Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Diyarbakır İntibaları-5

Türkiye’nin halen terör tehdidi altında olan bölgeleriyle diğer bölgelerinin iktisadi, siyasi ve kültürel bütünleşmesinin daha da köklü bir şekilde sağlanması beklenmektedir.

Bu bölgeyi işgal altındaki yerlere fethe gitme edasıyla ziyaret etmenin hiçbir manası yoktur. Önemli olan gönül köprüleri kurmaktır. Bürokratik yetkililer, sivil toplum kuruluşları, sanat ve kültür faaliyetleri gayesi güden dernekler vakıflar buraya yaptıkları ziyaret ve faaliyetleri yapmış olmak için yapılan faaliyetler kapsamından çıkarmalı ve ziyaretin muhtevasına uygun hale getirerek sıklaştırmalıdırlar. Bu sayede bir milletin yaşayan kültürel mirası olan musiki, resim, heykel, mimari gibi unsurların çeşitliliği ve zenginliği kamuoyuna tanıtılmalı ve bu miras korunarak yaşatılmalıdır. Bu devlet aklının bir gereğidir. Örneğin TRT-6 gibi bölücülüğe meşruiyet kazandıran projeler yerine yapılması gereken Diyarbakır Musiki Cemiyetini diriltmektir. Akkoyunlu mirasını yeniden keşfetmek için Diyarbakır’daki Selçuklu mimarisine ait eserleri kamuoyuna tanıtmak ve kaybolanları yeniden ayağa kaldırmaktır. Köylerin isimlerini değiştirip ortak milli tarihle olan bağı koparmak yerine, yapılması gereken bu coğrafyayı vatan yapan milli kahramanların hatıralarını yaşatacak eserleri imar etmektir. Diyarbakır Dağkapı meydanına devlete isyan etmiş birinin adını vermek yerine mesela bölgede yaşayan bütün toplulukların ortak bir kahraman olarak kabul ettikleri Selahaddin Eyyübi gibi bir tarihi şahsiyetin birleştirici ismi verilebilir.

Anıtlar, şehitlikler, semboller, resimler, bayraklar, flamalar, kaleler, türbeler, törenler bir milletin tarihi hafızasının işareti olan değerlerdir. Benedict Anderson Hayali Cemaatler adlı kitabında bu simgelerin bir ulus inşasındaki kurucu değerini işaret etmektedir. Bu simgeler, sembol yapılar hafızayı canlı tutan, gerçekliği sürekli inşa eden ve milletin o gerçeklik içerisinde kendisini devamlı olarak canlı tutmasını sağlayan unsurlarıdır. Bu değerler bu manada bir toplumun hafızasıdır. Bu değerleri gözden uzak tutmak ancak ve ancak milli kimliğe karşı yıkıcı etkiler yapar ki; bayrağın dalgalanmadığı, anıtların inşa edilmediği yerde teröristlerin heykelini dikerler.

 Bölgenin tarihi, kültürel ve mimari dokusunun yeniden ayağa kaldırılması, sivil toplum kuruluşları marifeti ile her türlü kültür sanat faaliyetlerine çok geniş şekilde yer vererek ülkenin diğer bölgeleri ile kültürel bütünleşmesinin sağlanması icap etmektedir. Elazığ’da kültür ve gönül adamı Sayın Şener Bulut’un öncülüğünde Manas Yayıncılık adı ile faaliyet gösteren bir şair ve yazarlar topluluğunun Diyarbakır’da, Tunceli’de, Mardin’de o şehirlerin yerli sanatçıları ile müştereken düzenledikleri “şairler kardeştir” başlığı altındaki kültür sanat faaliyetleri bu temennimize güzel bir örnek teşkil etmesi bakımından zikre değerdir.

Bölgede devlet her kademede memurları istihdam ederken bir sürgün yeri anlayışı yerine çok özel eğitimlerden geçirilmiş tarih, kültür, medeniyet, ilahiyat, eğitim vb. konularda ihtisas sahibi, vatanın bütünlüğüne, milletin birliğine inanmış fertlerden oluşmasına azami dikkat göstermelidir.

Bölgede uygulanacak politikalar sadece iktidar partisinin seçimlerde daha çok oy almasına yönelik hesaplarının çok çok üstünde uzun vadeli bir devlet politikası olarak hayata geçirilmelidir. Türkiye’nin yakın zamanda yaşadığı 15 Temmuz felaketinden dolayı malum yapı ile iltisakı olanların devlet hizmetlerinden tasfiye edildiği gibi bölücü terör örgütü ile irtibatı, iltisakı olanların da derhal resmi görevlerine son verilmesi, geriye kalan bütün devlet memurlarının da Türkiye’nin batı illerine tayinlerinin yapılıp, yukarıda belirttiğimiz bilgiler ışığında yeni bir personel politikasının hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Bir takım bölücü unsurlar iktidara yakın olduğu bilinen bir memur sendikasının kanatları altına sığınarak sözde “İslamcılık” adı altında bölücü emellere hizmet etmektedirler. Bunun önüne geçilebilmesi için söz konusu memur sendikasının devlet kadrolarına atamalar hususundaki vesayetine son vermek gerekir.

Millî Eğitim Bakanlığı ve ilgili kuruluşların hayata geçirdikleri bir uygulama ile Türkiye’nin doğusu ve Türkiye’nin güneyinden öğrenci grupları İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara gibi şehirlerimize geziye götürülmektedirler. Aynı şekilde Türkiye’nin batı illerinde yaşayan öğrencilerin de Diyarbakır, Mardin, Van, Şanlıurfa, Ağrı, Hakkâri gibi illerimize götürülerek çocukların ve gençlerin vatan coğrafyasının bütün güzelliklerini ve tarihi zenginliklerini tanıması ve sahiplenmesi, bölgenin çocukları ile kaynaşmalarının sağlanması bakımından çok yerinde bir uygulama olacaktır.

Şunu kesin olarak herkes bilmelidir ki bölgede yaşanan hadiselerin bölge insanının hakkını, hukukunu savunmakla bir alakası yoktur. Tamamen Türkiye’ye diz çöktürmek maksadıyla A.B.D. ve İsrail’in başını çektiği uluslararası bir projedir. İleriki yıllarda bölgesinde ve dünya ölçeğinde yıldızlaşmaya namzet bir Türkiye’yi zayıf düşürmek ve son iki yüzyılda bize karşı uygulanan politikalar ile parçala yönet siyasetini yeniden hayata geçirmektir.

A.B.D. bir taraftan PKK’yı terör örgütü ilan edip Türkiye ile istihbarat paylaşımına yönelirken, diğer taraftan Kandil ve çevresinin teröristlerden arınmasını sağlayacak adımlar atmıyor. Fırat’ın doğusunda sadece adı değişik olan PKK’lı unsurlara on binlerce tır silah göndermesi A.B.D.’nin ikiyüzlülüğünün en çarpıcı örneklerinden birisidir. “Yıllardan beri diplomatik makyajlarla esas niyetler örtülmek isteniyor. A.B.D.’nin ve stratejik ortağı İsrail’in amacı, Türkiye’nin kardeşliğini dinamitleyerek Kuzey Irak’taki yönetimin egemenlik alanını genişletip, Türkiye, İran ve Suriye’den de topraklar katarak yapay bir devlet kurmaktır. Washington ve Tel-Aviv’in bölgeye yönelik politikaları önemli ölçüde örtüşüyor. Kuruluşunu kendilerine borçlu sayacak sadık ve güvenilir bir “dost devlet” edinmek istiyorlar.  Ortadoğu gibi, dünyanın en kaygan ve karmaşık coğrafyasında hem İsrail’in güvenliği açısından hem de çok zengin enerji kaynakları ve su havzaları yönünden bu oluşumu stratejik bir hedef sayıyorlar.

Bu topraklarda yaşayan insanlar binlerce yıldır dostça birlikte yaşadı. Bugün meselelerimizin çözümü de bu kardeşlik hukukunun altında gizlidir. İnanıyorum ki bu kardeşliğimizi bozmazsak meselelerimizi de kolayca çözebiliriz. Bu ülkede yaşayan insanların kardeşliğine vurgu yapmak Trabzon ile Kahramanmaraş’ın, Hakkâri ile Edirne’nin, Diyarbakır ile Samsun’un, Ağrı ile İzmir’in, Van ile Aydın’ın ve bütün Türkiye’nin kardeşliğine vurgu yapmak olur. Türk Milletinin tarihi ve manevi köklerinin araştırılması ve hatırlanması dünden yarına kapılar açılıp, köprüler kurulması, “mâzi-hâl-istikbâl-temâdiyet” şuurunun kıyama durdurulması ve yüreklerin böylesi bir îman, inanç, azim ve kararlılık sâyesinde istikbâle dâir umutlarımızı daha da güçlendirecektir.

Şurası kesin olarak bilinmelidir ki bu ülkede hiç kimseyi zorla Türk yapacak bir anlayış söz konusu değildir. Hangi etnik gruptan, hangi dinden, hangi mezhepten olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes birey hakları açısından eşit haklara sahiptir. Şu veya bu gruba şu veya bu şekilde imtiyazlar verilmesi ise, Türk milletinin birliğini dinamitlemek anlamına gelir. Herkes kendi mahalli lehçesini kendi aralarında, evinde, sokakta konuşabilir. Özel kurslarla öğrenebilir, tek şartımız Türk milletinin bu ülkedeki hükümranlık haklarına saygı gösterilmesi ve riayet edilmesidir. Bu topraklar Türk milletinin kılıç hakkıdır ve bin küsür yıldır kanla alın teriyle, emekle, zihinle, ilimle, sanatla, aşk ve imanla yoğrularak vatan olmuştur. Bütün dünya bir araya gelse ne bu topraklardan bir çakıl taşı  dahi verilebilir, ne de tek devlet, tek millet, tek vatan, tek dil, tek bayrak kabulünden vazgeçilebilir.

9 Ekim Salı günü Elazığ’dan Ankara’ya dönmek üzere uçağım havalanırken zihnim bu düşüncelerle doluydu. Beynime saplanmış kıymık gibi aklımdan çıkmayan iki husus ise Diyarbakır Dağkapı meydanına verilen bölücü isim ve Büyükşehir Belediyesi’nin annacındaki kürtçe tabelaydı. Ve kulaklarımda Diyarbakır kültür evinde dinlediğim bir türkünün:

“Diyarbakır etrafında bağlar var

Fitil işler ciğerimde yara var”

sözleri yankılanıyordu. Bakalım ciğerde biriken cerahati boşaltan fitil yerine Diyarbakır’ın üzerine bir karabasan gibi çökmüş bölücü fitne cerahatini boşaltacak nasıl bir fitil bulacak ve şifaya kavuşturacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.