Zarrap ABD’ye, Peker Dubai’ye

Türkiye, son 15 yıllık süreçte Arap ülkeleriyle dengeli ve tutarlı diplomatik ilişkiler kurmak yerine, laikliği askıya alarak yeni Osmanlıcılık hayalleriyle bölgede hâkimiyetler kurmaya çalışmıştır.

Başlangıçta çok hızlı geliştiği görülen İhvan’cı politikaların,  ABD, İngiltere ve İsrail’in tepkisiyle geri vitese taktırıldığını yaşadık ve gördük.

İslam dünyasının sorunları ve çözüm önerileri Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), S. Arabistan ve Mısır tarafından sabote ediliyor, bu ülkeler, kendi inisiyatiflerinin dışında bütün oluşum ve çabalara tehdit, şantaj ve karışıklıklar çıkarma yoluyla bir şekilde müdahil oluyorlar.

c37.jpg

Bu ülkeler, Türkiye ve İran’ın içinde olduğu her oluşumu baltalıyor, coğrafyanın her yerinde Türkiye ve İran ile açık bir savaş yürütüyorlar.

Müslüman dünyayı Suudi-Mısır-BAE aralığına hapsetmeye çalışıyorlar. Kimler adına? ABD, İsrail, İngiltere adına.

Onlar bu ülkelerin hak ve menfaatleri için Müslüman ülkeler ve topluluklarla savaşıyor.

Suudi yönetimi, BAE ve Mısır, Müslüman dünya için, kendi halkları için, coğrafyanın ortak konuları için, sorunlar ve çözümler için dışarıdaki üçlü ve güçlü bir iradeyi temsil ediyorlar.

Bu üç ülkenin yönetimi, kendi halkları için de, coğrafya için de, Müslüman dünya için de, tehdit haline dönüştü.

Bu sömürge yönetimleri, özellikle Arap Baharı’ndan sonra BAE Prensi Muhammed bin Zaid ve S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman öncülüğünde formüle edilen yeni tür vesayetçiliği temsil ediyor.

ABD, İngiliz, İsrail çıkarlarına göre seferber oldular. Çünkü kendilerine iktidarI veren bu ülkeler. Coğrafyanın neresinde bir mücadele varsa, patronları adına sabote ediyorlar, onların öncü güçleri, silahlı güçleri gibi tuttukları paralı askerler ve cihatçılarla bölge insanlarına karşı savaşıyorlar.

Irak işgalinin öncüsü S. Arabistan ve Körfez ülkeleriydi. Mursi’yi gönderip Sisi’yi getirenler onlardı. Yemen’i bu hale getiren S. Arabistan ve BAE. Sudan’da darbe yapan onlar. Suriye’yi böyle bir felakete sürükleyen onlar. En son onları Libya’da da gördük. Filistinliler yerine İsrail’i destekleyenler onlar. Mescid-i Aksa için üzüntülerini bile ifade etmeyenler onlar.

Coğrafyamızda işgal hesabı olan hangi ülke varsa ondan ihale alıyorlar. Coğrafyamızda petrol ve doğalgaz gibi talan edilecek ne varsa onlar eliyle yapılıyor.

Coğrafyamızda ABD, İsrail ve İngiltere adına, bütün terör örgütlerini onlar finanse ediyor, onlar eğitip donatıyor. Batı’nın terör örgütlerinin masraflarını onlar karşılıyor.

Türkiye karşıtı her ittifakta yer alan BAE ve Suudi Arabistan şimdi de terör kartını açtı. PKK ile Abu Dabi ve Riyad arasındaki görüşme trafiği gözle görülür biçimde arttı. BAE, Türkiye’nin başına ödül koyduğu PKK’lı terörist başı Mazlum Abdi ile görüşerek, Orta Doğu’da adeta bölgesel terör trafiğinin ana üssü haline geldi.

15 Temmuz darbe girişiminin finansör ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) küresel terörün de organizatörü haline geldi. FETÖ’ nün dışında 2016 yılından beri terör örgütü PKK/YPG’yi de aktif olarak destekleyen BAE, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sonrası Suriye’deki yeni oyun planı için sahnede. ABD ve İsrail’in coğrafyadaki örtülü operasyonları için üs olarak kullandığı ülkede Veliaht Prens Muhammed bin Zayed, PKK elebaşlarının Suriye-BAE-Suudi Arabistan üçgenindeki temaslarını yönetiyor.

ABD, Suudi Arabistan’dan PKK’ya daha fazla destek vermesini istiyor.

“BAE ve Suudi Arabistan, Ayn el-Arab savaşının (Kobani) ilk günlerinden itibaren PKK ile yakın ilişki kurmaya başladı. O dönem gizli yapılan yardımlar 2016 sonrası alenî hale geldi. BAE ve Suudi Arabistan’ın 2015-2019 döneminde PKK’ya yaptığı yardım 1 milyar dolara ulaştı.”

BAE’nin ilgisi sadece PKK ile sınırlı değil. Erbil’deki Kürt Bölgesel Yönetimi ile de kol kolalar. PKK ve Barzani yönetimiyle gerçekleşen görüşmelerin ardından BAE’den Erbil’e kargo uçakları sortiler yapmışlardır.  Barzani’nin unları Türkiye’den gittiğine göre,  BAE’lerindeki ABD üsleri de silah deposu olduğuna göre, bu kargo uçakları ne taşımış olabilir?

Ankara bu eksendeki Türkiye karşıtlığından özellikle BAE'yi sorumlu tutuyor. BAE adına casusluk yaptıkları ve Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bağlantılı oldukları şüphesiyle 9 Nisan'da 2 Filistinlinin tutuklanması ve zanlılardan Zeki Hasan'ın 9 gün sonra hapishanede ölmesi meseleyi daha da karmaşık hale getirdi.

Zeki Hasan’ın, casusluk suçlamasının muhatabı BAE ise sessizliğini koruyor.

BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid,  "1916'da Fahreddin Paşa'nın Medine halkının mallarını ve el yazması eserlerini çaldığını biliyor muydunuz? Açıklaması ile diplomatik teamülleri yok saymıştı. “İşte Erdoğan'ın dedelerinin Araplarla ilişkisi buydu" ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamalara çok sert cevap veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BAE’li bakanı "Petrol şımarığı" ve "Terbiyesiz adam” şeklinde nitelendirdi. Ayrıca Türkiye, Ankara’daki BAE Büyükelçiliğinin bulunduğu sokağın adını “Fahreddin Paşa” olarak değiştirdi.

İlişkilerin bu kadar kötü olduğu başka bir ülke var mıdır?  Fiili bir savaş yok ama adeta savaşın içindeyiz. Bunu Amerika, İsrail ve İngiltere adına yaptıklarına şüphe yoktur.

Meseleyi toparlayacak olursak, tam işleri yoluna koyacağımız bir ortamı yaratmaya çalışıyoruz ki bir maraza çıkıveriyor.

Saygın işadamı” Reza Zarrap,  Türkiye’nin kaynaklarıyla servetine servetler katarken, rüşvetleri dağıtırken, kıblesinin CIA’ ya dönük olduğunu göremedik. Verdiği ifadeler ve belgelerle ülkemize ne kadar zarar verdiğini düşünmek istemiyorum. Bunun ne demek olduğunu bilenler biliyorlar!

Reza, İran vatandaşıydı. Uzun vadede böyle bir ihanet beklenebilirdi. Bu işin doğasında, fıtratında vs. vardı.

Kendini en büyük vatansever,

En büyük Türk,

Ergenekoncu,

Ötükenci,

Reis,

Baba,

Hiçbir şey üretmeden, her devirde devlet sistemi tarafından korunup mafyacılık oynamasına izin verilen,  

Dolandırıcılık yaparak, tehdit ve şantajla pek çok insanın canını acıtan,

Devlet ve Millet gibi kavramlarının ardına sığınarak her türlü kötülüğü yapan,

İktidar partisi adına mitingler düzenleyerek, “oluk oluk kan akıtacağız, akan kanlarınızla duş alacağız” sözleri, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen Reis Sedat Peker’e ne demeli?

Etek giymek bizi küçük düşürür” diyerek Burj Al Arab’a vınlayıverdi!

Sizin yıllardır yapageldiğiniz vatan ve millet hamasetinin yalan ve samimiyetten uzak olduğunu gördük. Türkiye’nin can düşmanı ABD’nin taşeronu BAE'den video üstüne video yayınlamaktasınız. Sen kendini çok akıllı zannediyorsun. Bir Arap ülkesine kaçmak ile ABD’ye kaçmak eş değer değildir düşüncesinde olduğunu, daha masum görülebileceğinden yola çıkarak, ben Reza değilim demeye çalıyorsun.

Son söz, Allah kimseyi vatansız bırakmasın.

Aynı yolun yolcusu iki insanın öyküsünü anlatmaya çalıştık. Bu topraklar çok ihanetler gördü ama böylesi ilk defa görüldü. Yıllar yılı bu ülkenin çakalları olarak kurtlar vadisini bile manipüle ettiniz ve  gerçek kurtların önüne geçmeyi marifet sandınız.

Sevgili okurlar;

Olanlar ve açıklananlar kabul edilemez. Kim çıkar ilişkisine girmişse gereği yapılmalıdır. Devletin, kendini koruma refleksleri çalıştırılmalıdır.

Burada asıl hedef, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Olaylardan ders çıkartarak aynı suda defalarca yıkanmamanın yollarını da bulmak zorundayız.  CIA’yi kutlamak gerekiyor. Vasatı yüksek insanları bulmakta mahirler. Büyük devlet böyle olunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum