Kitabın yeri

İster bir yarışma programı, ister başka bir dost sohbeti, isterse gösteri. Hangi insana özel zevklerini sorsanız bunlardan bir tanesi mutlaka “kitap okumak” olacaktır. Bu insanlarımızı gördüğümüzde mutlu oluyor, onların okuma merakıyla büyük gurur duyuyoruz. Ama yine de istatistiklere baktığımızda bunun gerçeği yansıtmadığını, okuma alışkanlığı yönüyle dünyadaki emsallerimizle hangi seviyede olduğumuzu görmekte fayda olduğunu söylemeden edemiyoruz.

İnsanımıza kitap okumayı bir türlü sevdiremedik. Kampanyalar, eğitici programlar, ödüller maalesef bir işe yaramıyor. Galiba insanımıza kitap okumanın gerekliliğini inandıramıyoruz. İnandırmış olsak bile, onları bu zevkten vazgeçirecek bir sürü gerekçe var ve bunlardan kitaba hiç sıra gelmiyor.

Aslında kitap okumamanın mazereti hiç yoktur. Eğer bugünün bu kadar gelişmiş iletişim dünyasında her türden yarışı fark ediyor fakat onu kazanmak için okumamakta ısrar ediyorsak, burada bir sorun var, demektir. Çoğunluğu “oku” diye başlayan bir kitabın dinine mensup olan insanlarımızın kültür-sanat, bilimsel, dini, tarihi, siyasi bir çok konuyu sadece medyadaki gördüklerinden öğrenmeleri, bir çok bilgi kirliliğine ve yanlış yönlendirmelere yol açıyor. Her seyrettiği televizyon kanalıyla kafası allak bullak olan insanımız eğer kendi kendine “gerçekten böyle mi?” sorusunu soramıyor ve işin aslını araştırmıyorsa, durum daha da vahim, demektir. Çünkü bu devrin en akılcı yolu, bunca karmaşadan kendimiz için en doğru olanı seçebilmekten geçiyor.

Memleketimizin yetişen değerlerini tanımıyor, bilmiyoruz. Bildiklerimizin değerini takdir etmiyoruz. Ülkemizde kalıcı izler bırakan birçok şair ve yazarı, eserlerini öğretmiyoruz. Bütün dünya kendi sanatçılarıyla gurur duyarken ve bunları epik bir kahraman gibi dünyaya pazarlarken bizim kendimizin onlardan habersiz olmalarına ne denir?

80’li yıllarda Kültür Bakanlığımız Edebiyat klasiklerimizin bir çoğunu senaryolaştırarak beyaz perdeye aktarmıştı. O dönemki kuşağımız birçok sanatçının farkına o zaman vardı. Demek Dünya Edebiyatı yalnızca “Batılı Klâsik”lerden ibaret değil, bizim de değerli kalemlerimiz varmış! Ancak gözden kaçırılan nokta şuydu ki: Hiç bir roman veya tiyatro bir senaristin yorumuyla birebir örtüşemez. Ben kitap okurken bütün hayal ve duygu gücümü kullanırım, filmlerde ise benim gördüklerime katacağım herhangi bir ilave yoktur. Oysaki edebi bir eseri okurken eleştirilerimi de katarım. Filmler bizi esaret altına alır, artık o ne derse razı oluruz. Bir elmas soyguncusunu kahraman olarak alan filmin kahramanını “yakalanmasa bari” diye geçiririz içimizden. Çünkü bütün duyularımızla ona teslim olmuşuzdur. Film endüstrisi böyle bir şey.

Ayrıca sonradan filmini gördüğümüz bazı romanların, senaristlerin elinde nasıl bir katliama uğradığına şahit olmuşuzdur. Reyting uğruna, ilgi çekmek uğruna emeğe bu kadar saygısızlığa, emeğin değerli olduğu hiçbir yerde izin vermezler.

Kültür dünyamız kitap okumama, kendi değerlerinin farkında olmama gibi köklü sıkıntıların yanında bütün dünyayı bir istila gibi saran internet hastalığıyla da karşı karşıya. Hiç şüphe yok ki internet, bir bıçağın ekmeği de insanı da kestiği gibi iyi kullanıldığında yararı tartışılmaz büyük bir kütüphanedir. Ancak, henüz okumaya başlatamadığımız insanımızın interneti kültür dünyasını geliştirmek için kullandığını söylemek, elbette ki “safdillik” olur. “Aleyküm-selam” demeyi bile “a.s.” olarak kısaltan bir kültür anlayışının derinliğini tahmin edebiliriz elbette. Bilgisayar teknolojisi çok büyük bir nimet olarak bir çok hazır bilgiye ulaşmamızı sağlıyor. Ancak ana babasından her istediği şey kendisine sunulan hazırcı çocuklar gibi insanlar, bu kadar kolay ulaştıkları bilginin değerini de bilmiyorlar. Bizlerin vaktiyle kütüphane kütüphane dolaşarak elde ettiğimiz bilgilerden duyduğumuz haz, maalesef genç kuşağımızda hissedilmiyor. Bilgisayar ve onun çocuğu internet, çok büyük bir kaynak ve kütüphanedir ama bir kitap değildir.

Dünyayı bir daha keşfetmemizin anlamsızlığı gibi, kitapların yararlarını tekrar keşfetmekten vaz geçip, her şekilde genç kuşağa kitap okuma alışkanlığını kazandırarak, dünyada kitap okuma sıralamasındaki yerimizi değiştirmemiz şarttır. . Bizim her zaman kâğıtlara bezenmiş yazının büyülü dünyasına ihtiyacımız vardır. Daha doğrusu raflarda duran yüzyılın yetimi olan ağacın çocuklarının bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var ve her zaman da olacaktır. Tarihteki bütün medeniyetlerin tescili kitaplara verdikleri değer kadardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.