Türkiye ve İran dayanışması!

Karadeniz, Kafkasya ve Ortadoğu’da gerilim çok yüksek.

Üçüncü savaş yolda…

Bazılarına göre de fiilen savaşın içindeyiz.

Bir adım ötesi için hesapların yapıldığı muhakkak ama kaybedecek bir şeyin olmadığını düşünenler, kılıç kalkanı görmezden gelebilirler…

İkinci savaşın bitimiyle kurulan İsrail, üçüncü savaşın tetikleyicisi olabilmek için Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Türkiye, İran ve Arap dünyasında bütün olasılıkları test ediyor/ettiriliyor.

Haksız olduğu zaman bile ben haklıyım diyecek kadar şımarık, küstah…

Neden?

Şam’daki İran misyonunun vurulmasına seyirci kalan Avrupa, İran’ın misillemesine tepki veriyor.

İsrail bir test yaptı, İran da buna karşılık verdi.

Vermese miydi?

İran, karşılık verirken bir sonuç elde etti ve bu sonuçla da psikolojik bir üstünlük sağlamıştır.

İsrail topraklarında yaşayan herkes, acı siren sesleri eşliğinde sığınaklara gitti mi?

Bir füzenin düşmesi bile İsrail’in vurulabileceğini dünyaya gösterdi mi?

Gerisi boştur.

İran, vurmak için neden bu kadar bekledi diyenler, ağız değiştirerek danışıklı işlerdi…

Hem Batılılar hem de içimizdeki İsrailliler; terör terördür, terörist te teröristtir. Sana göresi bana göresi yoktur diyemediniz!

İsrail, Gazze’de uyguladığı devlet terörü ile soykırım yapmakta ve Gazze’de ölen insan sayısı 40 bini geçti ve siz hala İsrail’in arkasında saf tutmaktasınız.

Birgün bu ateşin, sizi de yakabileceğini neden görmek istemiyorsunuz?

Afganistan işgalinin hemen sonrasında gelen Sinagog, HCBC, İngiltere Konsolosluğu, Madrid ve Londra metrolarındaki bombalı eylemlerden sonuç çıkartamadınız mı?

Olacaklardan korkmuyor musunuz?

Kendi kurduğunuz aparatın iyi çalışıyor olmasından mutlu olduğunuz için Ortadoğu’da sular durulmuyor!

Orta ve var odası hakemliğiniz, tartışmalı ve hep şike yapıyorsunuz.

Çünkü, bugüne gelinmesini sizler istediniz, desteklediniz ve hatta Nükleer silahla bile buluşturdunuz.

Amaç, İsrail projesiyle enerji havzalarını kontrol ederken İsrail’i tehdit eden/edecek olan devletleri küçültmek, iğdiş etmek, gerekiyorsa da yok etmek…

İrlandalı yazar Jonathan Swift’in, “Guliver’in Seyahatleri” adlı eserini okuyanlar hatırlayacaklardır.

ABD’li Cumhuriyetçi stratejisti James Blackwell, 1. körfez savaşı sonrasında Guliver’in temsil ettiği karakter üzerinden, bir strateji ortaya atar.

“Roman kahramanı Guliver, kaza sonucu batan gemiden güçlükle kurtulur ve Lilliput ülkesinin sahillerine yarı baygın bir şekilde ulaşır.

Lilliput ülkesi çok küçük insanların yaşadığı bir ülkedir ve normal bir insan olan Guliver, Lilliputların yanında kocaman bir dev gibi kalmaktadır. Lilliputların, savaş halinde olduğu bir başka ülke vardır ve Lilliputlar, düşmanlarından korunmak için Güliver’den yararlanmak isterler.

Blackwell’e göre Ortadoğu, bir Lilliput ülkesidir ve Ortadoğu’da üç tip ülke bulunmaktadır.

1. Korku ve endişe içindeki ülkeler.

2. Arzu ve Ümit sahibi ülkeler

3. Guliver’ler.

Buna göre, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, “korku ve endişe içindeki ülkeler” kategorisine girmektedir.

Bu ülkeler, kendilerini sürekli olarak “arzu ve ümit sahibi ülkelerin” tehdidi altında gördükleri için bölgedeki “Guliver’lerin himayesine sığınmaktadırlar.

S. Arabistan, Libya, Cezayir, Tunus ise “korku ve endişe içindeki ülkeler” gibi zayıf değildirler ama bir bölge gücü haline de gelememişler. Bunlar sürekli olarak bir bölge gücü olmayı, yani lilliput ülkesinin Guliver’i olmayı ummakta ve bunu arzulamaktadır.

İlk operasyon, FIS (Cezayir İslami Selamet Cephesi) hareketiyle Cezayir’de başlatılmıştı. 11 yıl süren iç savaşta 200 binden fazla insan öldü ve yeniden ayağa kalkması yıllar alacaktır.

1983 yılında Lübnan’dan çıkartılan FKÖ lideri Yaser Arafat ve Filistinlilere kucak açan Tunus, cezalandırıldı. Zeynel Abidin bin Ali gönderildi, yerine gelen Nahda hareketi lideri Gannuşi ile demokrasisini yeniden inşa etme sürecine girilmişti ki onu da tutuklattılar. Tamirat devam ediyor.

Libya, malumunuz olduğu üzere iki parçalı devlet halinde BM’de temsil ediliyor. En büyük düşman olarak görülen Kaddafi’nin ortadan kaldırılmasıyla amaç hasıl oldu ve aynı günlerde, Berlusconi’nin ENI şirketinin CEO’sunu Libya’ya petrol bakanı olarak atadılar.

Yukarıdakilerin hepsi, NATO eliyle yapılan işlerdendi.

Gördüğünüz gibi “arzu ve ümit sahibi ülkeler” kategorisindeki üç devleti elediler. Geriye sadece S. Arabistan kaldı…

Kral ve ailesi, tedirgin bir bekleyiş içinde akıbetini bekliyor.

Çin’in himayesinde gelecek kurma, İran ile yeniden temas ve belki de eski rotadaki Aramco!

Dikkatinizi çekti mi?

Haşimileri bir yere oturtmamış.

Neden?

Lawrence’ın emanetleri olduğunu, Blackwell’de biliyor da ondan!

Guliver’e gelince. Ortadoğu’da 6 tane Guliver bulunmaktaydı. Irak, İran, İsrail, Mısır, Suriye ve Türkiye

Blackwell’e göre, Ortadoğu için bu kadar Guliver oldukça fazladır. Burada tek bir Guliver kalmalıdır.

O da İsrail’dir.

İsrail’in dışında, bölgede Guliver’i oynayan diğer devletlerin haritaları yeniden çizilmeli ve bu harita değişikliğiyle bu ülkeler, ilk iki kategoriye giren ülkeler haline getirilmelidir.” Demiş.

Yani bu stratejiye göre Irak, İran, Mısır, Suriye ve Türkiye etnik ve dini temelde bölünmeli ve bölünmeler sonucu ana gövdeden ayrılan parçalar “korku ve endişe duyan ülkeler”, ana gövdeler ise “arzu ve ümit sahibi ülkeler” kategorisine indirgenmeli, böylece tümü İsrailoğulları’nın Güliver’liğine teslim olmalıdır.

Bu kategoride bulunan Irak’ı, etnik ve mezhep temelinde üç parçaya böldüler.

Suriye’de üçlü, belki de dörtlü post çıkarma uğraşı devam ediyor.

Mısır, Camp David’de tarafını belli etmişti. İsrail ile uyumlu pozisyonunu sürdürdüğü için tamirat ve tadilata girilmeyecek…

Geriye kalan/kalanlar…

ABD’ye girişte, havalimanlarında pasaportunuz elinizde olduğu halde kontrol noktasına gelir ve kırmızı hattın gerisinde beklersiniz. İşlemi biten, pasaport kontrolü yapan görevlinin yanından ayrılır ve tam o sırada insanın yüzüne bile bakmadan, aşağılayarak “next” diye bağırırlar…

Muhatabını arayan postacının elinde sadece iki zarf kaldığına göre;

Sıradaki Türkiye mi, İran mı?

Kafkasya’da, Irak’ta, Suriye’de tezgâh kurmak çok kolaydır.

Savaştırarak ikisini birden mi?

Köklü ve güçlü devlet gelenekleriyle bölgenin iki denge ülkesi olan Türkiye ve İran, İsrail’in çıkarlarına hizmet etmeye yönelik tuzaklara düşmeden, Blackwell’in öngörülerini yırtıp atmalıdır.

Sevr’de olduğu gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum