Ahmet KELEŞOĞLU

Ahmet KELEŞOĞLU

Bize bir şeyler oldu

Fizyolojik ihtiyaçların karşılanması ve mücadele içinde olduğumuz günlük hayatta gördüğümüz işittiğimiz bütün olayları, neredeyse kanıksar olduk. 

Neden böyle olduk? 

Bir düşünelim bakalım.

Çocukluk yıllarından akılda kalanlar:

Liseye gittiğimiz yetmişli yılların ortasıydı. O dönemde parasızlık yaşamımızın en önemli sorunlarının başında geliyordu. 

Bir paket sigarayı bile paramız olmadığı için alamazdık. Hocalarımız görmesin diye de gizli saklı içerdik sigarayı.

Ayıplanmaktan da korktuğumuz için utanır ve çekinirdik. 

Öyle canımızın istediği her şeyi alıp yiyemezdik. Lokantalara bile ailecek il dışına çıkıldığı zamanlarda gidebilirdik. O da yılda bir kez, ya olur yada olmazdı. 

Kısacası her şeyin bir zamanı, planı ve programı vardı. Disiplin ve tasarrufun kitabının yazıldığı yıllarda, büyüklerimizin verdiği görevleri ne pahasına olursa olsun yerine getirirdik. 

Hayır demek neredeyse ayıp sayılırdı. 

İçimizde saygı ve çekingenliğin yanında biraz da korku vardı tabii ki. Ama bu korku utanç ve mahcubiyet yaşamamak içindi.

Çocuk yaşlarında birkaç kilometre yürüyüp babama sefer tası ile yemek götürdüğümü gün gibi hatırlıyorum.

Kimsenin kimseye yan gözle bakmadığı, evimize huzur içinde döndüğümüz o yıllarda, sokaklar özgür ve güvenli sayılırdı.

Sevgi ve saygı içerisinde koruma duygusunun öne çıktığı, neredeyse sokağın kendi adaletinin olduğu güzel yıllardı. 
Aile içinde babamız adeta çekim merkezi olur biz ise etrafında döner gibiydik. O, ne derse o olur, sözünden dışarı çıkılmazdı. 

Eski geleneklerden o günlere gelen kültürümüzün, aile içi demokrasinin çalışmasında olumsuz etkisi olmazdı.

Haksızlığa uğramadığımızı görürdüğümüzde kendimize olan güvenimiz de bir kat daha artardı. 

Üzerimize düşen görevleri harfiyyen yerine getirdiğimizden, büyüklerimizin beklentilerini asla boşa çıkarmaz hayal kırıklıklarına sebebiyet vermezdik.  

Büyüklerimizin bir "aferin" diyerek başımızı okşaması bizleri fazlasıyla mutlu ederdi.

Ancak bizimde şımarmadan bazı şeyleri hak etmemiz gerekiyordu. 

Bir taraftan hayatın içindeki prensipleri anlayarak ayakta kalmanın nasıl olacağını öğrenmek, diğer taraftan ise, yaşam içindeki güçlüklerle mücadele edip aileye ekonomik katkıda bulunmak.

Adeta matematiğin iki bilinmeyenli denklemi gibi. 

Yada hayat okuluna başlangıcın ilk dersi. Çık bakalım işin içinden çıkabilirsen? 

Tüm bu zorlukların, içselleştirilerek empati duygusu ile yoğrulması, kişiliğimizin oluşup bir hüviyete kavuşmasına katkı sağlardı. Bu durum bizi güvenli kılar ve ayaklarımızın üzerinde durmamıza neden olurdu.

Diğer taraftan, arkadaşlık ve yardımlaşma duygusunun yanında hayvan ve doğa sevgisinin de yaşamımızda bir anlamı vardı. 

Canlıya saygı her şeyin başında gelirdi.

Köyden gelen okul arkadaşlarımızın görgü ve kültürü şehir yaşamına ayak uydurmada hiç te zorluk yaşatmazdı. 

Bizler köye gittiğimizde ise değer verildiğimizi anlar, olumlu algı ile kendimizi iyi hissederdik. Karşılıklı mutluluk çoğu zaman içimizde huzur yaratırdı. Yanlış yapılan veya istemeyerek karşılaştığımız olumsuz durumlarda bile, hatalar ulu orta yüze vurulmazdı. Doğru yer ve zaman beklenir, kusurlar kırıcı olmadan usulüne göre çözüm yolları da belirtilerek anlatılırdı.

Eee, şimdi ne oldu? 

Sigarayı paket paket alıyor, utanmadan sıkılmadan her ortamda içiyoruz. 

Para sorunu da yok, ne pahasına olursa olsun parayı da buluyoruz. 

Gençlerimiz her türlü olumsuz ve kötü alışkanlıkların içine girdi. 

Sosyal medya ve internet oyunları ruhumuzu teslim almış durumda. 

Sevgi ve saygı neredeyse hiç kalmamış.

Bayramlar gelip geçici, herşey dümdüz olmuş.

Hayat sanki hiç yaşanmamış gibi. 

Gençlerin bir şeyler için çaba gösterip, araştırıp bulmak gibi dertleri hiç yok.. 

Verilen görevleri bırakın yerine getirmeyi, çatır çatır karşı geliyor üzerlerine düşen görevleri bile umursamıyorlar artık. 

Babalarımız ise yerlerini çocuklara devretmiş, adeta çocukların etrafında dönmekte.

Artık babaların değil çocukların sözü geçer olmuş. İlginç olan, şimdiki babalarda bu kötü gidişe izin verir durumda. 

Neymiş? 

Çocuğunu özgür yetiştiriyormuş. 

Özgürlüğün geleceği yere bakar mısınız? 

Maalesef yaşamın bütün dinamikleri yıkıldı. 

Prensipler ortadan kalktı. 

Gençler ayakta duramaz kendi işlerini göremez bir işi beceremez hale geldiler. 

Güven ortamı tamamen yok olurken sokaklar tehlikeli, aileler çatışma içerisine girmiş durumda. 

Tabi doğal olarakta boşanmalar ve şiddet hızla arttı. Boşanırsam ayıp olur, eş dost ne der, aile büyüklerinin yüzüne nasıl bakarız derdi de yok artık.

İnsanlar yüz göz olmuş, saygı ve sevgi tükenmiş, ukalalık prim yapar hale gelmiş. 

Sonunda yaşamdan tad alamaz olduk.

Şimdi ise mutlu değiliz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum