Liyakat

Orhan Bey’in Ağabeyi Alaaddin Paşa bir gün hayret ettiği bir olaya hakemlik yapmak zorunda kaldı. Buna göre: Başkasından tarla satın alan bir adam, bu satın aldığı yerden bir testi dolusu altın bulur. Bu altınları eski sahibine vermek ister. Ancak eski sahibi de bunu kabul etmez, anlaşamazlar. Alaaddin Paşa kendisine verilen bu testiyi hazineye teslim etmek ister. Memurlar da “Savaşta alınan veya vergilerden başka hazineye böyle şüpheli para karışır mı?, Böyle kaynağı belli olmayan bir parayla nasıl cihad edilir?” diyerek parayı almazlar. Alaaddin Paşa “Ahalisinde Allah korkusu bu dereceye gelmiş, devletin bile definelere karşı hassas davranacak hale geldiği yerde bana ihtiyaç olmadığını anladığım için, köşeme çekilip ömrümü Allah’ıma ibadetle geçireceğim.” diyerek vezirlikten ayrılır.

Herkesin farklı yaratılışta ve değişik kabiliyetlerde bulunması, onların insanlığa verdiği, kazandırdığı hizmetleri de özel kılar. Bundan dolayı toplumda gerek duyulan alanlara uygun insanla buluşturmak büyük önem arz eder. Sonrasına ister baht diyelim, isterseniz ileri görüşlülük. Doğru yere doğru kişiyi seçmek, önemli işi uygun kişiye emanet etmek çok büyük bir sorumluluktur. Ama ne yapalım ki hayatımızın yürümesi için doğru seçimler yapmaya, uygun kişileri bulmaya, dürüst ve çalışkan idarecilere ve bürokratlara muhtaç ve mecburuz.

Yaşamakta olduğumuz dünya, bizi birçok konuda seçimler yapmaya zorlar: İş, eş, arkadaş seçimi, hep bu zorunlulukların ortaya çıkardığı hayatî tercihlerdir. Bu tercihlerimizle sonuçları kendi geleceğimizle sınırlı önemli kararlar veririz. Ancak insanları kitleler halinde ilgilendiren eğitici, yönetici, siyasetçi, bürokrat gibi seçimler ise çok daha dikkat ve titizlik gerektirir. Çünkü yalnız kendimiz değil, bütün bir milleti ilgilendiren ve şekillendiren karar ve uygulamalar söz konusudur. Bu konudaki yanlış karar ve tercihler bütün millete zarar vereceğinden, çok daha fazla düşünmek ve doğru kararlar almak zorundayız.

Tarihte ülkelerini yönetmek şöyle dursun, kendini dahi idare edemeyecek basiretsiz devlet adamlarını, yetkilerini partizanca veya akrabalık hisleriyle mahveden daire amirlerini çok duymuşuzdur. Çünkü bir yere, bir makama layık olmanın sadece zeka ile değil; ahlak, zihniyet, feraset ve cesaretle de çok yakın ilişkileri vardır. Bunlar için de çok iyi ahlaki, millî, meslekî ve vicdanî alt yapılar hazırlamak gerekir. İnsanlar çocukluklarından beri çok iyi eğitilmeli ve işe yerleştirilirlerken hiçbir ayrıma veya korumacılığa tabi tutulmamalıdırlar. 

Kendimiz nasıl olursak olalım, bulunduğumuz ortam kendimiz kadar önemlidir. Coğrafi ve fiziki şartlar gibi arkadaş çevremizin gücü, bizim kişiliğimizi şekillendirir. Cenap Şahabettin’in “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözünü bu doğrultuda almak gerekir. Ömrümüz boyunca da tecrübelerimizden çocuklarımız ve sevdiklerimiz yararlansın, hayatta layık oldukları yerlere gelsinler, diye uğraşır dururuz. Fakat bu konuda az mesafe alırız. Çünkü onlar kendilerini eğitenlerden çok çevrelerinin ve arkadaşlarının telkin ve ruh dünyalarında yaşarlar. Karşımıza çok yanlış ve sonuçta üzülecekleri tercihler yapmaları, kendilerine ve sevdiklerine büyük zararlar verir. Nihayetinde dünyada kimse yalnız değildir, ama herkes kendi hayatını yaşamak zorundadır. Layık olduğumuz hayat ve ötesi hep bizimle beraberdir.

Bizlere gelince: Yıllarca okuduğu ve bitirdiği alana yerleşemeyen bir genci, ömür boyu sürdürmek için düşündüğü evliliği yanlış bir kişi ile yapan bahtsızı, uğruna her şeyini feda etmeye hazır oldukları ülkelerinde tecrübelerinden yararlanılmayan, gördükleri yanlışlıkları dinletemeyen fikir adamlarını nasıl teselli edebiliriz ki? Pırıl pırıl insanların hayal kırıklıkları ayrı bir dert, yıllarını gaye edindikleri hedefler yolunda harcayan nice nitelikli insanın emeklerinin boşa gitmesi ayrı bir ıztıraptır.

Doğru bir mesleği veya kendisine uygun bir hedefi seçmeyen insan, kendisini cezalandırmış, demektir. Ancak hak ettiği bir yere getirilmeyip mağdur edilenle veya hak etmediği bir makama haksız yere getirilen liyakatsiz kişiler“ ülkelerin başına büyük işler açarlar. Bu yüzden icraatları veya tecrübeleri yeterli olmayanlarla,  hak ve hukuka dikkat etmeyenlerin iş başına getirilmeleri büyük riskler taşır. Ancak kimsenin elinde bir barometresi yok ki kişilerin iyi niyetini ölçelim… İnsanların icraatlarına bakmalıyız. “Ayinesi(aynası) iştir kişinin lafa bakılmaz” diyen Ziya Paşa’nın sözü, bu konuda çok doğru bir yaklaşım olacaktır. Bunun için, bilimsel eğitimin yanında değerler eğitimini tam almış bir nesle ihtiyacımız vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum