Bakan Avcı, AYM’nin Dershanelerle İlgili Kararını Değerlendirdi

Bakan Avcı, AYM’nin Dershanelerle İlgili Kararını Değerlendirdi

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) dershanelerin kapatılması kararıyla ilgili, "Ben de doğru bulmuyorum, mahkeme yanlış bir karar vermiştir" dedi.Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı...

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) dershanelerin kapatılması kararıyla ilgili, "Ben de doğru bulmuyorum, mahkeme yanlış bir karar vermiştir" dedi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Anayasa Mahkemesi’nin dershanelerle ilgili iptal kararına ilişkin Avcı, “Sürpriz oldu. ‘Bunu bekliyor muydunuz?’ diye sorulduğunda, ben beklemiyordum dedim. Paralel yapının medya organlarında bu işi ne kadar şaşkınlıkla karşıladığıma dair yorumlar yaptılar. Hayır, şaşkınlıkla değil, beklemiyordum ayrı bir şey, çok şaşırdım ayrı bir şey. Beklemiyordum, çünkü mahkemenin süreci, Anayasa Mahkemesi’ndeki süreç bu değildi, yani bu kararla sonuçlanacak bir süreç manzarası yoktu, çünkü yürütmenin durdurulmasına ilişkin talep daha önce aynı mahkeme tarafından ret edilmişti. Dolayısıyla biz de, sektör de, öğrenciler, veliler, hepimiz bunu mahkemenin muhtemel kararı hakkında bir ön işaret gibi de algılamakta mazurduk. Ama 1 Mart 2014’te açılan bu davaya mahkeme 8 ay sonra yürütmenin durdurulması talebini ret etti. 15 ay sonra da iptaline karar veriyor. Anayasa Mahkemesi’ne Cumhuriyet Halk Partisi tarafından götürülen kanunda sadece dershanelerle ilgili değil, başka konular da vardı. İrili ufaklı 8 madde, yani sonuçları itibariyle o kadar önemli olmayan 8 madde vardı, bunların birçoğunda da iptal isteminin reddine karar verdi. Ama özellikle dershanelerle ilgili kısmı da… Şunu söyleyeyim; Mahkeme görüşmeye başladığı zaman biz önce yazılı bir savunma verdik Millî Eğitim Bakanlığı olarak, neyi niçin yaptığımızı gerekçeleriyle mahkemeye sunduk. Ne zaman verdik? 31 Ekim 2014’te. Yine mahkemeden bu süre içerisinde bir ses soluk çıkmadı” diye konuştu.

8 Temmuz’da bu konunun mahkemede görüşüleceği bilgisi kendilerine gelince, sözlü olarak da mahkemeye gidip yazılı savunmada verilen görüşleri açıklamak istediklerini anlatan Avcı, “Nitekim 8 Temmuz günü saat 10.00’da ben ve arkadaşlarım mahkemeye gittik ve Başkana, üyelere ve diğer katılımcılara… Çünkü diğer katılımcılar kimler? Sendika, özellikle paralel yapıyla iltisaklı sendikaların, iki sendikanın temsilcisi, onlarla ilgisi olmayan maarif denetçi, daha doğrusu Millî Eğitim denetçileriyle ilgili bir sendika, bir de özel okul temsilcilerinin avukatlarının olduğu. Mahkemeye saat 10.00’da ben 1,5 saat süren bir açıklama yaptım, her bir iptali istenen maddeyle ilgili kendi görüşümüzü hukuki dayanaklarıyla birlikte mahkemede izah ettim. Daha sonra, öğleden sonraki bölüme ben katılmadım, çünkü Mecliste tezkere oylaması vardı, ama arkadaşlarımız devam etti. Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarımız devam etti, genel müdürlerimiz oradaydı, onlar da benim bıraktığım yerden diğer tamamlayıcı bilgileri mahkemeyle paylaştılar. Şimdi burada enteresan bir şey oldu, siz de görmüşsünüzdür; mahkemenin gerekçeli kararı yayınlanmadan… Aslında usul olarak Anayasa Mahkemesi kararları ancak gerekçeleriyle birlikte yayınlanır, yani gerekçesi olmadan karar açıklanmaz. Burada da formel olarak, biçimsel olarak mahkeme bir açıklama yapmadı, gerekçeli kararını oluşturmadan bir açıklama yapmadı, fakat mahkemenin kararı dışarıya sızdırıldı. Biz mahkemeye olan, yargıya olan saygımız nedeniyle, mahkeme süreciyle ilgili veya duyumların üzerinden yorum yapmamaya özen gösterdik. Fakat mahkemeden nasıl bir karar çıkacağı, hangi gerekçeyle çıkacağı konusu özellikle paralel medyada ve ona bağlı, onunla iltisaklı yayın organlarında geniş geniş yer aldı. Bunu, mahkemenin bundan sonraki işleyişinde, herhalde dikkate alması gereken bir zaaf olarak değerlendireceklerdir onlar da” ifadelerini kullandı.

“İKİNCİL MEVZUAT DÜZENLEMELERİNE DAİR GÖRÜŞLERİMİZİ, HAZIRLIKLARIMIZI YARIN DA SEKTÖR TEMSİLCİLERİYLE KONUŞACAĞIZ”

Bakan Avcı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi bu kararı biz daha sonra gerekçesiyle birlikte yayınlandıktan sonra aldık, inceledik, daha öncesinde duyumlara dayalı olarak ortaya çıkabilecek muhtemel senaryoları inceledik, tartıştık, hem kendi aramızda, yani Millî Eğitim Bakanlığı bürokrasisiyle, hem de sektör temsilcileriyle bunları enine boyuna elden geçirdik, alternatif senaryolarımızı konuştuk. Zaten bu dershanelerin dönüşüm sürecini başından beri biz sektörün gerçek eğitimcileriyle… Aslında gerçek eğitimcileri derken şunu da söyleyeyim: Başından itibaren kimseyi dışlamadan, şu grup, bu grup demeden bu alanda faaliyet gösteren bütün kurumların temsilcileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla enine-boyuna görüşerek bu süreci oluşturduk. Yani yasalaşma süreci de böyle oldu. Yasa çıktıktan sonra bu dönüşüm sürecinin nasıl işleyeceğini belirleyen ikincil mevzuatı oluştururken de ve somut adımları atarken de sürekli olarak sektör temsilcileriyle istişareli halde götürdük. Nitekim daha sonra işte bu iptal davası ve arkasından ortaya çıkan durumla ilgili olarak da yine sektör temsilcileriyle bunu enine-boyuna görüştük. Yarın da nitekim yine sektör temsilcileriyle yaptığımız son hazırlıkları, Anayasa Mahkemesi kararları gereği yapmamız gereken ikincil düzenlemeleri, hazırladığımız ikincil düzenleme taslağını sektör temsilcileriyle de görüşeceğiz son olarak, daha önce de görüştük. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürümüz de zaten sektörlerle daha önce bunları ayrıntılı olarak görüştü, onların taleplerini, beklentilerini, kaygılarını, muhtemel çözüm önerilerini, sorun alanlarını yine birlikte görüştüler. Daha sonra biz onları kendi aramızda bütün bunlara ‘nasıl çözüm getirebiliriz?’ bunları da konuştuk ve oluşturduğumuz çözüm önerisini ve buna ilişkin ikincil mevzuat düzenlemelerine dair görüşlerimizi, hazırlıklarımızı yarın da sektör temsilcileriyle konuşacağız.”

“NİHAİ KARARIMIZI ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA BAŞINDA VERECEĞİZ”

Nihai kararın önümüzdeki hafta başında verileceğini ifade eden Avcı, “Nihai kararımızı önümüzdeki hafta başında verip, bütün bu istişarelerden aldığımız geri dönüşleri de dikkate alarak son kararımızı oluşturup önümüzdeki hafta içerisinde kamuoyuna, ‘bundan sonraki süreç şöyle işleyecek’ diye ikincil mevzuatın da yayınlanmasıyla… Yani ikincil mevzuat şimdi bazıları için teknik olabilir. Kamu herhangi bir düzenlemeyi yaparken, işte anayasa var, sonra kanunlar var, kanunlarda yürütmenin yapması gereken işler, daha sonra yönetmeliklerle, tüzüklerle, yönergelerle yapılır biliyorsunuz. Dolayısıyla, ikincil mevzuat dediğimiz yönetmelikler ve yönergeler, onları da hazırladık, onlara da son şeklini verdikten sonra önümüzdeki hafta içerisinde bu sağdaki bütün muğlaklık, belirsizlik beklentilerini ortadan kaldıracak bir kesinlik içerisinde konuyu çözmüş olacağız inşallah. Şimdi anayasa hukuku, anayasa tekniği, uygulamalar, teamül, bu konudaki yasal ve anayasal kurallar şöyle; yani çok özet olarak bununla ilgili olarak söylüyorum, Anayasa Mahkemesi yasamanın yaptığı yasal düzenlemeleri, yani anayasa veya yasa değişikliklerini veya çıkardığı yasaları anayasaya uygunluk bakımından denetler, bunlardan anayasa uygun bulmadıklarını da gerekçeleriyle birlikte açıklar. Bu durumda eğer bir iptal kararı uygun bulmadıysa ve o yasayı iptal etme kararı verdiyse, o zaman yasama, yani Meclis tekrar o konuyla ilgili yeni bir yasal düzenleme yapar, orada boşluk oluşturmaz. Anayasa Mahkemesi iptal kararı verir bazı durumlarda; ‘şu yasayı iptal ettim, ama bu iptal kararı bir sene sonra yürürlüğe girecektir’ der, demiştir. Niye bir sene sonra? O bir sene içerisinde o yasanın iptal edilmesi nedeniyle ortaya çıkacak olan yasal boşluğu yasama, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni yapacağı bir yasal düzenlemeyle, yeni çıkaracağı bir kanunla o boşluğu doldursun diye araya öyle bir süre koyabilir. Burada o süre yok. Burada o sürenin olmaması, yani burada yasal boşluk yok demiş olur dolayısıyla. Meclis’in ayrıca yeni bir düzenlemeyle dolduracağı bir yasal boşluk yok, burası çok net demiş olur. Şimdi burada nedir son durum? Biz yaptığımız yasal düzenlemeyle, daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaptığı yasal düzenlemeyle Özel Öğretim Kurumları Kanunu’ndan dershane ibaresini çıkarmışız, hem yasadan, yani kanundaki kurum tanımlarından çıkarmışız, hem de ikincil mevzuatta dershanelerle ilgili şeyler de böylece çıkmış oldu. Şimdi ‘bunu iptal ettim’ dediği zaman, anayasa tekniği bakımından, anayasa hukuku bakımından Anayasa Mahkemesi herhangi bir kanunu iptal ederken yasa koyucu gibi davranamaz. ‘Ben bunu iptal ettim’ dediği zaman, oraya ‘ben tekrar dershaneler tabiri koyuyorum, o da şudur’ diye yasal düzenleme yapamaz, yapmamıştır da zaten” şeklinde konuştu.

“ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARI ASLINDA DERSHANELERİ DE KAPATIYOR”

“Aslında ironik bir şey, ama bizim dönüştürmek için gayret gösterdiğimiz, dönüştürmek için pek çok adım attığımız dershanelerle ilgili Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı aslında dershaneleri de kapatıyor” diyen Avcı, “Yani biz eğer kötü niyetli bir yaklaşımla bakarsak şunu yapabiliriz: Tamam, Anayasa Mahkemesi iptal etti, yasada da şu anda iptalden sonraki yasa metninde dershane diye bir kurum yok. 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda sayılan kurumlar, okul vardır, yabancı okul vardır, azınlık okulu vardır, özel etüt eğitim merkezi vardır, kurslar vardır, ama dershane yok, dolayısıyla dershane dediğimiz kurumun yasal bir karşılığı şu anda yok, böyle bir boşluk var. Biz kötü niyetli bir yaklaşımla bakarsak diyebiliriz ki, ‘tamam, yasada böyle bir şey yok, yapacak bir şey yok, kusura bakmayın’. O zaman da piyasada şu anda dershane adı altında faaliyet gösteren kurumlar yasa dışı faaliyet gösteren kurumlar haline gelirler ve kapatılırlar. Anayasa Mahkemesi’nin kararının pratikteki muhtemel sonuçlarından biri bu olabilir, ama biz bunu yapmıyoruz. Biz ne yapıyoruz? Tamam, yasada şu anda dershane diye bir kurum tanımlanmıyor. Anayasa Mahkemesi, iptal gerekçesinde 4 ilke açısından bakıyor. Gerekçeli kararda bu düzenlemeyi iptal ederken şimdi 4 kriter açısından bakıyor Anayasa Mahkemesi. Yasamanın yaptığı bir düzenleme şu 4 kritere uygun mu? Ne o 4 kriter? ‘Hakkın özü, teşebbüs hürriyet, buna uygun mu?’ Buradan bir aykırılık görmemiş. ‘Demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun mu?’ Evet, uygun, onda da bir aykırılık görmemiş. Bu temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlandırılabilir, dolayısıyla ‘teşebbüs hürriyeti de temel hak özgürlüklerden biri olarak ancak kanunla sınırlandırılabilir meselesine uygun mu, bu ilkeye uygun mu?’ Evet, bu düzenlemeyi kanunla yaptığımız için ancak kanunla sınırlandırılabilme kriterine de uygun. Peki, niye iptal ediyoruz o zaman? Ölçülülük ilkesine uygun bulmuyor. Yani sen, evet, hakkın özüne uygun bir iş yapıyorsun, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun, ona aykırı olmayan bir işlem yapıyorsun, ancak kanunla düzenlenebilecek bir alanı kanunla düzenleyerek yine uygun, anayasaya aykırı olmayan bir iş yapıyorsun, ölçülülük ilkesi. Şimdi ölçülülük ilkesini nasıl temellendiriyor? Şöyle: Diyor ki, insanların okul dışı eğitim alma hakkı, bunu kanunla sınırlandırabilirsin, demokratik düzene uygunluk açısından sınırlandırabilirsin, ama ölçülü bir şekilde yapman lazım. Biz Anayasa Mahkemesi’ndeki savunmamızda da söyledik, hala da aynı kanıdayız, evet, biz insanların okul dışı eğitim alma haklarını sınırlandırmıyoruz, zaten dönüşüm programının özü bu. Yani yasama tarafından verilen yetkiyle okul dışı eğitim alma hakkının nasıl kullanılacağını, nerelerde kullanılacağını, hangi kriterlere uygun kurumlarda kullanılacağını belirleme yetkisine sahiptir. Hatta yetki değil, görevidir Millî Eğitim Bakanlığı’nın. İster formel eğitimde, yani zorunlu eğitimde olsun, ister okul dışı eğitim alanlarında olsun, bütün eğitim-öğretim faaliyetlerinin hangi kurumlarda, hangi kriterlere uygun olarak nasıl yürütüleceğine, okul türleri, kurs türleri, özel eğitim kurumu türleri, o okul türlerinde, o özel eğitim kurumu türlerinde verilecek eğitimin niteliği, bunun denetlenmesi, orada uygulanacak programlar, bütün bunların hepsinin denetimi, gözetimi, Millî Eğitim Bakanlığı’na görev olarak verilmiştir. Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanlığı, yani yürütme bu konularda düzenleme yapma yetkisine ve sorumluluğuna sahiptir. Bizim yaptığımız bu sorumluluğun gereği olarak buraya yeni bir biçim getirmek, bu dönüşüm sürecinin özü budur. Şimdi bunu yaparken, tamam, dershaneler başka bir kuruma dönüşüyor, ama okul dışı eğitim alma hakkını dengeleyecek, yani bu hakkın kullanılmasını sağlayacak ilave tedbirler almadığımızı söylüyor. Hâlbuki biz de aldığımızı söylüyoruz. Nasıl almışız? Bir; çeşitli kurslar üzerinden yapılabiliyor bunlar.

İki; özel okul. Mevcut özel okul statüsüne uygun, ona dönüşebilecek kabiliyette olmayan kurumlar için geliştirdiğimiz bir temel lise formülü geliştirmişiz, onun da dışında okullarımızda takviye kursları açmışız. Dolayısıyla, öğrencinin okulda aldığı bilgileri, okulda aldığı eğitimi takviye edecek okul dışı imkanları hem özel okullar üzerinden, hem temel liseler üzerinden, hem takviye kursları üzerinden, hem diğer bilgi beceri kursları üzerinden, hem etüt eğitim merkezleri üzerinden sağladığımızı, o alanı genişlettiğimizi de düşünüyoruz. Fakat mahkeme o kanıda değil, daha da genişletmen gerekir diyor. Şimdi biz de buna uygun olarak yönetmeliklerimizde, tamam, o zaman biz bu kurslarda şu programlara uygun olarak verilecek eğitimle bu alanı serbest teşebbüse açmış olacağız” ifadelerini kullandı.

“DERSHANELERİN KANUNİ KARŞILIĞI YOK”

Bakan Avcı, şunları kaydetti:

Sadece tabela değişikliğiyle bunun yapamaz. Şimdi oraya kurs dediği zaman, kursun kanunda bir tanımı var, kursun ne olduğu, nasıl eğitim verdiği, hangi beşeri ve fiziki altyapı çerçevesinde hizmet verebileceği yönetmelikle belirtilmiştir. Zaten bizim yaptığımız çalışmada yeni açılacak olan kursların hangi programları nasıl uygulayacakları da belirliyor. Şimdi dershane meselesinde daha öncesinde çok ciddi bir başıbozukluk var, yani hangi dershane hangi programı uyguluyor, kime uyguluyor, kiminle uyguluyor, oradaki eğitimcilerin niteliği ne, nasıl mekanlarda uyguluyor, öğrencilerle öğreticiler arasındaki ilişkilerin niteliği vesaire. Ve destek kursu altında, yetiştirme kursu veya sınavlara hazırlık kursu altında verilen programların kaydı yok. Halbuki bizim bütün kurslarımızın, ister motorlu sürücü kursu olsun, ister kuaförlük kursu olsun, yani kurs adı altında çalışan, okul da aynı şekilde, özel okulların da ders programları Talim Terbiye Kurulu tarafından onaylanır. Önce Talim Terbiye Kurulu’na verilir, çerçeve programlar vardır, ona uygun olarak özel okullar programlarını hazırlarlar, Talim Terbiye Kurulu onaylar, ondan sonra yürürlüğe girer. Kurslarda da öyle, yani sürücü kursunda da kriterlerin ne olacağı, kurs veren elemanın niteliğinin ne olacağı, kurs veren aracın, otomobilin niteliğinin ne olacağı. Yani ben sürücü kursu açtım, tamam, otomobil ehliyeti vereceğim ama otomobilim yok, motosiklet üzerinde eğitim vereceğim diyemezsiniz. Dolayısıyla, hangi eğitimi hangi ortamlarda, hangi nitelikte vereceğinizin belli olması lazım. Dershanelerde bu yoktu, şimdi bu da bir disiplin altına girmiş olacak. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında yetersiz bulduğu okul dışı ortamlardan eğitim alma hakkını genişleten düzenlemeyi biz ikincil mevzuatla yapıyoruz, hangi ölçeklerde, hangi kriterlerle, hangi ortamlarda verileceğini o yönetmeliklerle belirledikten sonra önümüzdeki hafta içerisinde netleştirip açıklamış oluyoruz, ondan sonra bu alandaki bütün belirsizlikler giderilmiş olacak.”

“ MAHKEME YANLIŞ BİR KARAR VERMİŞTİR”

Bu konuyla ilgili düzenlemeleri yapmaktan Sorumlu Bakanlığın başındaki adam olarak mahkemeyle polemiğe girmeyi doğru bulmadığını bildiren Avcı, “Bu polemiğe giren veya bu tür kanaatleri olan arkadaşlarımızın da haksız olduğunu söylemem. Şimdi mahkemenin kararını doğru buluyor muyuz? Hayır, ben de doğru bulmuyorum, mahkeme yanlış bir karar vermiştir. Peki, yanlış bir karar vermişse bunun gereğini yapmayacak mıyız? Hayır, gereğini yapıyoruz. Gereği nasıl olacak? Şimdi orada kamuoyunun şunu iyi anlaması lazım: Anayasa Mahkemesi bir kanunu iptal ettiği zaman, eski kanunu ihya etmiş olmaz, yani kendini yasa koyucu yerine koyarak ben bunu iptal ettim, dolayısıyla eski kanun da ihya oldu; hayır. Şu anda yürürlükte olan, bu iptal kararından sonra yürürlükte olan 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda dershane diye tanım ve dolayısıyla ona bağlı olarak ikincil mevzuatta dershane diye bir tanım yok. Bu iptal davasını açan 124 milletvekili Meclis açıldığı zaman bir yasa teklifi verirler, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, ama orada bir boşluk var, ‘biz şimdi şöyle bir dershane kanunu çıkartıyoruz dershane şudur, Özel Öğretim Kurumları Kanununa böyle bir dershane kurumu ilave edelim’ diye bir kanun teklifini geçirebilirlerse Meclis’ten o zaman biz de oraya yazarız, evet, ‘yeni bir kanun çıktı, dershane diye bir kurum yeniden ihdas edildi’ deriz, ama şu anda yok” dedi.

“Bu kanuna ilişkin yeni bir kanun teklifi verilecek mi” sorusuna Avcı, “Hayır, bizim buna ihtiyacımız yok. Biz ikincil düzenlemeyle, yönetmeliklerle yapacağımız düzenlemelerle, zaten Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesinde belirttiği ‘sen alternatiflerini biraz daha genişlet, okul dışı eğitim alma imkanlarını’… Zannediyorum Anayasa Mahkemesi bunu özellikle mezunlar açısından etkilenmiş olabilir. Yani tamam, biz takviye kursları açtık okullarımızda. Geçen yıl 2 milyonun üzerinde öğrencimiz okullarımızda takviye kursu aldı. Takviye kursu nedir? Normal dersler bittikten sonra öğretmenlerimiz tarafından bütün isteyen öğrencilerimize verilen ücretsiz kurslar. Yani dershanelerin verdiklerini iddia ettikleri eğitimin ücretsizini, ama bunlar dershane değil, çok daha iyisini okullarımızda kendi öğretmenlerimiz tarafından takviye ediyoruz zaten. Öğrenci matematikte iyi yetişemediğini düşünüyorsa, açılan matematik takviye kursuna kaydını yaptırıyor, hafta sonunda ücretsiz olarak o takviyeyi alıyordu. Geçen sene bunu 2 milyonun üzerinde öğrencimiz aldı, bu sene daha da fazla sayıda öğrenimiz bundan yararlanacak. Okulu bitirmiş olan mezunların bu tür destek almak isterse, takviye almak isterse, yani mezun olmuş, ama üniversiteyi kazanamamış, o çocuklar, o gençler takviye kursu almak isterlerse?’Onun da cevabını verdik orada aslında, onlar da halk eğitim merkezlerimizde verilmekte olan takviye kurslarımızdan yararlanacaklar. Okullarımızda öğrencilerimiz, halk eğitim merkezlerinde ise mezunlar, yani liseyi bitirmiş üniversiteye girmemiş, tekrar takviye almak istiyor, onlar da halk eğitim merkezlerinde alacaklar demiştik. Ama bu da diyelim ki mahkemeye yeterince alternatif gibi görünmemiş olabilir, o zaman işte şimdi kurslar üzerinden bu alternatifleri biçimlendiriyoruz” yanıtını verdi.

Geçen sene açılan takviye kurslarla ilgili Avcı, “18 bin 290 okulda 179 bin 306 kurs açıldı. Matematik, kimya, fizik vesaire 179 bin sınıfta takviye kursu açıldı. Bu kurslara 2 milyon 687 bin 946 öğrenci devam etti geçen yıl. Hafta sonu kurslarında 112 bin 284 öğretmenimiz görev yaptı. Onlara da ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü bu öğretmenlerimize kurs ücreti olarak verdiğimiz para -öyle parayla yapılacak bir iş değil- bu tamamen öğretmenlerimizin idealistçe gerçekleştirdikleri, öğrencilere sundukları bir hizmet. 2 milyon 687 bin 946 öğrenci geçen sene bu kurslardan yararlandı” dedi.

2 BİN 270 KURUM DÖNÜŞÜM PROGRAMINA ALDINDI

Dönüşüm programına müracaat edenlerin sayılarıyla ilgili Avcı, şunları söyledi:

“2 bin 284 kurum dönüşüm için müracaat etti, yaklaşık 3 bin 500 kurumdan 2 bin 284’ü ‘dönüşmek istiyorum, ben de özel okul olmak istiyorum veya başka bir kurs türüne dönüşmek istiyorum’ diye. Biz bu müracaatları aldıktan sonra, onların mali yapıları vesaire gibi durumlarına bakarak değerlendirdikten sonra, ‘tamam, senin kriterlerin dönüşüme uygun, sen çalışmalarına başla’ dediğimiz 2 bin 284 müracaattan 2 bin 270, demek ki dönüşüm için 14 tanesini uygun bulmamışız. Bunlardan da bugüne kadar bin 33’ü dönüşmüş. Neye dönüşmüş? 891’i temel lise olmuş, 127’si ortaokul olmuş, 6’sı ilkokul olmuş, 5’i okul öncesi eğitim kurumu olmuş, 4’ü Anadolu lisesi olmuş, toplam bin 33 kurum dönüşmüş. Bir de, bu dönüşüm programı başladıktan sonra kendi isteğiyle kapanan, yani ‘ben dönüşmek de istemiyorum, mevcut halde de devam etmek istemiyorum’ diyen 430 kurum var. Tabi hiçbir kurumun kapısında paralel yapı yazmaz, yazmıyor, dolayısıyla biz de bu kurumları Millî Eğitim Bakanlığı olarak resmi işlemlerimizde paralel olanlar, olmayanlar diye ayırt etmiyoruz. Biz dönüşüm için müracaat eden kurumların fiziki alt yapılarına bakıyoruz, beşeri altyapılarına bakıyoruz, haklarında herhangi bir yasal soruşturma olup, olmadığına bakıyoruz, mali yapılarına bakıyoruz. Yani niye bunlara bakıyoruz, mali yapıları mesela niye ilgilendirir? Şunun için: Geçmişte Türkiye, özel yüksekokullar faciası yaşamıştı. Yani vakıf üniversitelerinden önce birtakım özel yüksekokullar kuruldu, bunlar öğrenci kaydettiler, ama birçoğu mali yapıları uygun olmadığı için işlerini tasfiye ettiler, yürütemediler, o öğrenciler ortada kaldı. O yüzden vakıf üniversiteleri kurulurken, vakıf üniversitelerine ilişkin kanuni düzenleme yapılırken şöyle bir madde getirildi: Her kurulan yeni vakıf üniversitesinin bir hami devlet üniversitesiyle irtibatı vardır. Yani herhangi bir vakıf üniversitesi maddi bakımdan veya herhangi bir nedenle zorluğa düşer, öğrencilerini okutamaz, ‘ben işi bırakıyorum, yürütemiyorum, iflas ettim, vakfın gelir kaynakları bu işi sürdürmeye yetmiyor’ dedi. Ne olacak peki orada okuyan öğrenciler? İşte bunlar ortada kalmasınlar diye kuruluşundan itibaren YÖK bunlara izin verirken her bir vakıf üniversitesine bir hami üniversite tayin eder. Diyelim A vakıf üniversitesinin hami üniversitesi İstanbul Üniversitesi’dir. Eğer o A vakfının üniversitesi bir sıkıntılı duruma düşerse İstanbul Üniversitesi onun öğrencilerini almayı ve mezun etmeyi taahhüt etmiştir. Şimdi biz bu dönüşüm sürecini planlarken, yasal düzenlemesini yaparken bunu da düşündük. Yani kurulacak olan özel okullar, dershaneden dönüşüp özel okul olacak kurumlar ya aldıkları öğrencileri mezun edene kadar ayakta kalamazlarsa, herhangi bir nedenle maddi bakımdan sıkıntıya düşer ve sonra bu öğrenciler ortada kalırsa ne yapar? Onun için bir devlet okuluyla bunları zaten yatay geçiş imkanı olduğu için buna gerek görmedik. Ama onun dışında, şimdi bunları da yapıyoruz, dönüşen bin 33 kurum her bakımdan incelenerek alınmıştır. Yani haklarında herhangi bir cezai soruşturma var mı, kurucuları herhangi bir suça bulaşmış mı, herhangi bir suç örgütüyle ilişkisi var mı, mali yapıları ne durumda? Mesela çalıştırdığı personeli sigortasız çalıştırmış, kayıtlardan bunu gördüğümüz zaman bu tür mali suçlar veya idari suçlar veya herhangi bir başka adi suçları, yasa dışı örgütlerle ilişkileri savcılık soruşturması vesaireyle belirlenenler hakkında daha temkinli veyahut elimizde somut şeyler varsa da onu değerlendirme dışı alırız.”

Temel liselerin dönüşüm sürecinde dershaneden hemen özel okula dönüşemeyecek olan kurumlar için geliştirilen bir ara kurum olduğunu kaydeden Avcı, “Özel okul açmak için belli kriterler var, bir özel okul açmak için Özel Öğretim Kurumları Kanununda özel okul tanımlarken ne yapacağını söylüyor, sonra yönetmelikte de bu kurumun hangi kriterlerle açılacağı belirleniyor, işte bahçesi şöyle olacak, asansörü böyle olacak, sınıfları şöyle olacak, laboratuvarı, yani bütün fiziki imkanları tanımlanmıştır, öğretim kadrosu böyle olacak. Bazı dershaneler bu kriterleri hemen karşılayacak durumda olmadıkları için, ama iyi niyetli olarak da, ‘Tamam, biz bu dönüşüm programına inanıyoruz, güveniyoruz, biz de dönüşmek istiyoruz, ama bize bir geçiş süreci tanıyın’ dedikleri için…Biz sektörle istişari olarak yürütmemizin bir faydasını burada gördük. Dediler ki, ‘bize bir geçiş formülü oluşturun, mesela 4 sene içerisinde, bazılarımız 3 sene içerisinde, bazılarımız 4 sene içerisinde bu şartları sağlarız, ama arada faaliyetlerimizi sürdürebileceğimiz bir kurum türü tanımlayalım’ temel lise buradan çıktı. Dedik ki, ‘tamam, özel okullarda aranan bütün kriterleri aramayalım, bu kriterleri biraz esnetelim, yani bahçem yok, bahçe koşulunu biraz gevşetelim. Ama siz de bize taahhüt imzalayın, 4 yıl içinde ben özel okul kriterlerini karşılamak üzere temel liseye dönüşeceğim, 4 sene sonra da kanunda, yönetmeliklerde tanımlanmış biçimde özel okul olacağım’ bu taahhütlerle bu temel liseler açıldı. 891 tane temel lisemiz var. Bunlar öğrencilerini kaydetmeye devam edecekler, kendilerine verilen programları uygulamaya başladılar, önümüzdeki dönemde de devam edecekler.Hatta yeni düzenlemeden bunlar daha da çok yararlanmış olacaklar.Dolayısıyla 4 yıl sonra da bunlar gerekli kriterleri de karşılayarak standart özel okullara dönüşmüş olacaklar” ifadelerini kullandı.

ÖZEL OKULLAŞMA ORANI YÜZDE 2’DEN YÜZDE 7’YE YÜKSELDİ

“2002 yılında yanlış hatırlamıyorsam özel okullaşma oranımız yüzde 2,2’ydi, şimdi yüzde 7’yi geçti, daha da artacak” diyen Avcı, “OECD’de ortalama yüzde 17, bazı ülkelerde çok daha yüksek. Dolayısıyla, burada ciddi bir potansiyel var. Bizim Anayasa Mahkemesi’ndeki meselenin sosyal boyutuyla ilgili yaptığımız açıklamalarda onların kabul gördüğü buradan görülüyor gerekçeli kararda, onu vurguluyoruz. Yani burada çok büyük bir emek ve sermaye ve altyapı heba ediliyor, şey de dönüyor, yani patinaj yapıyor. Dershane dediğimiz kurumlar, aslında burada binlerce derslik var, pek çok eğitimci buralarda emek sarf ediyor ve bunlar neyi yapmış oluyorlar? Sadece birtakım test teknikleriyle çocukları sınavlara hazırlamış oluyor. Bunları biz normal eğitim sistemine dahil ettiğimiz zaman Türkiye’nin eğitim kapasitesi daha da artacak diye de bunları düzenledik. Nitekim işte şimdi ne olmuş oldu? Yaklaşık 3 bin 500 tane dershane vardı, Anayasa Mahkemesi kararına kadar bunların bin 33 tanesi dönüştü, Türkiye bin 33 tane yeni okul kazanmış oldu. Bu kötü bir şey mi?” şeklinde konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.