Korona günleri işte böyle geçiyor!

Geçen gün telefonda konuştuğum bir dostum; "Ali bey nasıl geçiriyorsun bu koronavirüs günlerini ?"dedi. Bu soruyla hepimizin yarasını deşti. Malum, her gün yaşadığımız insani, sosyal, fiziksel aktivitelerden uzak kaldık.

Pek çoğumuzun aksayan günlük yürüyüşleri...

Çarşı pazar, bulvar, cadde gezmeleri...

Turistik Park, Adnan Menderes Park'ta dostlarla çay kahve sohbetleri...

Pazar, market alış verişleri...

Daha pek çok küçük görünen mutluluklar...

Bu güzelliklerden hep uzak kaldık.

Yeterince kıymetini bilemediğimiz uğraşlarımız...

İşte şimdi o günleri özler olduk. Dostlarımızla bir çay içmeyi, iki laf etmeyi arar olduk.

Ama şu koronavirüs belâsının zorladığı, uymamız gereken kurallar var.

"Evde kal, hayat eve sığar ",sosyal mesafe, maske, sokağa çıkma yasakları vb gibi.

Gerçekten toplum olarak sıkılmaya başladık. Ne zaman bitecek bu virüs belâsı diye, dört gözle gelişmelere, yeni müjdeli haberlere kulak veriyoruz.

Sanki sapa sağlam bir adamın elini, kolunu, ayağını bağlayıp bir kafesin içine koymuşsun gibi geliyor insana.

O zaman kendime, “boş yere öfleyip püflemeye gerek yok, bu fırsat bir daha ele geçmez, yaşanan bu krizi fırsata çevirmeliyim” diyorum.

Günlük yaşadığımız olaylar, televizyon haberlerinden dersler çıkartarak analizler yapmaya çalışıyorum. Tarihe ışık tutacak notlar alıyorum. Önemli notlar... Malzeme o kadar çok ki, her çeşit ve renkte var.

Yaşamın çeyiz sandığı, her gün bu ibret dolu konularla dolup taşıyor.

Hele sosyal medyada dolu dizgin, tozu dumana katarak yazanlar, çizenler, asıp kesenler....

Her çeşit konu ve ilişkinin olduğu bu havuzda, saygı, sevgi, muhabbet, vefa dolu geçmişin güzelliklerini de görüyoruz ve paylaşıyoruz.

Herkesin geçmişinin, kendi gök kubbesinden hoş seda dolu hatıraları var.

Otuz, kırk, elli yıl öncesinin nostalji dolu anılar, eski fotoğraflar, birden karşımıza çıkıverince derinden bir ah çekmeler...hey gidi günler hey ..! Cümlesiyle zaman tünelinde başlayan doyumsuz yolculuklar...

Duygulanıyoruz.  Bazen gözlerimiz dolu dolu oluyor. Başlıyoruz fotoğrafla konuşmaya. Kaybettiklerimiz... Sevdiklerimiz... Eşimiz, annemiz, babamız, oğlumuz, kızımız ya da can ciğer bir dostumuz… Geçen yıllar, acılar, anılar.. Tekrar gözümüzde canlanınca yüreğimiz burkuluyor.

Ya da geçmişin saf, temiz mutluluk dolu dostluklar dünyasında kanatlanıp uçuyoruz. Ve buram  buram sevgi, saygı, samimiyet dolu o günleri hep özlüyoruz, arıyoruz.

Ağızlarımızdan çıkan şu cümle çok manidar ; "hey gidi günler... nerede günler..? Nerede o dostluk, arkadaşlıklar..?"vb. cümleler...

Aslında aradığımız, özlediğimiz bu değerlerde özümüzü, benliğimizi, kendimizi, insanlığımızı arayıp, yeniden hatırlama mutluluğu yaşıyoruz.

Biraz üzeri küllenmiş, paslanmış, yılların unutulan bu insan ilişkileri ne kadar kıymetli imişte, bizler kıymetini bilememişiz. O mutlulukların önemini yeterince kavrayamadığımızı görüyoruz.

Bir de, elimizden hiç düşmeyen cep telefonları. Bugüne kadar, uzun zamandır görüşmediğimiz eski dostlar... Uzun uzun hasret dolu telefon konuşmaları... Arayıp sorduğumuz, hatırladığımız eş dost ve akrabalarımız... Aynı kaderi paylaşmanın moral motivasyon dolu dua ve dilekler...

İşte bu korınavirüs savaşında böyle ayaktayız. Yıkılmadık, yıkılmayız. Bu sinsi, kalleş savaşta teslim olmak, pes etmek yok dostlar!

Sonunda bu savaşı kazanacağız! Mutlaka başaracağız! 83 milyon tek yürek zaferimizi kutlayacağız!

Hep birlikte sevda türküleri söyleyeceğiz, aşk şarkıları yazacağız, kahramanlık marşları haykıracağız, bandomuz, mehterimiz yeri göğü inletecek... Parklarda, bahçelerde çocuklar, oyunlarını oynayacak... Düğünler, bayramlar yapacağız. Çarşı pazar cıvıl cıvıl insanlar... sevinç ve coşkuyla. Hepimiz çocuklar gibi şen ve mutlu…

Bu mutlulukları yaşamak varken, "Evde Kal, Hayat Eve Sığar" sözü ağzımızdan nasıl çıktı, bilemedim. Ama olsun, her gün dolu dolu geçen uğraşlar... Pek çok güzellikler yakaladık. Evde kal, sözümüzden dönmek yok!

Bütün Türkiye bu kuralı büyük ölçüde uydu. Dolayısıyla evlerimiz adeta, bugüne kadar ortaya çıkmayan pek çok yeteneği buldu çıkardı. Mutfakta harıl harıl nefis yemek yapanlar... Kebaplar, tatlılar, çorbalar. Farklı, farklı yöresel lezzetler... Unlu mamullerde bayanlara taş çıkartan pasta, börek, boğaca ustaları....Meğer ne milliler, büyük şefler, ustalar varmış da haberimiz yokmuş.

Daha neler neler...?

Ütü yapan, bulaşık yıkayan erkekler...

Bazen de hizmet kusurları nedeniyle hanımından dayak yiyen adamlar...

Gerçek veya şaka bir tarafa bu koronavirüs sürecinde çok kazanımlar elde ettik. Çok kabiliyetler keşfettik. Evlerimiz atıl bir imalathane, bir fabrikaymış, onu gördük.

Tek bir endişem var, o da korınavirüsün mutasyon geçireceği. Eğer bizler de mutasyon geçirirsek işte o zaman yandı gülüm keten helvam.

Acı tatlı, bazen can sıkıntılı geçen bu koronavirüs günlerinden, tüm sevdiklerime el sallıyorum. Selam yolluyorum. Sosyal mesafe nedeniyle sarılıp öpemiyorum, sadece bir hoşça kal diyorum.

Nazım Hikmet'in dediği gibi; “Boynuma sarılma, gülüm, benden sana geçer ölüm.” 

Özlemle beklediğimiz güzel günlere çok az kaldı.

Tünelin ucu göründü.

Yaşam umutlarımızı aydınlatacak güneş doğmak üzere.

Hep birlikte güzel günlere...

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum