Şafağın narçiçekleri

Düne kadar, İş Bankası’nın üst yanındaki sokakta, her salı günü “çeyiz pazarı” kurulurdu. Bu pazarın satıcıları kadınlardı. Her salı sabahı şafak vaktinde Aydın’ın yoksul varoşlarından ya da orta halli mahallelerinden şehrin bu yanına doğru göz nuru dökerek maharetli parmaklarıyla işledikleri oyalarını, dantellerini, nakışlarını satmaya götüren çilekeş kadınların telaşlı, ürkek, tedirgin halde yürüdüklerini görürdünüz.

Onları “şafağın narçiçeklerine” benzetirim.    

Bu kadınlar, hayatın yükünü omuzlarında taşımaya çalışan muhtaç, çileli kadınlardır. Her Salı günü sabahın erken vaktinde kaldırımların yalnızlığını ruhlarında yaşayan umur görmemiş bu bahtsız anaların, bacıların, gelinlerin, ninelerin; iç dünyaları aydınlık, ruhları apak inançlı bu kadınların hayat mücadelesinde yeni bir sayfa daha başlardı.

Sabahın bu alaca karanlığında ömürlerinin acılarını, kederlerini, gözyaşlarını, hasretlerini, sevdalarını, sevinçlerini, umutlarını katarak bin bir zahmetle işledikleri oyalarını, dantellerini, el işi çeyiz eşyalarını sokak taşlarının üzerine serdikleri yaygıların, gazete ve kâğıtların üstüne içten bir beğeniyle, sevgiyle ve özenle dizerlerdi. Kısa bir süre sonra bu daracık çirkin sokak bu cefakâr ve vefakâr sanat ustalarının benzersiz eserleriyle donanmış rengârenk bir sanat galerisine; kalplerinin ve simalarının güzelliğiyle eserlerinin güzelliğinin hemhal olduğu aziz bir mekana dönüşü verirdi. Artık bu sokak, binyılların ötesindeki kadınların yarattıkları motiflerin, kadınlarımızın yüzyıllardır süregelen geleneksel zevkleriyle, hünerleriyle, yaratıcı becerileriyle bütünleştirerek geleceğe akıttığı bir “Anadolu Uygarlıkları” sergisi oluverirdi.

Ruhlarındaki güzellikleri, belleklerindeki motifleri, zevklerinin renklerini nakış nakış işleyen bu hamarat kadınlar, iffetli Anadolu kadınlarıdır. Bu göz nuru nakışlar, tıpkı o nakışları işleyen o becerikli eller gibi sabırlı ve iffetli bir yaşamın simgesidir. Emeğin bu kutsal ürünleri o narin ellerin eseridir. Şairin dediği gibi “ellerinden belli olur bir kadın” Kadın sabırlı, inançlı ve iffetli olmazsa el emeği-göz nuru bu işleri asla yapamaz. Şafağın narçiçekleri fakir ve yoksuldur; ama ruhları zengin, gönülleri cömerttir.

Ancak ne yazık ki, bu uygarlıklar sergisinde pazara sunulan bu “paha biçilmez”göz nuru-el emeği harika eserler küçük bir pazar harcaması; askerdeki oğlana gönderilecek bir cep harçlığı; kundaktaki bebenin süt parası; yatalak dedenin ilaçları; dul bir kadının yetim çocukları için alacağı bir iki parça giysi vb.zorunlu ihtiyaçlar karşılığında “ yok pahasına” satılır.  

Bazen hastalanıp o hafta pazarda satacağı işleri yetiştiremeyen kadınlar, içinde bulundukları büyük çaresizlikten ötürü ninelerinin,  o mübarek elleriyle işlediği artık antika olmuş çeyiz eşyalarını ya da yıllardır çeyiz sandığında kullanmaya bile kıyamadan sakladığı; her biri genç kızlık hayallerinin ve sevdasının ayrı bir hatırası olan, nice çileye katlanarak bin bir emekle işlediği o güzelim oyalarını, nakışlarını, işlemelerini ağır bir vebalin töhmeti altında ezilerek pazardaki sergisine koymak zorunda kalır. Yarabbi, o ne ağır bir vebaldir; ne kadar utanç veren bir acıdır. atalarının emanetini, gençliğinin ve sevdasının anılarını satmak. O gün yaşadığı o kederi, o ıstıraplı utancın acısını yaşamı boyunca asla unutmayacak; o acı büyüyerek hep yüreğinde yaşayacaktır.

Güneşin yükselişiyle beraber çeyiz eşyası satıcıları, antika tacirlerinin simsarları ve kızlarına çeyiz düzmek derdinde olan şehrin mutlu azınlık kadınları bu pazara doluşu verirler. Zengin fakat gönlü yoksul alıcılar acımasızca bir pazarlığa girişerek bu birbirinden güzel sanat eserlerini ucuza kapatmaya çalışırlar.”Elleri ve parmaklarıyla bir narçiçeğini eziyor gibi…” hoyratça çekiştirirler o güzelim nakışları. Parmaklarıyla ezerler o birbirinden değerli oyaları. Beğenmez görünerek, türlü kötüleyici sözler söyleyerek, naz yapıp kendilerini acındırarak, üş beş lira daha ucuza almaya çalışırlar o el emeği-göz nuru canım eserleri.

Bu eşsiz güzellikleri üreten kadınları asıl üzen, onları hepten kahreden ise duydukları bu sözler ile alıcıların bu tür davranışlarıdır. Zaten kar amaçları yoktur ki. Tek emelleri yaptıkları işlerin beğenilmesi ve haftalık zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilecek üç beş kuruşu kazanabilmektir.

Gün solmakta; akşam olmaktadır. Alıcılar alacağını almıştır. Satıcılar satamadıkları el-işlerini umutsuzca toplarlar, bohçalarına tek tek sararlar. Kadınlar “limanlar nasıl gemicileri beklerse” kendilerini öyle bekleyen evlerine doğru yorgun adımlarla dönerler. Eski Sultaniye Caddesinde sergi açan “şafağın Narçiçekleri” burada yok artık… Belediye söküp atmış onları yerlerinden. Kim bilir hangi kuytu bir kenara atılıverecekler? Nice daha beter acılı günler onları beklemektedir artık. Feryatlarını kimseler duymaz; hiç kimseye dinletemezler dertlerini. Oyalarıyla, nakışlarıyla, işlemeleriyle dolu bohçalarıyla yapayalnız kalakalmışlardır ortalık yerde. İffetlerine bürünerek sabırla bir çare beklemektedirler.

Belediyelerimiz aldırmazlık yapmamalı; görmezlikten gelmemeli bu kadınların çilesini. Bu kadınlar o narin, o becerikli parmaklarıyla nasıl güzellikler üretiyorsa; kuşa kurda yem olmadan nasıl namusuyla yaşayıp, iffetlerini koruyarak geçinmeye çalışıyorsa,  Belediyede becerikli davranıp bu sanat ustası kadınlar için kentin en mutena ve müstesna bir yerinde onlar için çağdaş/otantik satış sergi yerleri hazırlayarak onlara armağan etmelidir.

SON SÖZ

“ÖNCE İNSAN” sloganını hayata geçirmek için işte mükemmel bir fırsat. Aydın Belediyesi’nin marifetini göreceğiz bakalım.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum