Büyüksün Türkiye’m!

Ülke ve toplum olarak şu günlerde olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Koronavirüs salgını nedeniyle 83 milyon milletimiz şu bir buçuk aydır neler yaşadığını hep birlikte görüyoruz.

Her gün dünyada olup bitenleri tanıklık ediyoruz. Dünya yaşayan herkes bu amansız fırtınadan az veya çok nasibini aldı. Amerika, İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa gibi büyük sanılan devletleri salladı korona virüs denen illet. Çin kendine gelmeye çalışıyor. Sıra şimdi kuzey yarım küreden güney yarım küreye geçmeye başlandı deniyor.

Ölümler... Acılar... Yaşlı evinde ölenler.

Cesetler yığılı ortada...

Leş kokuları...

Mezarlar. Toplu mezarlar,

Parklar, çukurlar, boş alanlar, stadyumlar…

Tam bir facia, insanlık rezaleti...

Bu manzara karşısında çaresizlik, korku, panik ve gelecek endişesini bizler de yaşıyoruz. Çok tabii olarak, bizleri evlerimize hapseden, özgürlüğümüzü kısıtlayan tedbirler, yasaklar...

İlla ki izolasyon, sosyal izolasyon..

Hijyen, temizlik ve sosyal mesafe...

Maske takma vb. kurallar...

Bunlarla zihnimizde sıralanan arka arkaya sorular...

“Ne zaman normale döneceğiz?” sorusu herkesin zihninde.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve sağlık otoritelerinin açıklamalarına bakarsak Ramazan Bayramı sonrası normalleşeceğiz.

İşte bu her gün, bazen merak, bazen sevinçle izlediğimiz sağlık haberleri raporunu bütün detaylarıyla veren, gayretli, çalışkan koca bir yürek var. Bizim hayatımız için kendi hayatlarını riske atan sağlık ordusu var. Bu ordunun başında da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca var.

Bakana, Bilim Kurulu üyelerine ve tüm çalışanlarına yürekten teşekkür ediyorum. Bu fedakâr çalışmalarınızı yakinen gören milletimiz, bütün Türkiye, sizleri dualarla, şükran duygularıyla anmaktadır. Şu günlerde, gerçekten toplum olarak çok takdire şayan güzellikler yaşıyoruz.

Yaşlısı, genci, öğrencisi öğretmeni, sanayicisi, esnafı, fakiri zengini herkes kendi çapında bir iyilik, yardımlaşma destanı yaşıyor.

Unuttuğumuz evimiz aile, komşularımız vb toplumsal insani ilişkiler ve yıllardır görüşmediğimiz dostlarımız... Yeniden diriliş ve biz olmanın destanını yazıyoruz. Hem de binlerce örnekle.

Polis, jandarma, zabta, belediyeler, valilikler, kaymakamlıklar, gönüllü kuruluşlar, belediye başkanlarımız... Mahallenin bakkal borçlarını ödeyip sıfırlayan isimsiz kahramanlar...

Bir ara maske yetişmedi aksamalar oldu. Bütün Türkiye seferber oldu. Teknik sanat okulları, belediyeler, üniversiteler, esnaf, sanayici herkes üretime geçti. Devlet-millet, özel sektör işbirliği ile solunum cihazları da üretilmeye başlandı. Bilim insanı hocalarımızın aşı ve ilaç bulma çalışmaları da tam gaz devam ediyor. Sanki bana uyuyan dev bir potansiyel uyanmaya başladı gibi geliyor, Kurtuluş Savaşının Kuvayı Milliye ruhu gibi.

Bu sene böyle bir atmosferde içimiz biraz buruk ama yüreğimiz coşkulu bir şekilde 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100’üncü yılını kutladık. Heyecan dolu yüreklerle, farklı bir çocuk bayramı kutladık.

83 milyon tek bir yürek.

Elde bayraklar, balonlar..

Göklerde yükselen sesimiz... İstiklâl Marşımız...

Onuncu Yıl Marşı...

Müzik... Şarkılar, türküler…

Balkonlardan yükselen alkış sesleri, sokakları inletiyordu.

TBMM’nin kuruluşunun 100’üncü yılında başka duygular yaşadık. İnsanımızda çok farklı bir heyecan, özüne dönüş, kendine gelme arayışını, bir silkiniş halini gözlemledim.

Daha dün bir kızımızın, hasta babası için yardım talebinde bulunması üzerine Türkiye’den İsveç’e ambulans uçak gönderen bir devletimiz var, göğsümüz kabardı, ülkemizle gururla iftihar ettik.

Şu bir haftadır yurtdışındaki binlerce vatandaşımız, hatta komşu ülke Yunan denizcileri ülkemize getirilip salgına karşı kontrol altında tutuluyor.

Sevinçle otobüslerine binen kafilenin ağzından “Allah devletimize, milletimize zeval vermesin. Dünya durdukça ilelebet payidar kalsın” duaları dökülüyor.

İşte büyük millet, büyük devlet olmak, böyle bir şey olmalı. Asırlarca bu vatan topraklarında, bu zor coğrafyada devlet-millet kaynaşması ile dimdik ayakta kalabilmek, kaderde, tasada, sevinçte bir olabilmek, dert ve başarılarımızı paylaşabilmek, bu ortak gururu 83 milyonla yaşamak, büyük millet olmak demektir.

Özlemimiz, istendiğinde dünyanın neresinde bir Türk varsa, hızır gibi oraya yetişen Ay Yıldızlı bayrağımızı dalgalandırarak var olduğunu gösteren bir Türkiye.

Devlet baba, gerçekten devlet baba ise, Milletim, “benim arkamda kaya gibi devletim var” diyebiliyorsa...

Büyüksün Türkiye’m!

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum