Müslüman ülkeler niye böyle?

Geçen hafta rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten bir yazı okudum. Müslümanların Perişan olduğu ülkeleri işaret ediyor. Hepimizin bildiği gibi Filistin, Afganistan, Libya, Irak, Yemen ve Suriye savaş ile kavrulan bu ülkelerde göçler yaşanmakta, kadın ve çocuklar yazması, düşünmesi bile zor da işte bu cehennemde güçlükler ve acılar içerisindedir.

Mutsuz olunan ülkeler yine İslam ülkeleri, Cezayir, Mısır, Fas, Suudi Arabistan,  Iran, Pakistan, Özbekistan, Türkistan, Azerbaycan, Tacikistan ve Lübnan. Kaldı ki bu ülkelerin çoğunun petrolü, parası var. Ama mutluluk yok. Kadının adı yok, yalnız sokağa çıkamıyor, araç dahi kullanamadığı ülkelerden de oluşmakta.

Müslümanların mutlu oldukları ülkeler ise; Avusturya, Kanada, İngiltere, Fransa İtalya, Almanya, İsviçre, ABD, Norveç, Hollanda ve Danimarka olarak belirlenir. Ne hazindir ki Müslüman olmayan ülkelerde daha da mutlular.

Tunus aslında farklı ve demokrasiye geçiş aşamasında hatta yol almış bir ülke. Şu son Yasemin Devrimi hareketinden sonra ülkede sıkıntılı ve baskılı bir dönemden geçildiği de bilinmekte.

Burada Türkiye farklı bir ülke olarak yerini alır. Hasta adam Osmanlı İmparatorluğu dört bir yanı düşman ülkeler tarafından sarılmışken Atatürk Önderliğinde bu millet, yedi düvele karşı bir İstiklal Savaşı vererek güneş gibi Cumhuriyetçi, Demokrat Halkçı, Adil, Devrimci, Laik ve özgürlükçü Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğmuştur. Petrolü ve parası yoktur ama Parlamenter demokrasi ile yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığı,  ilkeleri olan bir yönetim biçimi ile süslemiştir. Devlet kutsal olarak bilinirdi.

**                                                                                                                              

Türkiye emekleme döneminde dahi, mahalle baskısı değil de, mahallede insana sevgi ve saygıyı yaşatan bir dönemi yaşadı. İnsanımızın farklı dini, farklı dinsel mezhepleri olsa da saygı, sevgi ve birliktelik içinde yaşadı. Kiliseye, camiye, cem evine, inanışlara, acılara saygı gösterirdi insanlarımız. Oruç tutana saygı gösterilir. Komşunun canı çeker denilerek yemek verilir. Komşu aç iken tok yatan bizden değildir sözü unutulmazdı. Mevlana, Yunus Emre, Hacıbektaş, Pir Sultan ortak değerlerimizdi, ayrıştırılmamıştık. Mahallede, sokakta hasta veya cenaze varsa kahkaha atılmaz, radyonun sesi açılmazdı. Kişi ibadetini yapar, niye yaptın, yapmadın diye de sorulmazdı.  Hatta mevlitlerde dua bölümünde Atatürk ve silah arkadaşları da anılırdı.  Bazı bireysel, fevri hareketler olsa da yatıştırılırdı.                                                                                                        

**                                                                                                                      

Peygamber Hz. Muhammed, yaşadığı zamanın en büyük devrimcisidir.                 

O ilkel çağda attığı adımlar ile insanlara birliği, doğruluğu, adaleti işaret etti. Ülkemizde son çeyrekte bir yozlaşma baş gösterdi.  Ulu orta Cem evleri saz çalınan yer diyenler de oldu. Köşeyi dönme, benim memurum işini bilir sözleri… Eğitim sistemimiz deneme tahtası yapıldı. Soyuyorlar ise, beni soyuyorlar sana ne diyen insanımız oldu. Siyaset mecrasında liderlerin mezhebi, memleketi meydanlarda dillendirildi, yuh çeken ahalimiz oldu. Bir bilim adamı Ali Kuşçu, bir İbni Sina yok artık. Yıllar önce Müslümanlar, Türkler, tıp öğrencilerine okutacak kitap ararken, Avrupa’da doktor adayları İbni Sina’nın kitapları ile eğitim görüyorlardı.                                                                                        

Kadının yeri…                                                                                                        

Hun Türklerinde Hakanın yanında hanımı, kadın hakan, Kadınhan olarak yerini alır, devlet işinden haberdardır. Savaşta Kadınhan devleti idare eder. Peygamber eşi, Ebubekir kızı Hz. Ayşe, kâh deve sırtında, kâh yaya Peygamber yanında ya da kadınlar arasında destek verendir. TRT Televizyonunda “Diriliş Ertuğrul” adında dizide Aslıhan hatun, Çavdar obası beyidir. Hayme Hatun toyda yer alır, görüşleri alınır, fikrini aktarır. Ebemin, anamın başı örtülü ve de başörtü sorunu olmadı. Kadın deyince Mehmet Eroğlu ağabey anlattı; Ankara DTCF’de okuduğu dönemde ülkemizde öğrenim gören Filistinli gençler, Arap- İsrail Savaşı için Kudüs’te buluşmak üzere andıyla savaşmak için memleketlerine giderler. 1967 yılı savaşlarında İsrail, Arapları yenerek Golan tepelerini alarak, topraklarına toprak katar. Filistinli bir gencin anlattıkları çok ilginçtir. Çölde bedevimiz çadırında yaşar, 3-4 kadın alır, 15-20 çocuk doğurtur. Kadınlar cahil, çocuklar okul yüzü göremez, vatan-millet kavramını, inancını öğrenemeden askere alınır. Sıkışınca elindeki tüfeği bırakır kaçar, kimi topa zincirli kalır. Kadın bilinçli ve yaşamda olmadıkça bizim işimiz zor diyerek özetler.                                                                                                                                             

**                                                                                                                        

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Türkiye’nin terör mücadelesinde Zeytin Dalı Harekâtına ne kadar destek verdiğini hiç sordunuz mu?  Arap Birliği, Genel Sekreter Ahmed Ebul Geyt, “Suriye’nin kuzeyindeki durumu, özellikle de Türk ordusunun operasyon gerçekleştirdiği Afrin’deki durumu endişe ile takip ediyorum.” dedi. Bunun yanında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kaç Müslüman ülke tanıdı biliyor musunuz?  KKTC’ni "Türkiye" dışında hiç bir ülke, Türkî Cumhuriyetleri ve Müslüman ülkeler de dâhil tanımamaktadır.                    

Ülkemizin kurucu ve devrimci lideri Atatürk’ün Laiklik ilkesinin yaşamımızda, devlet işlerinde uygulanmasıyla dincilerin, din tacirlerinin, din üzerinden siyaset yapanların hükmünün kalmayacağı muhakkaktır. Sosyal yaşamda adalet ve dengeyi sağlayan İslam kurallarına en başta ilgili ülkelerin uymaması yanında emperyalistlerin uydusu olundu. Komşu ve ortak değerleri olan ülkelere karşı dahi gerekli diyalogu kurmakta zorlanan bir İslami coğrafya var.

Geri kalmış toplumlarda ve gelişmekte olan ülkelerde makamlar, hak eden liyakat sahiplerine değil de yalakalık, biat ve itaat edene verilirse, verenler bir süreliğine rahat etse de sonuçta çöküş kaçınılmazdır.

Bir de Perişan ülkeler de unutulmamalıdır.                                                                                                                                                                                                    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum