Ortadoğu bataklığı, salatalık ve tuz hikâyesi

Tarih 18 Eylül 2018. Türkiye, Rusya ve İran Soçi zirvesinde 10 maddelik İdlib mutabakat zaptını imzalamışlardır.

Maddelerin hepsinin önemli olduğunu biliyoruz. Ben bunlardan çok önemli saydığım sadece üçünü sıralayacağım. İsteyen internetten tamamını okuyabilir.

3. Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak, bölge 15-20 km olacak.

5. Tüm radikal terörist gruplar silahlasızlandırma bölgesinden 15 Ekim 2018’e kadar çıkarılacak.

6. Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar, toplar ve havanların da aralarında olduğu ağır silahlar 10 Ekim'de İdlib'deki silahsızlandırma bölgesinden çekilecek.

İdlib’te hangi radikal örgütler var?

Türkiye ve anlaşma yaptığı Rusya ile birçok devletin terör örgütü olarak kabul ettiği Heyet Tahrir El Şam (HTŞ-El Nusra-Suriye Al-Kaidesi), Türkistan İslam Partisi, Hurras El Din, Ecnad El Kavkaz, Ansar El Tevhid, Cünud El Şam gibi örgütler. Bunların bir kısmı doğrudan (Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün) El Kaide bağlantılı, bir kısmı Uygur, Orta Asya, Kafkasya’dan gelen militanların mensubu olduğu örgütler. Yani neresinden bakarsak bakalım terör örgütleri.

Yukarıdaki örgüt mensupları Suriye rejiminin teröristleridir. Tıpkı bizim devletimizin terörist olarak nitelendirdiği PKK/YPG gibi.

Terör, terördür.

Terörist de teröristtir.

Sana göre, bana göre terörist yoktur. Senin teröristin iyi, benim teröristim kötü olamaz.

“Men Dakka dukka” olur sonra!  

Birleşmiş Milletler isimli bir kuruluş var. O kuruluşa göre Suriye üniter bir devlettir. Rejimin yöneticisi de Beşar ESAD’dır.  O devletin de ülkesini savunmak üzere bir milli ordusu vardır.

Biz, 2011 den beri şunu yaptık. Sayıları 50 bini aşan, ılımlı muhalifler olarak nitelendirdiğimiz ve Suriye rejimine karşı silahlanan ve savaşan, üniformalarının sol göğüs üzerinde ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ve TC amblemleri olan, aylık 300 dolar maaşa bağlandığı iddia edilen bu güce biz; Kuvay-ı Milliye ve milli ordu sıfatı verdik.

Yasal bir devletin var olan Milli Ordusuna rağmen.

Bari onların finansmanını da biz yapmış olmayalım. Katar’da hiç üstlenmedi hani!

Fırat’ın doğusundaki oluşumu bir kenara bırakırsak, Suriye’nin güneyinde, Dera’da başlayan ilk gösterilerden bu güne,  rejime karşı savaşan grupların hepsi İdlip’de sıkıştırılmıştır. ABD lehine Suriye’nin doğusunda savaşan, enseden insan kesen hayvan sürüleri otobüslere bindirilerek Ürdün üzerinden ülkelerine dönmeleri ABD tarafından sağlanmıştır.   

Soçi mutabakatının 5’ nci maddesi Suriye, Rusya ve İran için çok önemli bir konudur. Biz devlet olarak Soçi’de,  bu grupların ellerinde bulunan tank, top, havan, roket, füze, Iha, Dronları teslim alıp 15 Ekim 2018’e kadar tasfiye etme sözü verdik. Aradan bir buçuk yıl geçmiş. Herkes yerinde duruyor.

Devletler verdikleri sözlerin arkasında durabilmelidir. Yerine getiremeyeceksen eğer,  o imzayı neden attınız?

ÖSO’nun bize rağmen, bir gün Suriye devleti ile yeniden bağ kuracağından hiç şüphem yoktur. O toprakları ve üzerinde yaşayan insanları iyi tanıdığımı söylemek istiyorum. Suriye, İran ve Rusya için ÖSO, gelecekte büyük bir tehdit olarak görülmüyor. Biz bunu, ÖSO tarafından satıldığımız gün anlayacağız. O grup, rejimle bir gün mutlaka anlaşacaktır.

F.Gülen, Obama, Zarrap, Trump’tan sonra “ÖSO’da bizi aldattı yahu”,  diyeceğiniz günler çok uzakta değil.

Burada asıl konu, sayıları 20 bin civarında olduğu tahmin edilen radikal İslamcı gruplardır. Kafkasya’dan gelen 6 bin, Uygur Özerk yönetiminden gelen 7 bin terörist Rusya ve Çin’i çok rahatsız etmektedir. Açıkçası onlar açısından konu, İdlip’ten canlı çıkış yok şeklindedir. Hepsi yok edilmelidir.

Çelişki şurada.

Biz, Esad’ı devirmek için ÖSO ve İslamcılara yol verdik. Bunu bilmeyen yok. Soçi’de de İran ve Rusya’ya söz verdik. Söz verdik ne;  İdlip’deki teröristlerin silahsızlandırıp rejime karşı direnişlerinin sonlandırılması için imza da koyduk.

Kırk katır, kırk satır işte buna derler. İslamcıların arkasında durmadığınızda, nelerin olacağını ben size söyleyeyim. 

2003’de İstanbul’da olanları hatırlayalım mı?

İngiliz Kraliçesinin bankası HCBC, İngiltere’nin İstanbul’daki konsolosluğu ve Yahudi Sinagogu Nove Şalom’a,   Al-Kaida tarafından yapılan bombalı saldırılarda toplam 73 insanımız ölmüş, 750 insanımızda yaralanmıştı. Tiyatro sanatçısı Kerem Yılmazer, İngiliz Konsolosu ve niceleri.

Hepsi unutuldular!

O saldırıların o günkü şartlardaki tercümesi şuydu;

ABD ve İngiltere başta olmak üzere, Müttefikleri Afganistan’ın işgal etmişlerdi. Türkiye’de bu işgalin bir parçası olmuştu. O bombaların Türkiye’nin kalbinde yapılmasın bir nedeni olmalıydı. Hedefler İngiltere ve İsrail’in sembolleriydi ama eylem yeri İstanbul’du.

Mesaj çok açık değil mi?

İşgal edene de, işgale destek verene de ceza kesilmiştir.

Suriye’deki İslamcıların arkasında durmadığımızdaki akıbet, ANF O’larla veya ABD’nin Irak’ta depolarından çaldırdığı, 5 bin ton kadarcık (Amerikalılar kendileri açıkladılar) olduğu söylenen C-4 plastik patlayıcılarla, ülkemizi terbiye etmeye çalışacaklardır. 

Halep’te sağlam bina kalmadı. Allah Gaziantep, Hatay’ı korusun.

Devlet aklı da bunu söylüyor!

Katır tarafı böyle. Satır tarafının sonuçları gerçekten çok daha keskin olacaktır.

Enseden Müslüman kesen hayvan sürüsünün arkasından giden bir politika izlendiğinde, Siz, İdlip ve Afrin’de kalacağız demek istiyorsunuzdur.

Bu Rusya ve Suriye’yi karşınıza almak demektir.  Bu durumda ABD sizin arkanızda olacak ve hatta ekonomik yardım vadinde bile bulunacaktır.

PKK ve YPG’nin arkasındaki ABD ile Fırat’ın Doğusunda rakip, düşman olacaksınız, İdlip’de kanka

Muz cumhuriyetlerinde bile olmaz bunlar.

İdlip ve Afrin’den çıkmayız demek, ABD’nin Fırat’ın doğusunda kalmasına meşruiyet kazandıracaktır. O zaman Fırat’ın doğusunda yapmış olduğunuz Barış Pınarı harekâtının göstermelik,  AKP ve Milliyetçi tabanı zinde tutmaya yönelik bir operasyon muydu diye sorma hakkımız doğmaz mı?

Şehit olan vatan evlatlarına ve ailelerine vah ki vah!

TÜİK, 2019 rakamlarını açıkladı. 2019 da ülkemize 7 milyon Rus turist gelmiş. Büyük bölümü Antalya otellerini tercih etmişler. Hesap basit. Kişi başı bin dolardan 7 milyar dolar yapar. Bu kadar insan tüketim yapıyor. Antalyalı üretici, otellere et, süt, yumurta, balık, sebze, hıyar, domates, biber vs satıyor.146 milyonluk Rusya, Antalyalılardan neler almıyor ki,

Şimdi gözlerinizi kapatınız. TV haberlerinde Putin ulusa sesleniş konuşması yapıyor. Diyor ki, “ey Rus halkı; bu sene Antalya’ya gitmeyeceksiniz. Türkiye’den ithalatı durdurduk, domates, biber, salatalık yemeyeceğiz” dediğinde, Rus halkı buna uyacaktır.

Gazeteci dostumuz Hakan Aksay, “RUSLAR İYİ HAYATI DEĞİL, GÜÇLÜ DEVLETİ SEÇERLER” demişti.

Salatalık, Antalyalı üreticinin elinde, tuz çok uzaklarda olduğunda, o salatalığın önemi yoktur. Salatalık, tuz ile buluşamazsa üreticinin elinde kalacaktır. Salatalığını satamayan üretici ne yapacak?

Koyacak sandık arayacaktır!

Siz anladınız onu…

Sonuçta;

İktidarın uygulamaları, muhalefetin göstermelik açıklamalarıyla bu Esad kininden vazgeçmez isek, ülkemiz dönülmez noktalara savrulacaktır. Moskova-Washington dengelerini ulusal menfaat çizgisine getirmenin tam da eşiğindeyiz.

Bu Ortadoğu bataklığının bizi yutmaması için Esad ile doğrudan yapılacak görüşmeler, iki ülkenin üniter yapılarının korumasına katkı sağlayacaktır. Bütünlüğünü koruyarak çıkan bir Suriye, Türkiye’yi de bütün kılacaktır. Esad ile el ele verdiğimizde, Fırat’ın doğusu da batısı da 2011 öncesine dönecektir.

YPG’nin gözetiminde, sanduka içinde hududumuza getirdiğimiz Süleyman Şah’ın kemiklerini, Türk bayrağının da dalgalandığı gerçek yerine nakletmekten daha güzel ne olabilir.   

Elinizin altında barış argümanı varken, savaş niye?

Bunları, savaş yapmadan da başarabiliriz.

Bütün mesele budur.

Sun Tzu ile bitirelim mi?

Savaş yöntemine göre, komutan hükümdardan emir alır, halktan asker toplar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum