Problemlerinizi gerçekten çözmek istiyor musunuz?

Problemlerinizi gerçekten çözmek istiyor musunuz?

Herkesin hayatında farklı problemler vardır. Kimi insanlar problemlerini kabul ederek çözmek için üzerine giderken; kimi insanlar da ertelemeyi tercih eder.

Birçok insan da problemini çözmek isterken aslında nasıl çözeceğini bilmediği için gereğinden fazla zaman harcar ve bu da zamanla yaşam enerjisini düşürür. Problemlerin aslında zihinlerin yarattığı senaryoların bir bütünü olduğunu söyleyen Enerji Uzmanı ve Yaşam Koçu Ebru Erdoğan, problemlerin beden, zihin ve enerji alanından serbest bırakılmasını sağlayan tekniklerle çözülebileceğini vurguluyor.

PROBLEMLER ZAMANLA YAŞAM ENERJİSİNİ DÜŞÜRÜR

Kimi zaman bu problemler çok normal, olağan görünür; hatta bazıları kolaylıkla çözülür ve neredeyse nasıl çözüldüğünü bile fark etmeyiz. Bazı problemler ise yıllarımızı alır. Çözmek için birçok yol deneriz. Çözülsün, değişsin isteriz. Belli bir süre bununla ilgili mücadelemizi inançla veririz. Başta umut hep vardır. Önce kendimizde bir şeyleri değiştiririz. Örneğin; “daha dikkatli olursam, daha yeterli olursam, daha güzel olursam, daha zengin olursam bu durum çözülür” deriz ve bu “daha”lar uzar gider. Fakat zaman içerisinde durum değişmeyince umut da azalır. Başarısızlık duygusuyla beraber “bende bir problem var herhalde ” demeye başlarız. O problemi bulmaya, anlamaya, çözmeye çalışırız. Bu da işe yaramayınca “nasibimde yokmuş, kaderim buymuş” kısmına geçeriz. Bu vazgeçişler yaşam enerjimizi düşürür ve hayat tatsızlaşır.

YAŞAM ENERJİSİ NEDEN DÜŞER?

Yaşam enerjisi aslında birden düşmez. Enerjimizin büyük bir kısmını uzun zamandır problemin çözümüne aktardığımız için bu duruma geliriz. Bütün bunların kısır döngüye girmesi ile öncelikle bizim bunu “problem” olarak tanımlamamızdır. “Burada bir problem var ve bunu istiyorum” deriz. İstemek yoksunluktur; yani bu durumun yoksunluğu içinde olduğunuz enerjisidir. Arzu ettiğiniz şeyi kendinizden daha önemli ve hayati yapmışsınız. Bunu değiştirme isteği ve kabul vermeme, problemin daha da büyümesine, katılaşmasına yol açar. Bu sorunun çözülmemesinin sizde yarattığı duygulardan kaçınmaktasınız. “Değersizlik, yetersizlik, onaylanma, sevilme ihtiyacı” bu duyguları hissetmemek ve istenmeyen durumlar olmasın diye hem duyguları bastırır hem de kontrol etmeye çalışırız. Tüm bu döngünün yaptığı tek şey durumu daha da büyütmek ve içinden çıkılamaz hale getirmektir.

ÇILGIN ZİHİN OLMAYAN SENARYOLAR YAZAR

Bu tarz durumlarda çılgın zihin bir düşünceyi alır geçmişteki olaylara gidip referans noktalarına bakarak yorumlar sonrada bundan yola çıkarak olmayan, gerçekleşmemiş senaryolar yazar. Bizde buna inanıp, senaryolara kapılıp duygularla bu durumu besleriz. Kısacası kendi besleyip büyüttüğümüz şeyden hem kaçınmakta hem de çözmeye çalışmaktayız. Tıpkı Donkişot ve yel değirmenleri gibi. Aslında ortada ne bir canavar ne de sorun vardır. Hepsi zihindeki senaryolardır ve buna bilinçaltımıza ektiğimiz inançlar da eşlik eder.

PEKİ YA ÇÖZÜM?

Çözüm bu durumun yarattığı duygulara, düşüncelere, hislere izin vermek ve onları bastırmaya çalışmak yerine bırakmak ve katkı sağlayacak bakış açıları ve inançlar yerleştirmek. Bu inançlar genellikle 0-7 yaş arası yerleşir. Bir olay olur olay karşısında zihin yorum yapar ve bilinçaltı bizi güvende tutmak için zihnin verdiği bir kararı alır ve depolar. Bu karar, inanç haline gelir. Örneğin; anneniz hep meşgul ve iş yapıyor sizinle ilgilenmiyor ve siz o ilgiyi alabilmek için “uslu olmak, fedakâr olmak, başarılı olmak, fazla sorumluluk almak” gibi çeşitli şeyler yapıyorsunuz. Bunlar da işe yaramayınca sevilmediğinize, görülmediğinize, değersiz olduğunuza inanıyorsunuz. Bilinçli zihin bunu unutuyor. Sevgi istediğinizi, ilgi istediğinizi söylüyorsunuz bunu alabilmek için çocukluktaki davranışları devam ettiriyorsunuz. Fakat o sevgiyi, ilgiyi alamıyorsunuz; çünkü inanmıyorsunuz. O kişi çok sevgi dolu bile olsa size bunu göstermiyor ya da gösterse bile siz bir türlü inanmıyorsunuz ve şüphe duymaya devam ediyorsunuz. Ve ilişkiyi sabote edecek davranışlarda bulunuyorsunuz. Sonunda da kendinize ve etrafa sevilmediğinizi, ilgilenilmediğiniz değersiz olduğunuzu ispatlıyorsunuz. İşte bu kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet oluyor.

YENİ BİR BAKIŞ AÇISI KAZANMAK İÇİN…

Bu tarz durumlarda Access Bars, Seraphim Blueprint ve Jeanne Adrienne Arınma Sistemi gibi tekniklerle bu duruma neden olan olayın yarattığı inanç ve duyguların bulunması beden, zihin ve enerji alanından serbest bırakılması sağlanmalıdır. Kişinin yeniden kendini sevgiye, ilgiye açması ve bunu alıp kabul etmesi kolaylaştırılmalıdır. Bu tekniklerle kişi bunun çocukluk çağı egonun çarpık kararı olduğunu fark eder ve yeni bir seçim yapar. Yeni bir bakış açısı kazanır. Artık illüzyondan çıkar. Böylelikle zihnin yönetiminden çıkar ve kalbin buyruğuyla hayatının sahibi olmaya başlar. İşte gerçek kontrol, güç ve özgürlük burada başlar. Bu aşamadan sonra da gerçekten arzu edilen, seçilen realitenin gerçekleşmesi için bu tarz çalışmalara devam edilebilir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.