Nurhayat Yılmazer

Nurhayat Yılmazer

Köy Öğretmeni

Köyünde bir gün, annesi düğüne gidiyoruz dedi..,

Başına çiçekli grebini bağladı.

Kulaklarının arasına kır çiçekleri soktu..

Birlikte köyün üstündeki yukarı mahalleye yol aldılar..

Düğünleri sevmiyordu..

Okumak istiyordu..

Okuyup öğretmen olmak istiyordu..

Ertesi gün ilkokul eğitmeni yanına çağırdı..

Onu Kızılçullu Köy Enstitüsüne gönderecekti..

Çok sevindi..

Sevindi ama bu işe annesi babası ne diyecekti..

Çok endişeleniyordu..

Nitekim şiddetle karşı çıktılar..

Biricik kızlarını yolunu izini bilmedikleri diyarlara nasıl gönderirlerdi..

İlkokul eğitmeni ikna kabiliyeti olan değerli bir eğitmendi..

Anne ve babasını sakin sakin konuşarak ikna etti..

Bir sınav sonucunda kazanarak, Kızılçullu Köy Enstitüsüne gitti..

Kızılçullu’da 3 yıl okuduktan sonra..

Ortaklar Köy Enstitüsüne nakledileceklerini öğrendi..

Çok sevindi köyüne yaklaşıyordu..

Ortaklar köyüne benziyordu..

Yeni yeni inşa ediliyordu..

Erkek arkadaşları inşaatlarda çalışıyor, kızlar onların gömleklerini dikiyorlardı..

Okulda üretime dayalı bir eğitim görüyorlardı..

Hayatında ilk kez ipekböceği görmüştü..

Okuyor, üretiyor, yetiştirip ürünleri tüketiyorlardı..

Köyündeki hayatına çok benziyordu.

Bu arada bu aydınlanma hamlesini çekemeyenler tarafından, köyünde ve bütün Türkiye’de asılsız ve olumsuz söylentiler çıkmaya başladı..

Annesi biricik kızı için çok endişelendi..

Bir gün dayanamadı, kalktı köyünden, üç aktarma ile Ortaklar Köy Enstitüsüne gitti.

Enstitü Müdürü ile Görüşmek istedi..

Müdüre endişelerini ve söylenilenleri anlattı..

Enstitütü müdürü annesine kızının yattığı yatakhaneyi, yemek yediği yemekhaneyi gösterdi..

Annesi çok mutlu oldu..

Zira kızı köyde böyle güzel bir yatakta yatmıyor ve bu kadar sağlıklı beslenmiyordu..

Annesi çok mutlu ve huzurlu bir şekilde köyüne döndü..

5 yıl sonra yazları ve kışları okuyarak, okulunu bitirdi..

Öğretmen olmuştu..

Atatürk Türkiye’sinin ve Cumhuriyetin öğretmeni olmuştu..

Köyüne tayin ettiler..

Diplomasında Köy öğretmeni yazıyordu..

Kendi köyünde öğretmen olarak çalışmak çok keyifli idi..

Bütün öğrenciler, veliler arkadaşları idi..

Köylüsü idi..

Onlara sadece öğretmenlik yapmıyordu..

Giysilerini dikiyor.

Akşamları öğrenci velisi arkadaşları ile gaz lambası ışığında çeyizine kanaviçe işliyordu.. Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık eğitim neferleri idiler.

Köylerine yeniliği bilgiyi görgüyü getirmişlerdi..

Öğrencilerine sınıfta kitap okurken, aklına Ortaklar Köy Enstitüsünde hayvanları otlatırken okuduğu, Hasan Ali Yücel çevirisi olan Dünya klasikleri geliyordu..

Akşamları okuma yazma bilmeyen annesine de kitap okuyordu..

Annesi en çok Ömer Seyfettin’in Bomba hikayesini sevmişti..

Tekrar tekrar okutuyordu..

O bir köylü kızıydı..

Köy Enstitüsüne gidince dünyası değişmişti..

Anadolu’da çeşitli ilkokullarda öğretmenlik yaptı..

Bu arada dört tane kız çocuğu yetiştirdi..

O Öğretmen benim annemdi ..

Ruhu şad olsun..

Bir Köy Enstitülü Mehmet Başaran, şöyle demiş

Otlar böcekler gibiydik bozkırda

Acılarla gökyüzü kadardık

Bizden geçerdi zamanın karanlığı

Yorgun öküzler ,karasabanlarla,

Unutulmuş, unutulmuş, unutulmuş köylerdik...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum