Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

“Bozcaada kokusu”

Bir ziyaret için kadim dostum, Türkiye’nin ender kolonya koleksiyonerlerinden, aranan şiir yorumcusu, Ünal ÇINAR Beyefendinin İzmir’de Çankaya Caddesindeki tavanlarına kadar içi dolu kolonya şişeleriyle dolu iş yerine gidiyorum. Haliyle daha koridora adım attığınızda sizi kolonya kokusu selamlar ya böyle bir mekânda, hoş geldin ve hoşbeş faslı sürerken gözüme masa üzerinde al benili resimlerle süslü kapağında “BOZCAADA KOKUSU” yazan kitap ilişiyor.

Kırk yıl Türk Dili ve Edebiyatı okutmuş bir eğitimci olarak kitabı elime alıyorum. Kapağını açıp da “Bozcaada Kokusu: Ne Günlerdi Ama!.” Başlıklı yazıyı okumaya başlayınca tuhaftır burnuma, hiç gitmediğim, görmediğim, coğrafya derslerinden ve haberlerden âşinâ olduğum Bozcaada’nın kokusu gelmeye başlıyor. Bunda doğumumdan itibaren Orta Okul bitinceye kadar üzüm bağları arasında yaşadığım Denizli’nin Güney ilçemizin üzümcü oluşuyla kapak resminde sepetinde üzüm taşıyan güzelin elinde sunduğu üzüm salkımının da yönlendiriciliği oluyor haliyle.

Sayın Oktay GÜLDÜREN ile sayın Kubilay Han KIRAY’ın büyük emeklerle uzun yıllarda kaleme aldıkları bu bir anı, yerel tarih ve hikâye kitabı şöyle tanıtılır: “Osmanlı’nın son döneminde birlikte hızla yitip giden kasaba ve mahalle kültürüne, Gayrimüslim ve Müslümanların ürettiği ortak yaşam kültürüne dair bir ağıt, bir belge ve her satırı geçmişe özlemle, nostaljiyle yoğrulan inceliklerle dolu nitelikli bir yapıt…”

Bizim ilçemiz Güney’e dört yüz yıl önce gelen yörük atalarımız o günden bugüne dış dünyaya kapalı bir hayat sürdüklerinden dolayı zaman içerisinde ilçe insanımız yaşantı bakımından fotokopi insanlar şeklinde bir yapıya dönmüşlerdir her kapalı toplumda olduğu gibi. İlk ve orta okul yıllarında dış dünyayla bir ilişki olmadığı için ülke insanımızın da hep Güney insanı gibi birbirine benzediğini zannederdim.

Bu konuda ilk şaşkınlığı Nazilli Lisesini bitirdiğim yaz çalıştığım toptancı aracıyla Aydın’ın Mürselli köyüne satışa gittiğmizde bakkallara girince yaşamıştım; çünkü herkes Rumca konuşuyordu. İkinci şaşkınlığımı 1973-1977 arasında Ankara’da DTCF öğrencisi iken Atatürk Öğrenci Yurdunda dört kişilik odayı iki Türk iki Filistinli şeklinde paylaşınca yaşamıştım. Kaldı ki yurt kantininde Boşnak, Türkmen, Nijerli, Sudanlı vb çeşit çeşit öğrencilerle karşılaşmak sıradandı artık. 1976 yılında bir vesileyle gittiğimiz İskenderun’da bu sefer iş yerlerinde bolca Arapça konuşanla karşılaşınca da bu konudaki şaşkınlığı.

Fakat ilk kez, sayın Oktay GÜLDÜREN ile Kubilay Han KIRAY’ın “Bozcaada Kokusu”nu okuyunca, bir arada yaşayan farklı kültürlere sahip insanların dünyasına nüfuz etmiştim; biraz şaşkınlık, çokça merak ve bolca heyecanla…

Çünkü sayın Güldüren Çatalca’da doğmuş büyümüş fakat Çorlu özelinde hem yaşayan Çorlu hem de belgelerdeki Çorlu üzerine araştırmalarıyla konuda uzmanlaşmış bir kalem. Sayın Kıray ise Yunanistan’da kalan İskeçe’de dünyaya gelmiş. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye’ye göçmüş bir ailenin bireyi. Küçük yaşlarda başlayan resim merakı ona dünyayı gezme fırsatı veren “Global Exhibition & Erchitecture Design Studio Ltd.” firmasına ulaştırmıştır. Çok sayıda dil de bilen Kıray zamanının çoğunu Yunanistan ile Türkiye arasında geçiren bir araştırmacı kimliğe sahiptir.

İşte kitaptaki yazı başlıkları ve bizlere hatırlattıkları:

“Bozcaada Kokusu” kitabı okumaya başlayanlara, kadim bir Anadolu geleneği olan eve gelen misafirlere en öncelikli olarak kolonya ikramıyla ortalığa yayılan kokuları hatırlatan bir koku hatırlatmasını yaşıyoruz.

“Salhane’de Bir Yalnız Yeniçeri” şahsında Osmalı Devleti döneminde adalılarda Osmanlı Devletine duyulan saygıyı hissediyoruz.,

“Bir Düğün Sevinci Hara Mia Maramene Gamos” ta imece dediğimiz halkın yardımlaşmasıyla yaksoul bir ailenin düğün sevincinin adalılarca nasıl paylaşıldığını öğreniyoruz.

“Berber Asta Maryadi” sadece berber değildir. Aynı zamanda hastalara ilaç hazırlayıp veren becerikli bir kişidir. Bu bana Güney ilçemizde 1960’larda diş çeken berberleri de hatırlattı.

“Taş Ustası Kostaki”nin şu sözü herkesin işinin nasıl yapması gerektiğini söyleyen adeta evrensel bir manifestodur: “Bir gün Kostaki ölecek ve bu duvarı Kostaki yapmış diyecekler!” Sözün burasında benim rahmetli babamın da bir taş duvar ustası olduğunu söylememi çok görmezsiniz sanırım.

“Bozcaada Kaymakamı Hüseyin Hüsnü Efendi”nin şu sözü Bozcaada’yı anlatmaya yeter de artar: Bu Bozcaada’nın kendine has kokusu, beni bu adaya âşık etti. Bu kokuyu başka hiçbir yerde hissedemezsiniz, böyle içinize çekerken de mutlu olamazsınız, kıymetini bilin bu adanın”

“Locika Ebe” Çatalca Belediye Ebesi’dir. Bu bölümde Locika Ebe’nin kasaba halkıyla olan ilişkileri, kış günlerinde zor şartlarda yaptırdığı doğumlar ve kasabada kazandığı saygınlıkla pakalya ve Hıdrellez günlerinde yaşanan gelenek ve görenekler de ayrıntılarıyla kitaba renk katmış.

“Asmaki Kır Kahvesi” Türkçe, Rumca, Bulgarca, ve Ermenice şarkı ve ezgilerle çingene müziğinin de icra edildiği bu kahvenin aynı zamanda meşhur sanatçı Yorgo Bacanos’un 12 yaşında elinde uduyla ilk kez sanheye çıktığı kahve olduğunu öğreniyoruz.

“Fakirin Çanı Az Çalar Salko ile Zako” Kalaycı çırağı olan dilsiz, sessiz Salko ile devamlı sarhoş olan ağzı çok pis Zako ikisi de çingene ailelere mensupturlar. Onlardan kalan söz “Fakirin çanı az çalar.

“Alev Ustası” Çatalca’daki demir özelliği taşıyan her tülü eser; demir kapılar, kapı tokmaları, korkuluklar, tarım aletleri hep onun eseriydi.

“Bir Çift Potin” Kunduracı Aguş Efendi ile oğlu Bağdasar Musıki Cemiyetini kurarlar. Terzi Garbız Bağdasar’ın asker arkadaşı ve dostudur. Mişon, Ermenice, Rumca, Bulgarca, İbranice, Türkçe şarkılar söylerlerdi.

“Meryem Ana Şenlikleri-Panayia Revmatokratusa” Şenliklerin farklı yerlerde sergilenen gelenek ve göreneklerin zengin bir folklorik tanımını buluruz bu bölümde.

“Balıkçı Vasil” Adanın en iyi balıkçısı olan Vasil’in şahsında hayatın içinde insan ilişkileri anlatılmıştır.

“Ayazma’da Ekmek Mayası “Ligori’nin Ekmekleri” Hem İstanbul’da sur dışında gayrimüslim mahallesinde hem de Çatalca’da ekmek kültürü özellikle de Ligori’nin ekmeklerinden söz edilir.

“Florya Çiftliği”Florya ailesine ait olduğu için bu ismi almıştır çiftlik.

“Ah Vire Simyon Salto Ah!”Redife’nin Simyon Salto’ya dertlenişi sosyolojik bir değerlendirme gibidir: “Çatalca’da oturuyoruz. 1924 mübadelesinde Selanik Manastır’a bağlı Nasliç’den zorunlu göç ile oraya iskan edildik. Çatalca’nın üçüncü kuşak mübadiliyiz. Bizlere Patriyot denir. Selanik bölgesinden gelen mübadillerden sadece Patriyotların ana dili Rumcadır.

“Şukulenku”Adada söylenen bir oyun havasının ismi.

“Makriköy Kır Gazinosu” Makriköy İstanbul’daki Bakırköy’ün eski ismi.

“Makriköy Sütçüsü”

“Kallistenis Hourmouziadis – Bir Köylünün Hatıra Defteri – 1902” 1937’de kitap olarak yayınlanan bu hatıra defteri Bozcaada’da özel gün ve kış gecelerinde her evde mutlaka okunurmuş.

“Serezli Bakkal Caka”Kasabadaki Meryemana Şenlikleri, paskalaya ve Hıdrellez geleneklerini öğreniyor okurlar.

“Salyongoz Yahnisi” Bozcaadalıların salyongoz yahnisini pek sevdikleri anlatılıyor. Hatçe ile Faiak(Faik) Aga” Hatçe halanın yemek becerisi ile yemek kültürü ve alış veriş titizliği anlatılır bu bölümde.

“Müjdeci”Haberci olarak seçilen kişide ortaya çıkan bir meslek dalı.

“Şaban Amca ve İsmet Dayı” Kubilay Han Kıyat’ın kendi hayat hikayesi, aile çevresi vb hareketle anlattığı yaşanmışlıkların her birisi ayrı birer hikâye tadı bırakır okurda. Sonuç her bir yaşanmışlık özünde Bozcaada Kokusu taşır.

Hem bir ada olan Bozcaada’nın yerli kültürünü hem de mübadelenin getirdiği çok yönlü konuları öğrenmek isterseniz Ağustos 2023’te Altarnetif Yayıncılık’tan çıkan bu kitabı hararetle tavsiye ediyoruz değerli okurlarım…

Tebrikler sayın Oktay GÜLDÜREN, tebrikler sayın Kubilay Han KIRAY… Nice yeni eserler dileğiyle…

GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum