Ey Amerika!

Devletler, bir ulusun yaşadığı büyük bir aile gibidir.

Nasıl ki; bir ailenin işlerine aile dışından hiçbir kimsenin karışmasına, müdahale etmesi-ne, ailenin yapacağı ya da yapmayacağı işler hakkında düşünce bildirmesine izin verilmiyorsa, hiçbir Devlet de kendi iç işlerine hiçbir Devletin ve ulusun karışmasına, yönlendirmeye kalkmasına, o ülkenin yapacağı ve yapması ya da yapmaması gereken işlerde düşünce bildirmesine, zorla yaptırmaya kalkışmasına, hükümranlık haklarını çiğnemesine asla izin veremez, vermez.

Bir ailede, aile ile ilgili, yapılan ya da yapılamayan; olumlu ya da olumsuz, tüm işlerden Anne ve Baba müştereken sorumlu olsa da en büyük ve en önemli görev babaya düşmektedir.

Baba: Aile bireylerinin kimseye muhtaç edilmeden geçimini, huzur ve mutlu olmasını, çocuklarının gelişip büyüyebilmesi ve sağlıklı olabilmesi için, iyi beslenebilmesini, okuyup iş ve meslek sahibi olmasını sağlamakla; ailenin birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü, iç ve dış tehlikelere karşı korumakla görevlidir.

Bir Devlet için de durum, aileden farklı değildir.

Bir ülkeyi, bir Devleti, yönetmeye istekli olanlar ve yönetime geçenler de, ailede babanın sorumlu olduğu gibi; o ülkede olup bitenlerin, olacakların tümünden sorumludur. Bütün ülkelerde yönetimin en tepesinden başlayarak alt kademelere kadar, her yetkili ve ilgili, görev alanına giren ve yapması gereken her işten, görevinin gerektirdiği oranda sorumludur.

Bir ülkede ve Devlette, tüm başarılar ya da başarısızlıklardan ilgili ve yetkililer sorumludur.

Hiçbir Devlet ve hükümet yetkilisi, iyi yapılan, iyi giden işlerin, elde edilen başarıların nedeni olarak kendisini/kendilerini gösterirken; uygulanan yanlış ve hatalı politikalar nedeniyle yalamayan ya da başarılamayan işlerden “ Dış Güçleri “ sorumlu tutamaz ve kendi başarısızlıklarına bir mazeret ve neden olarak gösteremez.

Hiçbir ülkede, hiçbir kimseyi, kolundan tutarak zorla MV, Bakan, Cumhurbaşkanı yapmıyorlar. Bu makamlara gelmek ve ülkeyi yönetmeye talip olanlar, kendi istek ve rızaları ile geliyorlar.

Göreve gelen ve verdiği sözü, her ne sebeple olursa olsun yerine getiremeyenler, vaadlerini tutamayan ve ülkeyi iyi yönetemeyenler, geldikleri gibi gitmesini ve o makamlardan ayrılması gerektiğini de bilmeli ve kabul etmelidirler.

Tüm demokratik ülkelerde yönetime gelenler; hiçbir ülkenin, kimsenin babasından miras kalan bir çiftlik olmadığını, keyfiyetlere ve kişisel ideolojilere, gönlünden geçenlere göre yönetilemeyeceğini bilmeli ve kabul etmelidir.

Anayasamızın 5. Maddesi:

Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Anayasamızın 6. Maddesi :

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili, organları eli ile kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse ve organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Durum böyle iken Anayasamızın 5. ve 6. Madde hükümleri gayet açık ve anlaşılır şekilde emrederken:

Toplumu oluşturan yurttaşlarının refah, huzur ve mutluluğunu sağlayabiliyor mu?

Ülkenin ekonomik gerçekleri gün ışığı gibi ayan beyan ortadadır. Bu gerçeklik içerisinde, tüm yurttaşların refah, huzur ve mutluluğu sağlanabilmiş değildir. Ekonomik gerçekler toplumdan gizlenmeye ve enflasyon gerçek değerlerinden çok daha düşük düzeylerde gösterilerek yurttaşlar yoksulluk ve sefalete sürüklenmektedir.

Demokrasiyi koruyabiliyor mu?

Görsel ve yazılı basın haberlerinden, belediyelerde ve devletin çeşitli kurum ve kuruluşlarında yapılan usulsüz ve gereksiz harcamaların israf ve hatta israf boyutlarını da aşan düzeylerde olduğunu, sızan bilgilerin üstünün örtülmeye çalışıldığını öğreniyoruz.

Ancak, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılarak bunları yapanlardan hesap sorulamadığını da görüyoruz.

Kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışıyor mu?

Anayasamız, yurttaşlar olarak bizlere ne gibi haklar vermiş ve hangi hürriyetleri tanımıştır?

Hak Nedir?

İnsanların herhangi bir işi yapama yetkisine hak denir.

Özgürlük Nedir?

İnsanların hiçbir insana zarar vermeden dilediği her şeyi yapabilmesine özgürlük denir.

Kişi Hakları:

1.Yaşama hakkı

2.Kişi dokunulmazlığı

3.Kişi hürriyeti ve güvenliği

4.Özel hayatın gizliliği ve korunması

5.Yerleşme ve seyahat hürriyeti

6.Din ve vicdan hürriyeti

7. Düşünce ve kanaat hürriyeti

8. Bilim ve sanat hürriyeti

9. Basın ve yayınla ilgili hürriyetler

10. Toplantı hak ve hürriyeti

11.Mülkiyet hakkı

12.Hak arama hürriyeti

13. Temel hak ve hürriyetlerin korunması

Burada, Anayasal hak ve hürriyetlerimizin tümünü yazacak değilim, ancak konumuzla ilgili olanlarından bazılarını yazacağım.

Temel insan haklarından 12.si olan Mülkiyet Hakkı konusunu ele alacak olursak; köylü, çiftçi ve üreticinin sahip olduğu, atalarından beri yıllarca ekip biçtiği, Devletin tapusunu verdiği arazilerinin, tarlalarının JES, HES, RES, maden arama ve işletme, konut inşası vb. gibi neden ve gerekçelerle ellerinden alınarak :

Başkalarına tahsis edilmesi, tahsis edilen kişilerin de asıl hak sahibi olanları kendilerine ait arazilerden, polis ve jandarma marifeti ile zorla çıkarmaları ve arazilerinden yararlanma haklarının ellerinden alınması, egemenlik hakkının kullandırılmaması anlamına gelmez mi?

Çiftçi, ve köylülerin, kendilerine ait arazileri üzerindeki egemenlik haklarının başka kişilere, zümre ve sınıfa bırakılması demek değil midir?

Köylülerin, çiftçi ve üreticilerin bağ-bahçe, sebze ve meyvelerini, pamuğunu, hayvanını suladığı, içtiği suyunu çeşitli firmalara, şişelenerek satılması için tahsis edilmesi de üreticilere vurulabilecek en büyük darbe ve önlerine konacak en büyük engeldir.

Tapulu tarlasını ektiği için tutuklanması, Anayasa ile teminat altına alınmış olan mülkiyet hakkının ihlali anlamına gelir.

Sosyal Hukuk Devleti ve adalet ilkelerinin çiğnenmesi demektir.

Devlet desteği olmaksızın maddi ve manevi varlığını, siyasal, ekonomik ve sosyal durumunu geliştirmek isteyen insanların önündeki engelleri kaldırmak yerine, önlerine engeller koymak anlamına gelmez mi?

Egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi?

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslar göre, yetkili organlar eli ile kıllanabiliyor mu?

Egemenliğin kullanılması, herhangi bir surette herhangi bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmış mıdır?

Herhangi bir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet Yetkisi kullanmakta mıdır?

Gibi soruların yanıtlarını yukarı satırlarda verdiğimi sanıyorum.

Elbette, asıl hükümranlık haklarının kullanılması kavramı, çok geniş anlamları ifade eder.

Bir başka ülkenin veya Devletin, içişlerine karışmasına izin veren ve göz yuman bir Devlet ve ülke, saygınlığını ve hükümranlık haklarını yitirmiş demektir.. Bu duruma düşmüş ya da düşürülmüş bir Devletin ve ülkenin, o ülke yurttaşlarının öteki Devlet ve Ülkelerarasında hiçbir değeri ve saygınlığı kalmaz ve olamaz.

Ancak 2. Dünya Savaşının bitiminden sonra, ABD, Marsall Planı çerçevesinde 1950 yılından itibaren, içişlerimize karışmaya, çeşitli sanayi sektörlerinde, hangi işlerimizi nasıl yapmamız gerektiğini, yerli üretimimizin pahalıya mal olduğunu, fabrikalarımızı kapatmamız halinde bunları, bizdeki maliyet fiyatından daha düşük bedellerle ve hatta birçoğunu da bedelsiz vereceklerini söylediler. O zamanki Adnan Menderes Hükümeti de, bu tuzağa düşme gaflet ve dalaletini göstererek ATATÜRK’ ün kurduğu birçok fabrikalarımızı, o fabrikalarda üretim yapan mühendislerin, ustaların, işçilerin ve aklı başında yurttaşların, siyasilerin şiddetle karşı çıkmalarına rağmen kapattırdı.

O zamanki GMC Kamyonlarını bedelsiz veren ABD, GMC ‘nin eskiyen fren balatalarını neredeyse 1 GMC fiyatına sattı.

Bu konularda yazılması, anlatılması ve konuşulması gereken o kadar çok şey var ki, hepsini burada yazmak mümkün değildir.

Asıl konumuz olan Tarımsal Alanlarda vurduğu darbeleri ve verdiği ve halen çok korkunç boyutlara ulaşan zararlarını yazmak istiyorum.

1950’li yıllarda Adnan Menderes Hükümetinin iktidarı ile başlayan süreçte, ABD, Marshall Planını fiilen uygulamaya koymuş, emir ve direktifler verircesine Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye başlamıştır.

Sanayi tesislerimizin ve fabrikalarımızın kapatılması ve TSK’nın motorize hale getirilmesi ile başlayan müdahaleler; Tarımsal üretim, tütün, pamuk, çeltik, ayçiçeği, buğday, arpa gibi yerli ve endemik bitki ve tiftik keçisi, Ankara Tavşanı, yerli Anadolu sığırı ve koyunları gibi hayvan türlerinin yok edilerek Anadolu iklim ve toprak koşullarına, hastalık ve zararlılarına karşı, tarımsal ilaç ve gübre satışına zemin hazırlamak amacına yönelik olarak, kasten ve bilinçli şekilde dayanıksız olan ABD menşeli tür ve ırkların tohumları verilerek sürdürüldü.

Hür ve bağımsız, tam hükümran bir Devlet ve ülke, sanayicisinin ve köylüsünün, çiftçisinin hangi ürünleri nasıl ve ne şekilde üreteceğine, ne yapacağına, önceden hazırlayacağı Tarımsal Üretim Politika ve programları ile belirler ve karara verir. Bir başka ülkenin belirleyeceği ve dayatacağı hiçbir tavsiyeyi kabul ederek uygulamaz.

ABD’nin dayatma ve zorlama niteliğindeki müdahalesi ile Afyon, Isparta, Konya, Burdur, Denizli gibi illerimizdeki köylü ve çiftçimize, uyuşturucunun temel hammaddesi olduğu ve Türkiye’ de morfin ve eroin üretildiği iftira ve yalanları ile 30 Haziran 1971 yılında Haşhaş ekim yasağı getirildi.

Oysaki, eroin, morfin, marihuana, esrar gibi bütün uyuşturucular, bizzat Pentagon’un öncülüğünde Amerikan Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetlerine ait uçak ve gemilerle ABD’ye taşınıyordu.

30 Haziran 1971 tarihinde konan hashaş ekim yasağı, 1 Temmuz 1974'te Bülent Ecevit hükümetince kaldırıldı.

Saygılarımla.

NOT: Değerli okurlar. Yazımı kaldığım yerden sürdüreceğim. Lütfen okuyunuz ve okutunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum