Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

30 Ağustos şafağında: “Her şeye rağmen yaşamak”

Her 30 Ağustos, Türk Milletinin bir ferdi olarak bize tarihin akışı içerisinde her şeye rağmen yaşamak ve var olmak gerektiğini hatırlatır.

İbi Haldun da “Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler.” Der.

Türk milleti olarak tarihin akışı içerisinde kurduğumuz 16 imparatorluk ile 48 devlet gerçeği de İbn-i Haldun’un sözünü haklı çıkarıyor bir yerde.

İşte onun için de her 30 Ağustos bizlere “Her şeye rağmen YAŞAMAK” gerektiğini ikaz ediyor.

Ben burada, hem kendim köşe yazılarımda konu edindiğim hem de bir 26 Ağustostan itibaren medyanın yazılı ve görsel basınında konu çok yönlü işlendiği için 30 Ağustos konusuna nokta koymak istiyorum. Çünkü benim asıl sözünü etmek istediğim asıl konu yazıma da başlık edindiğim bir hikâye kitabı…

“Her Şeye Rağmen YAŞAMAK” Sevgili Ercan ÇALIŞKAN dostumuzun Post Yayınlarından çıkan 20 Ağustos 2022 tarihinde imzalayıp gönderdiği ikinci hikâye kitabı.

Birinci hikâye kitabı “KÜSKÜN GÖL” 2021’de yayınlanır yayınlanmaz büyük bir teveccüh görüp kısa sürede baskısı tükenince okurlarının ısrarlarıyla aradan geçen bir yıl içerisinde bu sefer de “Her Şeye Rağmen YAŞAMAK”ı yayınlayıverir sevgili Ercan ÇALIŞKAN yazarımız.

“Her şeye rağmen YAŞAMAK” deyince yazarımız, kitabına isim olarak seçtiği bu sözle hayatı çok yönlü yaşadığını, çok gözlem yaptığını ve bir anlamda da hayatı okuduğunu söyleyiveriyor bizlere zımnen.

Bunun böyle olduğunu da yazarın öz geçmişi söylüyor aslında bizlere:

Kütahya Simav doğumlu olan yazar, ilk ve orta öğrenimini Simav’da yapar. DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1979’da mezun olur. Bu arda DTCF yıllarında Divan Dergisini çıkarır, Kütahya Yurt Müdürlüğü ve Genel Müdürlüğü yapar. Çeşitli liselerde ve dersanelerde öğretmenlik yapar. Dersane ve özel okul kurar. 36 yıllık eğitim hizmetini 2016’da noktalar. Şu anda GÜNBOYU Gazetesinde günlük olarak köşe yazıları yazmayı sürdürmektedir.

Yazarın hikâye kitabını “Eşime ve Çocuklarıma” diye ithafı ondaki sevgiye dayalı güçlü aile bağlarını bize haber veren bir ithaftır.

Kitapta 144 sayfada yer alan 11 hikâyenin başlıkları şöyledir:

  1. BİR ÇİFT YEŞİL GÖZ
  2. SERADAKİ GİZEM
  3. AKŞAMIN ŞERRİ
  4. DERİN NEFES
  5. YA GEÇMEZSE
  6. ÜÇ, İKİ, BİR; MOTOR
  7. BİLADERLER
  8. ÇALIMLA BEL KIRMAK
  9. SAAT ON BİRDE
  10. İŞİN RENGİ
  11. BİR ÖMRE ÜÇ GÖÇ

Sevgili Ercan ÇALIŞKAN dostumuzun yazar kimliğinin DTCF yıllarında başlayışının tanıklarından birisi olmama rağmen onun hikâye anlatım dilindeki kıvraklığa hayran olduğumu ifade etmeliyim sözün burasında.

Türk hikâyeciliğinde biz Ömer Seyfettin’de ifadesini bulan ‘Olay Hikayeciliği’ ile Sait Faik’te temsil edilen ‘Durum Hikâyeciliği’ni biliriz. Sevgili Ercan ÇALIŞKAN’da bu iki yöntemin de kullanıldığını görüyoruz.

Onu hikâye yazıcılığı konusunda farklı/özgün kılan yanı ise sinema tekniğini uyguladığını görüyoruz. Bilirsiniz film gösterimlerinden önce seyirci fragman adı verilen merak unsurlarından oluşan bir gösterimle heyecanlandırılır ve filmi seyretmeye hazırlanır ya; işte sevgili Ercan Çalışkan da bu yöntemi uyguluyor: Her hikâyeye fragman tadında bir sunumla başlıyor. Sonra asıl konu anlatımına geçiyor. Yine hikâyede onu farklı kılan bir tekniği de bitirişlerde ortaya koyduğu beklenmeyen sonlandırmadır hikâyeleri.

Bunu öylesine başarılı yapıyor ki yazarımız, tıpkı polisiye romanlardaki çoklu şüpheliler üzerine dikkat çekilerek beklenmeyen birisi ile sonuçlandırmak misali sonlandırıyor hikâyelerini.

Eğitim ile sanat eserlerinin arasındaki en önemli fark olarak şu anlatılır: Eğitim eserleri olayların sonuçlarını, vb açıkça söyler. Halbuki sanat eserleri özellikle edebiyat ve tiyatro bunu yapmaz. Doğru-yanlış, iyi-kötü, eksik-fazla vb kavramları sergiler ancak ders çıkarmayı okura ya da seyirciye bırakır.

İşte sevgili Ercan ÇALIŞKAN’ın bütün hikâyelerinde de hayata dair dersler çıkarılabilir: Aşk, zamana saygı, kötü arkadaş ve kötü alışkanlıkların yol açabileceği olumsuzluklar, aile kavramına saygı, ahde vefâ, mahalle dayanışması, görevi ne olursa olsun devletine sadakat, hayatın getirdiği sürprizler ve mutlu son, herkesin başına gelebilecek spor yaralanmaları, internet kullanımı ve buna bağlı sorunlar, ihtilale hazırlık, Suriye’deki Bayır-Bucak Türkmenleri özelinden aktarılan göç olgusu.

Değerli okurlarım, hiç tanımadığımız bir insanla bile konuşulduğunda bir süre sonra “Hayatım roman!” der ya; ona misal gerçekten her insanın hayatı bir romandır. Roman da içinde çok sayıda hikâye olan, merak unsuru olan çoklu yapıya sahip bir türdür ya; her insanın başından neler geçtiğini ancak o kişiyle konuştuğumuzda anlayabiliriz.

Bir başka bakış açısıyla her insanın hayat akışı, bir ırmak akışına benzer. Nasıl ki her akar suyun farklı bir akış mecrası varsa, her insanın da farklı bir hayat mücadelesi vardır.

Bu gerçekten hareketle büyükler, “Her bacadan bir duman çıkar da tencerede ne kaynadığını Allah bilir!..” derlerdi…

Bu bağlamda, hayatta yaşananlar her ne olursa olsun; ne kadar çok sıkıntılar içinde olursak olalım sonuç itibariyle: “Her şeye rağmen YAŞAMAK” gibi bir görevimiz vardır insan olarak…

Sevgili Ercan ÇALIŞKAN dostumuz böylesine nitelikli ve çok yönlü hikâyeleri bizlerle buluşturduğu için kendisine teşekkür ediyor, nice nice yeni hikâye kitapları yayınlamasını diliyoruz.

GÜL/AYDIN… SEVGİYLE…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum