Çanakkale’den Ortadoğu’ya

İngiliz, Fransız donanmasını yenip geri gönderen Kilitbahir ve Çanakkale tabyalarını gezerseniz, buralardaki toplardan ancak bir-ikisinden kalma birkaç parça görürüsünüz.

Peki, o tabyaları dolduran o büyük, 137 gazi top nerede? Buralardaki uzun, kalın namlulu, büyük gövdeli, asansörlü, raylı dev makineler ne oldular?

Acaba buraları işgal eden İngiliz ve Fransızlar, bizim için tarihi değeri çok yüksek olan topları götürmüş olabilirler mi?

Hayır, Türkler kullanamasın diye bir kaçının namlusuna dinamit koyup parçalamışlar. Kalanların kamalarını denize atmışlar. Böylece topları kullanılmaz hale getirmekle yetinmişler.

Götürmediler.

İşgalciler Milli Mücadele sonunda yenilerek çekip gittikleri zaman bütün toplar yerindeydi.

Toplar sadece kamasız, kullanılmaz durumdaydı.

Ama zafer topları olarak bütün heybetleriyle yerlerinde duruyorlardı. Varlıkları ile bütün zaferi anımsatıyor, yaşatıyorlardı.

Direncimizi, kararlılığımızı, dirilişimi, uyanışımızı, kendimize gelişimizi, toprağı nasıl vatan yaptığımızı temsil ediyorlardı.

Peki, kim yok etti bunları?

BİZ!

Evet, biz yok ettik.

1954 yılında Maliye Bakanlığı yetkilileri bu gazi topları, yani tarihimizi, hurda demir fiyatına bir hurdacıya sattı.

Hurdacı da bütün topları kesti, biçti, söktü, parçaladı ve götürdü.

Nusrat mayın gemisini de sattık

Peki, Yavuz?

Peki, Hamidiye,

Peki, Muavenet?

Peki, Bandırma?

Bunları da sattık. Sökülüp parçalandılar.

Ne mi oldu?

Job, Zaza, Derby, Gillette Perma Sharp-Permatikçiler jilet yaptılar.

Vatan evlatları da traş oldular.

Aslen güvenlik şirketi sahibi olan Yıldırım Memişoğlu’nun Ali Desidero karakteriyle oynamış olduğu Derby marka jilet reklam filmlerindeki repliklerini hatırlayalım mı?

“Kalite katmerli,

Fiyat yüzle elli,

Sapına kadar derby,

Haydi, hayırlı traslar!”

Bir de Savonoramız vardı.

Onu da kiraladık.

Birini bile müze gemi yapmayı, korumayı düşünmedik.

Bu bilinçsizlik, bu nankörlük, ruhsuzluk, bu yakın geçmişimizi yağmaya verme, önemsizleştirme bu kadarla kaldı mı?

Hayır.

Gittikçe artıyor, genişliyor, büyüyor, hızlanıyor.

Bu durumu sanki bizimle ilgisi olmayan bir televizyon dizisi gibi seyretmekteyiz.

Biz diri, canlı, duyarlı, dikkatli, bilinçli, bağımsızlığa âşık, gururuna düşkün bir millettik.

Ne oldu Bize?

Yoksa son yüz yıl içinde Çanakkale dirilişini, Milli Mücadele’yi, zaferi, ilkellik ve bağnazlıktan kuruluşu, uyanışı, aydınlanmayı, özgürlükleri ve de CUMHURİYET’İ, dünyanın Türk mucizesi diye andığı bu büyük macerayı yaşayan biz değil miydik?

Yoksa bunlar milletçe birlikte gördüğümüz bir rüya mıydı?

Şehitler, gaziler, kahramanlar, acılar, sevinçler ve de başarılar hayal miydi? (Sayın Turgut Özakman’ın DİRİLİŞ Çanakkale 1915 isimli eserinin SONSÖZ)

İçeriden ve dışarıdan bizleri uyutmaya, kafaları karıştırmaya devam ediyorlar.

Son günlerde iç politikada ilginç şeyler yaşanıyor!

Seçim meydanlarında ilmekli urgan atana bakar mısınız?

İstanbul’da seçimi kazanabilmek adına bir stadyum dolusu insanın ölümünden sorumlu adama, güzelleme yapar hale gelmiş.

İstanbul’u alabiliyorsanız alın ama ülke üzerine pazarlıklar yapmayın!

Devlet onu öldürmek üzere planlama içindeyken, ABD bir manivela ile onu Suriye’den çıkartmış, asılmamak üzere teslim etmiştir.

Kanal D’nin bir dönem haber koordinatörlüğünü yapan, CHP milletvekili Tuncay Özkan bilir bu işleri

ABD, Öcalan’ı yıllardır İmralı’dan resmen siyaset yaptırıyor. Planlamalarında KDP, PYD ve PKK üçlüsünün oluşturacağı Kürt Konfederasyonu vardır. (İran ayağı PEJAK için çalışmalar bu konfederasyondan sonra şekillenecektir)

Öcalan’ın sunduğu Genişletilmiş Misak-ı Milli projesi bize uzatılmış emperyalist bir havuçtur. Bu projenin telaffuz edilmeyen ismi Kürdistan’dır

Birinci savaşın galip devletleri, o yıllarda bu toprakları size verebilirlerdi!

Neden şimdi?

Biz bu projeye olumlu yaklaştığımızda Türkiye- İran savaşı kaçınılmazdır ki Allah korusun.

Gördüğünüz gibi Hürmüz boğazında gerilim en üst düzeye çıkmasına rağmen ABD bir türlü İran’a saldırıyı gerçekleştiremiyor.

İstanbul seçimleri, Kürdistan, İran ve Ortadoğu bataklığı

Ordunun dörtte biri terhis ediliyor haberleri var. Bu savaşları SADAT, Okçular Vakfı,  Osmanlı Ocakları ile mi kazanacaksınız.

İstanbul’u şerefli bir şekilde kazanın veya kaybedin, ama asla İran ile savaşa girmeyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum