Kadir Acı’nın Güldestesi

Değerli okurlar insanın doğup büyüdüğü çocukluğunun geçtiği yerlerden uzun yıllar ayrı kalsa da ana baba yurdu olduğundan mutlaka gönül yurdunu özlüyor.

Ben de köyümden neredeyse kırk yıldır ayrıyım. Ayrı kalmam bana doğup büyüdüğüm gençliğimin ilk yıllarını geçirdiğim köyümü unutmak asla mümkün olmuyor. Çünkü oradaki geçmişim her zaman düşüncelerimde rüyalarımda canlılığını korumaktadır.

Köyüm idari yönden bağlı olduğu Kayseri’nin Felâhiye ilçesidir. Yukarıda da belirttiğim gibi uzun yıllar Felâhiye ilçesine de gidemedim. Felâhiye’den değerli bir dost ve yazar olan Kadir Acı ile tanışıncaya kadar.

Sayın Kadir Acı, çok önemli derleme niteliğinde kendinden de katkı yaparak çok güzel bir kitap yazmış. “Felâhiyeli Şair ve Yazarlar Güldestesi” isimli kitapta çok önemli bir esere imza atmış ilçemden bu kadar şair ve yazarlar çıktığını sevinçle okudum. Çok güzel bir kültürel çalışma olmuş. Her şey unutulur gider ama kitaplar asla unutulma onlar bir insanı ölümsüzleştirir.

Ne diyor şair Mezar taşları için:

Kimi çoktan yitmiş,

Kimi eğik, kimi yan yatmış; kiminin kırılmış başı….

Kitaplar ise dimdik ayakta,

Kitaplar yıkılmayan mezar taşı…

Bir toplumun din, ahlâk, hukuk, sanat, gelenek ve görenekleri gibi değerlerinin bütününe kültür denir. Bir ulusun varlığını sürdürebilmesi için kültürünün korunması ve geliştirilmesi gerekir. Ülkemiz, kültürel açıdan oldukça zengin değerlere sahiptir. Sayın Kadir Acı ilçemizin kültür değerlerini bize çok güzel yansıtmış.

Şair ve yazarların önlerinde çok güzel malzemeler bulunur. Bunları yaşadığı topluma ulaştırmak yazarların ve şairlerin görevidir.

Atalarımız, Türk için beşikten ötesi gurbet demişler, boşuna mı? Gurbet bizi yaktıkça biz türkü ve şiir yazmışız da ondan. ‘Gitti gelmez’ yakarışlarıyla yüreği yanan anaların, sevda değil bir alamet diyen yavukluların ve dahi beşikte yetim kalmış bebeklerin yakarışları ezgi olur da dolar senelere. Ve bu ezgilerin adı türkü olur. Türkü yani Türkî ait olan…

Sayın Acı çok sade ve arı bir Türkçe ile Güldesteyi yazmış, Bu sade ve akıcı dil Türk dilidir.

Karaman oğlu Mehmet Beyin fermanının ilan edilişinin tahminen 750 yılında bulunmaktayız. Karamanoğlu Mehmet Bey günümüzde yaşıyor olsaydı 750 yıl sonra Türk yurdunda resmi dilin Türkçe olan bu vatanda acaba yine bir ferman daha yayınlar mıydı?

On üçüncü yüzyıllarında Selçuklular edebi dil olarak Farsçayı devlet işlerinde Arapçayı, halk ise kendi öz dili olan Türkçeyi kullanmakta idi. Millet olarak birlikte yaşamanın temel şartı olan dil birliğinin sağlanmasını gerekliliğine inanarak bu fermanı yayınlamıştır.

O nedenle dil hayatın olmazsa olmazıdır. Dil bir iletim aracıdır. Anlaşmayı ve anlamayı sağlar. Bireyleri topluluk haline getirir. Yığınları kurumsal yapı haline dönüştürür ve milleti inşa eder.

Coğrafyamızda Türkçe konuşan iki yüz milyon insan var.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbeyev’in şu sözleri çok önemlidir:

“Türk dili konuşan ülkeler arasındaki kültür ilişkilerini geliştirerek kendi dilimizi, ortak tarih, sanat, edebiyat ve şiirlerin yayınlanmasını sağlamalıyız. Bütünleşmemiz bulunduğumuz coğrafyayı istikrara, gönence, ekonomik bağımsızlığa götürecek yoldur. Yirmi birinci yüzyılı hız kesmeden Atatürk’ün hayalini kurduğu Türk birliği ve gelişimi yüzyılına dönüştürelim.”

Bunu söyleyen Sayın Nazarbeyev bazılarından daha Türk dostu ve milliyetçisi değil mi?

O nedenle Sayın Acı da öz ve sade bir Türkçe ile yazdığı bu eseri her vatandaşın okumasını tavsiye ederim.  

Beni uzun yıllar sonra doğduğum topraklarla buluşturan Sayın Acı’ya çok teşekkür ediyorum.

Tabi başarılarının devamını da dilerim. Çünkü Şarkılar Türküler bir ulusun öz kültürüdür. Türkülerde ve şiirlerde yoksulluğu acıyı derdi, feleğe kahrı vatan sevgisini anlatır.

Ülkemin en büyük şairi Bedri Rahmi Eyüboğlu şöyle diyor:

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü dinlesem

Şairliğimden utanırım

Hemşerim Halil Beyin, Kadir Acı hakkında yazdığı çok güzel yazıyı okudum. Onunda eline sağlık hele son iki beyiti çok hoşuma gitti.

Ne diyor hemşerim Halil Bey:

Ferfenede tüm mahsuller yerliydi

Her işimiz milli, toplu derliydi

Ay gördüm oynardık, gözler ferliydi

Saklanırdık samanlıkta bir zaman

Alevçıktı bostanların sarayı

Düven ayırırdı, saptan buğdayı

Çeçe sapladıkça ince yabayı

Keyfimize keyif kattık bir zaman…”

Sayın Acı “Bir Arkeolog’un anıları” adlı kitabımdan yedi ve sekiz sayfa alarak Güldestesinde bana da yer vermesinden mutlu oldum. Sayın Acı’dan bir ricamda kitapta ismi geçen arkadaşların telefon numaralarını ve mail adreslerini yazarak yayınlasaydı arkadaşlarla tanışma fırsatımız olurdu. Ama çok güzel bir kitap çok güzel bir eser eline sağlık Sayın Acı.

Başarılarının devamını dilerim.

kitap.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum