Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Yanmayan neyimiz kaldı ki!

Cennet vatanımızın son bir ayda yaşadığı sel ve yangın felâketleri sanki karabulutlar gibi ülkemizin üzerine çöktü de bir türlü dağılmıyor değerli okurlarım.

Önce Rize, sonra Artvin, tekrar Rize derken bu sefer de Van’da yaşanan sel felaketi gölgesinde kalıverdi orman yangınlarının…

Şimdiye kadar ülkemizde mevzi orman yangınları yaşanıp gelmişti bütün dünyada olduğu gibi mevsimsel özelliklerden dolayı. En fazla üç beş gün süren o yangınlar söndürülür ve akabinde ağaçlandırma başlar, yaralar sarılırdı.

Bu sefer başka bir durum var ortalıkta!..

7 gün önce 28 Temmuz 2021’de Manavgat’ta başlayan, 3 Ağustos 2021 itibariyle 154 noktada çıkan yangınlardan 145’i kontrol altına alınırken,  9 yangının sürdüğü bilgisini paylaştı Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey…

Şu ana kadar bir hafta içerisinde 9 vatandaşımızın can verdiğini öğrendik.

Orman yangınlarının çıkışı, yayılma alanları, yangınların adeta gezdirildiği noktalar ile iklimsel zamanlaması dikkate alındığında, olanın bitenin tesadüf olmadığı kazınıyor insanın zihnine.

Zorlu bir pandemi sürecinin ardından 1 Temmuz 2021 itibariyle kısıtlamaların kalkması, sosyal hayatın yeniden kıpırdanması, insanımızda yeniden hayata tutunma ve mücadele gücünün kendini göstermesi;  ülkemizde milyonlarca insanın yer değiştirdiği bir Kurban Bayramı yaşanması; turizm sektörünün canlanması; çoktandır boş duran turistik tesislerin dolması ve ülke ekonomisinin en önemli sektörlerinden turizmle ilgili heyecanlı ve umut veren bir sürecin başlaması, ülkemiz üzerinde planları olan çevreleri ve merkezleri rahatsız etmiş olmalı ki işte o noktada birden bire orman yangınları süreci başlatıldı cennet vatanımızda…

Artık bütün dünya biliyor ki, dünyanın büyük güçleri hedefe koydukları ve operasyon yapmak istedikleri ülkelerle ilgili yeni ve akıl almaz yöntemler kullanmaya başlamışlardır. Diğer yandan da asla kendileri resmî olarak olaylara müdahale etmemekte fakat taşeron örgütler eliyle istedikleri her türlü yöntemi kullanmakta ve her türlü silahı kullanmaktadırlar. Bu konuda her zaman istemedikleri kadar emellerine hizmet eden taşeronluk ya da maşalık yapan elemanlar da bulabilmektedirler.

Orman yangınlarının bir ihtisas ve özel eğitim işi olduğunu bilmem ki söylemeye gerek var mıdır!.. Bu konuda eğitilen elemanlarca istenilen yerde istenildiği zaman orman yangınları çıkarılabilmektedirler. Bu konuda, çok şükür çoktandır ülkemiz içinde çoklu ölümlerle sonuçlanan patlamalar vb konuda elde edilen bilgi ve tecrübeler orman yangınlarının faillerini bulma konusunda yardımcı olacaktır elbette…

Sözün burasında Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin, bu türden ihtimalleri düşünerek her türlü hazırlığı yapmış olması gerektiğini bilmem ki söylemeye gerek var mı?

Tarihi bir hatırayı hatırlatmak isterim bu konuya dâir:

Osmanlı donanmasının ilk kez bozguna uğradığı İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra, II. Selim’in emriyle yeni bir donanma kurulur. Donanmayı kurmakla görevlendirilen Kılıç Ali Paşa, bahar ayında donanmayı her şeyi ile hazırlamıştır. İnebahtı’da Kıbrıs’ı almak için uğraşan Haçlı Armadası bu amacına ulaşamamıştı. İnebahtı bozgununun sorumlusu olan Sokollu Mehmet Paşa, 7 Mart 1573’te Venedik büyükelçisi Barbaro’ya:

“Biz sizden Kıbrıs Krallığını alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı traş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez, ama tıraş edilen sakal daha gür biter.”

Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, yeniden donanma inşası için, bütün devlet erkanını harekete geçirerek, Osmanlı ülkelerinin bütün imkanlarını seferber etmişti. Çalışmaları büyük bir titizlikle takip ediyor, her yere girip çıkıyor ve işlerin aksamasına meydan vermiyordu. Yanına Kaptanı Derya tayin edilen Kılıç Ali Paşa’yı da alarak çıkıyordu.

Kılıç Ali Paşa bu çalışmaları hayretle takip ediyordu. Kendisi leventlikten yetişme olduğu için, bütün hayatı denizlerde geçtiğinden ve İstanbul’un ahvalini, devletin kudret ve imkanları hakkında faza bir bilgi sahibi olamadığından, bir gün Sokollu’ya:

-Tekne icad ve ihdası mümkündür. Velakin bir kış içinde ikiyüz gemiye beş altı yüz lenger ve buna göre âlât ki, palamar ve ip ve her gemiye yelken asla tekmil ve tedarik olunmasına ihtimal yoktur. Der…

Bu sözleri işiten Sokollu Memed Paşa öfkelenerek:

-Paşa, Paşa... sen bu Devlet-i Aliyye’yi henüz tanımamışsın. Bu devlet öyle bir devlettir ki, murad edinirse, cümle donanmanın direklerini altından, lengerlerini gümüşten, iplerini ibrişimden ve yelkenlerini atlastan etmekte güçlük çekmez. Gemilerin mutad olan aletlerini ve yelkenlerini yetiştiremez isem, gel benden al...

Bu söz üzerine hatasını anlayan Kılıç Ali Paşa, Sokollu’nun elini öptükten sonra:

-Tahkîk bildim ki, bu donanmayı siz tekmil edersiniz...dedi.

Beş buçuk ay sonra... Osmanlı devletinin muazzam imkanlarıyla, tam 250  gemi, bütün teçhizatı, müthiş silahları ve cephanesiyle harbe hazır olarak, Kılıç Ali Paşa’nın kumandasında, 12 Haziran 1572 Perşembe günü, Hristiyan dünyasının hayretleri altında Akdeniz’e açıldı ve bir asır daha bu suları bir Osmanlı gölü halinde tuttu.

Tarih yalnızca tarihte kalan zaferlerle öğünmek için değil aynı zamanda ondan ibret almak için vardır. Ben inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz güçlüdür. Yeter ki bu gücü fark edelim ve olması gereken yerlere harcayalım. Mademki günümüz dünyası aynı zamanda örtülü savaşlar dönemini yaşamaktadır; o halde Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz de her türlü savaş ihtimaline göre hazırlığını yapmak mecburiyetindedir.

Sözümü İspanya topraklarında yedi yüz yıl hüküm sürdükten sonra tarihten silinen Endülüs Emevî Devletinin son anları ile ilgili bir anekdot ile bitirmek istiyorum:

Endülüs topraklarından geriye en son Gırnata şehri (bugünkü Granada) kalmış ve şehrin sultanı Ebu Abdullah uzun süren savaşta hiçbir yerden yardım gelmemesi üzerine kimseye dokunulmayacak taahhüdüyle 1492’de şehri teslim etmek zorunda kalmıştır. Sultan Ebu Abdullah İspanya’daki son İslam toprağı da elden çıkarken İspanyolların “El Ultimo Suspiro del Moro” (Arab’ın ahh ettiği yer) dediği tepede oturup ağlamıştır.

Bu tepede annesi Valide Sultan Fatıma’nın, oğluna söylediği meşhur söz ise tarihe acı bir hatıra olarak geçmiştir: “Erkekler gibi savaşamadın, bari oturup kadınlar gibi ağla!”

Başka devletlerin merhameti ve koruması altında devlet olunamayacağını bize tarih söylüyor. O halde olması gereken, yalnızca anı yaşamak değil, orman yangınları da dahil   her türlü ihtimali göz önüne alarak geleceğe de hazırlık yapmaktır.

Allah’ımız devletimize milletimize zeval vermesin!..

Bir an önce yaralarımızın sarılarak, yangında zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesini nasip etsin. Yaşadığımız orman yangınları biliyoruz büyük bir felaketti. Allah, beterinden saklasın…

Rabb’imiz necip milletimizin yüzünü güldürsün…

Sevgilerimle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum