Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Necip Fazıl özelinde /Şâirleri anlamak

Necip Fazıl, Cumhuriyet Döneminde Nazım Hikmet’le birlikte çeşitli yönlerden en çok eleştirilen; bir o kadar hayranları, bir o kadar da karşıtları olan bir isim.

Necip Fazıl, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından 1980’de verilen ünvanıyla “Sultanü’şuarâ/şâirlerin sultanı”

Necip Fazıl, 25 Mayısta(dün) ölmüş, 26 Mayıs’ta(bugün) doğmuş bir şâir: 1904-1983 Doğum ve ölüm tarihindeki bu tersliğin onun hayat  akışının da çelişkilerle dolu olacağının bir habercisi olarak değerlendirilir kimilerince…

Şiirlerini topladığı ve kitabına da isim olarak verdiği Çile şiirinde şöyle seslenir Necip Fazıl:

“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,

 Mevsimden mevsime girdim böylece.

 Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,

 Fikir çilesinden büyük işkence.”

necip-fazil-kisakurek.jpg

Gerçekten, şâirlerin en büyük çileleri fikir çilesidir N. Fazıl’ın dediği gibi. Çünkü şâirler, Mehmet Emin Yurdakul’un şu mısralarında dile getirdiği gibi millet adına haykırması beklenen ve de haykıran özel insanlardır:

“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; 

Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;” 

Çanakkale Şehitleri ve İstiklâl Marşı şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy da bu konuda şöyle dile getirir duygularını:

Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm,

Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu.

Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;

Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu? ...

Necip Fazıl’ın zaman zaman hapislere girip çıkmasının, Nazım Hikmet’in uzun yıllar Rusya’da, Mehmet Âkif’in on bir yıl Mısır’da vatanlarından uzak yaşamalarının gerisinde yatan asıl sebep onların şâir kimliklerinin yanında düşünce dünyalarının zamanındaki yönetim anlayışıylaolan aykırılıklardır.

5 Temmuz 2018’de Antalya’da Hak’ka yürüyen; “Gülce Edebiyat Akımı”nın kurucusu Mustafa Ceylan’ın, “Öldürülen Şâirler”adıyla yayınladığı 2 Ciltlik eserinin 1. Cildinde bizim dünyamızda öldürülen 101 şâiri konu edinir: Bu şâirlerin başlıca öldürülme şekilleri şunlardır: Boğdurularak, zehirlenerek, yakılarak, idam edilerek, kurşunlanarak,  eşkiyalarca, savaş ortamında, fermanla, fetvayla vb…

Bizim dünyamızdan 101 isimden bazılarını hatırlatmakta yarar görüyorum: Nef’i, Genç Osman, Cem Sultan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Nesimi Çimen, Pir Sultan Abdal, Kemal Fedâi Coşkuner, Kağızmanlı Hıfzı, Şeyhülislâm Mesud vb

Dünya edebiyatından da yüz civarında ismin yer aldığı 2. Ciltte de  çok duyulan şu isimleri hatırlarız: Puşkin(Rus),  Rosenberg(İngiliz),  İmr’ül Kays(Arap), Abû Afek(Yahudi), Yasenov(Bulgar), Ahmet Cevat(Azerbaycan), Nesimî(Azerbaycan),  Pasolini(İtalyan) vb

Bu bilgilerden şu anlaşılıyor ki, şâirler için yanlış anlaşılma ya da anlaşılmama dünyanın her yerinde var.

Bu bağlamda şu bir gerçek ki, şâirler genelde de sanatçılar duygusal zekası yüksek olan insanlar. Ya dinleyerek, ya da okuyarak edindikleri bilgi ve düşüncelerini dile olan hakimyetleri, becerileri ve özgünlüklerinden dolayı olaylara bakışları ve değerlendirmeleri herkesten farklı olabiliyor. İşte bu noktada da ülke yönetiminin politikalarıyla ters düşmekte ve cezalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

İşte bu sebepten dolayı şâirler yaşadıkları çağda şiirlerinden çok, hayata ve olaylara dâir farklı bakış açıları ve ortaya koydukları aykırı düşünce ve eylemleriyle

Değerlendirilmekte çok zaman da cezalandırılmaktadırlar. Ne zaman ki düşünceleri toplumsal çatışma alanları ortadan kalkar ve  rejim bakımından bir tehlike oluşrumaktan uzaklaşır işte o noktada artık şiirleriyle değerlendirilir konuma gelebilmektedir.

Konuya başlıkta yazdığımız gibi Necip Fazıl özelinde bakacak olursak; Necip Fazıl hayranlarının dilden düşürmedikleri bayraklaştırdıkları şiiri “Sakarya Türküsü” ile “Zindandan Mehmet’e Mektup” olmuştu bir dönem. Onun şâir kimliğini reddedemeyenlerin değişmeyen şiiri ise Kaldırımlar olmuştu. Oysa, “Çile” ve “Canım İstanbul”vb başka nice muhteşem şiirleri de vardı N. Fazıl’ın…

Nazım Hikmet hayranlarının en çok sevdikleri şiirileri “Salkım Söğüt” , “Mavi Gözlü Dev”, “ Kuvayi Milliye Destanı” olurken onun şâirliğini reddedemeyenlerin okudukları şiirleri ise “Tahirle Zühre Meselesi” , “Davet” vb şiirleri olmuştur.

Pir Sultan’ın siyasi kimliğini onaylamayanların bile dillerinden düşürmedikleri türküsü “Bincefalar etsen almam üstüme //  Gayet şirin geldi dillerin Dostum” diye devam edip giden Dostum türküsü olmuştur.

Toplumlara düşen görev şâirler özelinde duygusal zekaları yüksek olan bütün sanat erbâbını anlayabilmektir. Bunu gerçekleştirebilen toplumlar bu özel insanların duygularından yararlanacaktır; gerçekleştiremeyenler ise onları ya zindanlara gönderecek ya da canına kastedecektir: Bunun sonucunda da bu özel insanlardan mahrum kalan yine toplumun kendisi olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu büyük Atatürk’ün bu konuları kapsayan sorun, sanatkârların anlaşılması ve çözüm yollarına yönelik muhteşem sözünü hiç unutmamak gerekiyor:

"Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz. Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız." Mustafa Kemal Atatürk.

Bu söz toplumların şairler özelinde duygusal zekası yüksek olan sanat erbâbının anlaşılması ve kaybedilmemesi gerekliliğini ortaya koyan bir yol gösterici, önümüzü aydınlatıcı bir meşâle işlevine sahip bir sözdür.

Şiir sever dostlarıma tavsiyem 29 Mayıs’ta kutlanacak olan İstanbul’un fetih yıl dönümü öncesinde Necip Fazıl’ın “Canım İstanbul” şiirini okumaları ve Necip Fazıl’ın şâir kimliğini anlamaya çalışmaları olacaktır.

Sevgiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum