Ermeni Saros

Değerli okurlar Aydında kültür müdürü iken 1980 Kenan Evren yönetimi elimde beş Danıştay kararı olmasına rağmen beni Mardin’e sürgün etti. Mecburen Mardin’ine gittim.

Mardin Müzesi Artuklular zamanında yapılan bir caminin külliyesinde ufak bir salondan ibaretti. Taşlardan yapılan bu tarihi binalarla donatılmış tarihi ve önemli binalar kartpostallar gibiydi.

Müzenin önünde Mardin ovasına bakınca hayran hayran seyrederdim. Çünkü Mardin Mezopamyanın başladığı yerdi, Ovaya bakınca bir düşünceye dalardım. Suriye’nin kuzeyinde bulunan Kadeş şehri önemli ticaret yollarının üzerinde olduğundan antik dönemin iki emperyalist devleri Mısır ve Hititlilerin savaşlarına sebep olur.

MÖ 1274 yılında yapılan savaşın çıkış nedeni genişleme politikası güden Mısır'ın, Hitit toprakları içerisinde yer alan Amurru ve Amka gibi önemli büyük ticaret yolları geçmesi nedeniyle Hitit ve Mısır krallarını karşı karşıya getirmiş

Ayrıca Babil Kralı Hamurabi (18101750 kanunlar kralı) ve Asur Kralı Sargon (M.Ö 722 705) Bunlar beynimde sınama şeridi gibi kafamda dolanır dururdu.

Mardin’de Artuklular birçok anıtsal nitelikte cami ve medrese yapmışlar ve halen dimdik ayaktalar. Mardin’de üç dinin mensuplarının bir arada barış içinde yaşıyorlar (Araplar Kürtler ve Süryaniler.)

Süryanilerde çok önemi eserler bırakmışlar kiliseler mabetler gibi çok önemli görsel eseler vermişler.

Gümüş işçiliğinde Süryaniler çok ustalar yetiştirmişler gümüş işçiliğinde şahane eserler ve takılar yapmışlar.

İngiliz ve Fransızların kışkırtmaları ile Anadolu da barış içinde yaşayan Ermeniler devlete isyan ederek Van’da Kars’ta ve Erzurum’da katliam yapmaya başladılar. Devlette bunlara mani olmuştur.

Bu isyan ve ayaklanmadan sonra Ermenilerin çoğu ülkemizi terk ettiler. Ama ben Süryanilerin gitmelerine üzüldüm. Onlarda çok muazzam konaklar yapmışlar Midyat’ta çekilen Sıla dizisi bir Süryani ye ait bir konakmış.

Bunları kısaca anlattıktan sonra okuyup ve acı duyduğum bir yazıyı da buraya almak istedim.

Yıl 1964.

Bitlisli bir Ermeni, Yaşar Kemal, Ara Güler ve Fikret Otyam’la,

Bitlis' teki Ermenileri bulmak için yola düşer.

Amerika'nın Kaliforniya eyaletinden gelmiştir.

Niyeti,

Ailesinin yaşadığı evi onarıp orada yaşamak ve ölmektir.

Fakat, hayalindeki şehirden çok faklıdır burası.

Bir tek Ermeni kalmamıştır bu şehirde.

Eğilip toprağı öper....

Yolda rastladığı herkese '' Memleketlim...'' der...

Şaşırmış bir çocuk gibi sağa sola koşturur...

Ağaca, taşa , toprağa, hayvanlara sarılır....

Ara Güler' in şöyle bir sözü vardır...

''Hayat, küçük insanların hikâyesidir...

İngiltere Kraliçesinin hayatı bir halt değildir..''

Bitlis' in sokaklarında koşturan,

Edebiyatta Yalınlığın Dehası Koca Bıyıklı Ermeni'nin adı,

William Saroyan' dır....

Saroyanlar kuşaklar boyu Bitlis' te yaşamışlardır....

Ancak , 20.yüzyılın başında büyükbaba Minas , Anadolu'daki durumu ve olacakları sezerek genç eşi Lutindik' a çocukları da alıp Amerika' ya göç etmelerini söyler....

Saroyan, Amerika' da bir yetimhaneye bırakılır .Üç yıl boyunca burada kalır....

Sekiz yaşında tekrar ailesine kavuştuğunda Bitlis kültürüyle büyütülür....

Aile terketmek zorunda kaldıkları memleket hikâyelerinden yana acılıdır...

Yemeğinden türküsüne , ağacından dalına kadar koparıldığı toprakların her şeyini bilmektedir....Ermenicesine karışan Kürtçe Türkçe kelimeler , onun nereye ait olduğunu ispatlama kaygısı taşımaktadır....

Anneannesi sürekli olarak,

Kürtçe'nin kalbin dili olduğunu ifade etmektedir....

Türkçe'nin müzik olduğunu....Bir şarap deresi gibi aktığını....

Ama,

Ermenice ya Ermenice,

Ermenice , acının dilidir....

Ölümü tatmış insanların dili...

O yüzden Ermenice’de nefretin ve acının yükü vardır...

Nefretsiz ama yüklü acılarla ve özlemlerle geldi Bitlis'e William Saroyan....

Aradıklarını bulamadı...

Eski kesilmiş taşlardan evler yoktu mesela...

Tepesi Çanlı kuleleriyle kiliseler...

Kentteki dört Ermeni Mezarlığı...

Hiçbiri yoktu...

Babasının olduğunu tahmin ettiği evi bulduğunda, evin yıkılmış duvarları arasında diz çöktü... Sessiz sessiz ağladı....

Kin duymadı....

Öfke beslemedi....

The Time of Your Life oyunuyla hem Pulitzer hem de sinema uyarlamasıyla Oscar kazanmış koca bıyıklı Bitlisli Ermeni, vasiyetinde Bitlis'te gömülmeyi istedi...

Ama 1980 'in cunta koşullarında bu mümkün değildi...

Yaşamı boyunca,

Rüyalarının denizi olan Van Gölü kıyısında eğilip su içmeyi hayal eden Saroyan ölmeden önce bu dileğini gerçekleştirdi...

Bir de büyükannelerinin anlattıklarıyla efsaneleşen Bitlis yakınındaki Sapkor Çeşmesi'nde dakikalarca o suyun başında kaldı...

Evet Dostlar,

Öykülerimizde kimsenin katledilmesine gerek yok...

Böyle derin özlemler duymak için...

Bir ömrü, bir toprağın kokusuyla geçirebilmek için...

Katışıksız öz bir sevgi yeterlidir...

Bazen belleğiniz gider görünse de, hayatı geriye sarıp yaşamaya mecbur edilir....

Çünkü yüreğiniz koparıldığınız topraklarda kalmıştır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum