Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Romancının Fatih’i ve fetih

Doğadaki en acınacak varlıklar, nasıl ki masallarda da olsa kaplumbağalarla yarışmak zorunda bırakılan tavşanlarsa; kahramanlarına en çok acıdığım romanlar da romancıların kendi meşreplerine, dünya görüşlerine, inanışlarına, ideolojilerine, kıskançlıklarına ya da hayranlıklarına göre kurgulayıp ortaya koydukları yüz yıllar önce yaşamış geçmiş olan roman kahramanlarıdır.

Ezop kaplumbağayla tavşanı her ne gerekçeyle olursa olsun masalında yarıştırır; kendisi istediği için tavşanı kaplumbağaya yendirir ya, o günden beri bu masalı okuyan hemen her çocuğun ruh dünyasında tavşan hep yenilir, hep yenilir. Bundan sonra da bu masal var olduğu sürece tavşanın yenilgisi devam edip gidecektir.

Nasıl ki ne kaplumbağanın ne de tavşanın masalda oluşturulan kimliklerine itiraz etmek gibi bir durumları söz konusu değilse maalesef tarihî şahsiyetlerin de roman yazarının kendisine biçtiği role itiraz edebilmeleri söz konusu değildir.

Yazımın girişinde bunca sözü niye mi söyledim; Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ABD Öğretim Üyesi Dr. Hakan Değirmenci’nin, 2021’in başlarında Akçağ Yayınlarından çıkan “Türk Romanında FETİH ve FATİH” (1875-2020) isimli kitabından söz edeceğim için söyledim.

Konuyla ilgili olarak çalışmasına esas 53 romanı incelemiş sayın Değirmenci. Bu 53 romanın 42’si özelde Fatih’i olumlu bir roman kahramanı olarak işlerken 11 roman da maalesef Fatih’i olumsuz olarak işlemiştir.

İnsan roman kahramanının becerikli ya da beceriksiz, iyi niyetli ya da kötü niyetli, merhametli ya da gaddar, adil ya da zalim vb insani özelliklerinin zıtlıkları içinde işlenmesini anlayışla karşılıyor da ispatı mümkün olmayan çirkin bir takım nitelendirilmelerle işlenmesini doğrusu hazmedemiyor, anlayışla karşılayamıyor.

Ne yazık ki, bu türden yaklaşımların oluşmasında da yazarın içinde yaşadığı dönem, yönetim ve hayata ideolojik bakışların etkili olduğunu, Dr. Hakan Değirmenci’nin 31 Mayıs 2021 tarihli Yeni Şafak Gazetesinin Kültür Sanat ekine verdiği söyleşide bizzat kendi değerlendirmelerinden anlıyoruz.

Şimdi insan merak ediyor!.. Bir okur en masum tarihi romanlarda bile bu türden ikilemlerle karşılaşıyorsa kime ve hangi tarihi roman yazarına güvenecektir. Aslında, ciddi ve birikimli bir okur bu türden ikilem ve çelişkilerin varlığını bilir; okurken de romanı kendi bilgi ve bilinç süzgecinden geçirerek okur. Ya orta okul yıllarında tarihi roman diye bu türden çelişkilerle dolu romanları okuyan çocuğun tarihe bakışı ne olur, tarihi kahramanlara bakışı ne olur!.. Bana kalırsa tıpkı, Ezop Masallarında  kaplumbağanın tavşanı yenişi nasıl çocuğun aklından çıkmıyorsa olumsuzluklarla dolu tarihi bir roman kahramanıyla tanışan çocuğun zihninden de maalesef olumsuzluk duygusu çıkmayacaktır: Hele ki okumayı sürdürmez konuyu merak etmez ve işin doğrusunu da öğrenemezse!.. Toplumun geçmişinin bir kesitine ayna tutan tarihi roman gösterdiği kesiti hep bulanık göstermeyi sürdürecek ve romanda anlatılanların kurgu değil gerçek olduğu gibi bir anlayışta kilitlenecektir.

Sözün burasında sayın Dr. Değirmenci’nin Prof. Dr. Sadık Kemal Tural’ın Ötüken Neşriyattan 1978’de çıkan “Zamanın Elinden Tutmak” kitabından aktardığı sözü konuya açıklık getirmesi açısından ben de burada paylaşmak istiyorum:

“Tarihi roman okuyucuya tarih şuuru vermelidir. Tarihi bilgi durağandır, geçmişe doğru bir bakıştır. Gelecek hakkında daha iyi hükümler vermek için, tarihe bakmakta yarara vardır. Bu durumda yorum meselesi ortaya çıkıyor. Tarihi yorumlamak tarih şuuru demektir. Bu aynı zamanda millî şuur meselesidir. Bu yüzden tarihi roman, milliyetçiliğin, millî bekâ fikrinin kuvvetlendiği, düşman güçlerinin hissedildiği devirlerin ürünüdür.”

Prof. Dr. İnci Enginün de “Tarih araştırmalarının tarihe mal olması tarih bilincini güçlendirecek en önemli etkendir. Tarih, sanatçı için içinde serbestçe dolaşacağı zengin bir alandır ve bu şekilde tarih bilinci güçlendirilebilecektir.” der…

Dr. Değirmenci de konuya ilişkin görüşünü şöyle ortaya koyar: “Tarihi romanın tarih ile edebiyat arasında bir yerlerde, ama daha çok ve öncelikle bir sanat eseri olduğu yönündeki yaklaşım bizim de çalışmamızın hareket noktasıdır.”

Sayın Dr. Değirmenci, “Türk Romanında FETİH ve FATİH” araştırma ve inceleme eserini üç başlık altında inceler:

1.Bölüm: FETİH ÖNCESİ: Fetih Öncesi Osmanlı ve Bizans Hristiyan Dünyası – Fethi Müjdeleyen Unsurlar

2. Bölüm: FETİH: Fethin Gelişimi – Fetih Sonrası

3. Bölüm: FATHİN ŞAHIS KADROSU: Fethin Hükümdarı: Fatih – Fethin Arkasındaki Askerî ve Siyasî Kadro – Fethin Arkasındaki İlmî ve Manevî Kadro – Diğer Kahramanlar. Sonuç, Kaynaklar ve Tablo.

Bu ana başlıklar ve buraya yazamadığımız alt başlıkların her birisinde, konu her bir romanda nasıl ele alındıysa, değerlendirildiyse ve roman yazarının yaklaşımı neyse Sayın Değirmenci hiç saklamadan bütün çıplaklığıyla vermiş, bu yaklaşımıyla da bir doktora çalışması yaparcasına akademik bir yaklaşımla eserini oluşturmuştur.

Bu son derece ufuk açıcı, okunan metnin bir tarihi belegeler manzumesi değil, yazarın kurgusuyla oluşan bir roman olduğu algısını verdirecek olan bu çalışmayı tarihî roman okurları için hararetle tavsiye ediyorum…

Değerli okurlarım bizler Güney Orta Okulunda 1965-1968 arasında Ömer Seyfettin hikâyeleriyle, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi romanlarıyla tarih şuuru aldık ve tarihimizi sevdik.

Dünyanın bütün ülkelerinde, tarihi roman yazarlarından beklenen kendi ulusal tarihlerini ve kahramanlarını okurlarına sevdirebilmeleridir. Ulusal bilinç oluşması da buna bağlıdır. Hiçbir ulus kendi kahramanları ile ilgili çirkin yaklaşımlarla karşılaşmak istemez.

Tarihi roman yazarının, Dr. Hakan Değirmenci’nin de ortaya koyduğu: ““Tarihi romanın tarih ile edebiyat arasında bir yerlerde, ama daha çok ve öncelikle bir sanat eseri olduğu yönündeki yaklaşım…”ı esas alması gerektiği; hem edebî boyutu hem de sanatsal çizgiyi koruması gerektiği kanaatindeyim…

Son sözü de bir tarih okuru kimliğiyle gönlümüzden geçen duyguları ve tarihi roman yazarlarından beklentilerimizi Türkiye Cumhuriyetimizin Bânisi Mustafa Kemal ATARÜRK’ün sözüyle vermiş olalım:

“Türk çocuğu ecdâdını/atalarını tanıdıkçakendisinde büyük işler yapmak için güç bulacaktır…”

  •  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.