Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Ramazan geldi de nasıl geldi

Bir garip Ramazan yaşıyoruz 2021 yılında!

Dünyayla beraber pandemi önlemleri içerisinde kısıtlanan bir hayat akışının dışında elbette Ramazan ayı da kalamazdı; kalmadı da!

Ramazan ayının kültürel ortamının merkezinde yer alan ve oluşturan en önemli değer olan teravih namazları kılınmayan bir Ramazan ayını geride bıraktık. Vakit namazlarında elbette açıktı, fakat olabilmece az cemaatin katılımıyla mahzundu camiler. Cuma namazları bahçesi olan camilerde az cemaatle sosyal mesafelerle ifâ edildi…

Biz İzmir’de yaşıyoruz. Sahurlarda davulcu sesi duymadık. Ramazan Topu ise artık neredeyse tarihe karşıtı. Elbette böyle olmasında tam kapanma uygulamalarını unutmamak gerekiyor.

Demem o ki,buruk ve boynu bükük bir Ramazan ayını tamamlamış bulunuyoruz bugünkü orucumuzla.

Bütün bunlara yine de razıyken cuma namazı sonrasında Kudüs’te Mescid-i Aksa’da başlayan neredeyse hemen her yıl benzeri tekrarlanan İsrail zulmüyle ağız tadımız iyice kaçtı. Doğu Türkistan’dan ise neredeyse haber alınamıyor. Fakat huzur içinde olmadıklarını bütün dünya biliyor.

Dinî bayramlar, bir dinin dünyadaki mensuplarının bütününe hitap eden bayramlardır bilindiği üzere. İki milyar kişi ister Hristiyan olsun ister Müslüman, inançlarının gereğini birlikte yaşar ve birlikte bayram yaparlar. İnananların kardeş olması bir vücut olması konumunu arz ettiği zaman değer kazanır. Nasıl ki vücudun bir yerine bir diken battığında vücudun tamamı acıyı hissederse şu anda Filistin ve Gazze’den yansıyan görüntüler de İslâm Dünyasına acılar yaşatmaktadır.

Bu duygular içerisinde bir Ramazan Bayramı yaşıyoruz. Unutmayalım ki dünyanın sosyal gidişi hiçbir zaman bahar değil, yaz değil… İnişli çıkışlı. İşte bayramlar da bu iniş çıkışlara göre anlam kazanıyor.

Yüz yıl öce 1921’de ülkemizin ne durumda olduğunu hatırlarsak bugünlerin konumunu iyi değerlendirmek ve gelecek yüz yıllara hazırlanmak durumundayız.

Bizler ev içinde, bir cemaat, bir dernek, bir vakıf, bir kurumsal yapı içerisinde çok mutlu bir şekilde bir bayram sevinci yaşayabiliriz. Bizim bu sevinci yaşamamız, bütün İslâm dünyasının aynı sevinci yaşadığı anlamına gelmez.

Bu bağlamda demem o ki, her türlü şart altında dahi; devletimizin varlığı üzerine titrememiz gerekiyor. Hükümetlerle, yönetimlerle devlet olgusunu birbirinden ayrı tutmamız gerekiyor. Ülkemizin özgürlüğü üzerine titrememiz gerekiyor. Milletimizin dirliği düzenliği üzerine titrememiz gerekiyor.

Unutmayalım ki bir Cihan Devleti olan Osmanlı Devletimiz1699’da Karlofça Antlaşması ile bozulan sosyal dengesinin 9 Eylül 1922’de İzmir’de Konak Meydanına dikilen bayrağımızla, ancak  223 yıl sonrasında noktalandığını biliyoruz. Yâni neleri, nereleri kaybettiğimizi, ne acılar yaşadığımızı unutmamamız gerekiyor. Üç kıtalık bir devletten kurtarabildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti gerçeğini hiç unutmamamız gerekiyor.

Şu anda Orta Doğuda yaşatılan bütün zulümlerin ve yaşanan bütün acıların da Osmanlı Devletinin çöküşü üzerine kurgulandığı ve sürdürüldüğünü de unutmamamız gerekiyor millet olarak…

Çok şükür ki, İstiklâl Harbi Kahramanlarımızın; şehit ve gazilerimizin kanları ve canları bahasına bizlere bıraktıkları cennet vatanımızda, al bayrağımızın gölgesinde yaşıyoruz. Seksen milyonluk ülke nüfusumuzla üç yüz milyonluk bir Türk Dünyasının ve iki milyarlık bir Müslüman Dünyanın lokomotif devletiyiz…

Öncelikle elimizde var olanın konumu ve değerini takdir ederek şükretmemiz gerekiyor. Sonrasında, ilimde, ahlâkta, beceride, sanatta, kültürde, ekonomide, sanayide, ticarette dünyanın gerçekliği içerisinde el ele vererek muhteşem bir mâzinin mensubu olduğumuz şuuru içerisinde, güzel bir geleceği inşâ etmek için el birliği ve güç birliği ile birbirimizle kucaklaşarak, birbirimiz severek; var olanı paylaşarak varlığımızı sürdürmek mecburiyetindeyiz.

Bütün dünyayı kasıp kavuran pandemi sürecinin getirdiği her türden daralmaları bahane ederek bu duyguları kaybedersek, yok sayarsak; gemisini kurtaran kaptan, altta kalanın canı çıksın anlayışında yaşarsak sonucun nereye varacağını bilmek için müneccim olmaya gerek yoktur elbette.

Unutmayalım tesbihi tesbih yapan taneleri birbirine bağlayan sağlam bir iptir. Taneler sağlam bir ipe dizildiğinde tesbih olur. Ya bir de tesbihin ipi koparsa –Allah korusun- ortada ne tesbih kalır ne bir şey… Etrafa saçılan taneler  yine vardır da ortada tesbih yoktur artık…

Bunca sözün ardından ben sizlere Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirinin duygu dünyasına girmenizi tavsiye edeceğim değerli okurlarım…

Bu duygularla Ramazan Bayramınızı kutluyorum…

Gül/aydın…

Sevgilerle…

SÜLEYMANİYE`DE BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

***

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

***

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

***

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

***

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

***

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

***

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

***

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

                                 Yahya Kemal Beyatlı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.