Aydınlı Yazar Cüneyt Öztürk İle Söyleşi

Aydınlı Yazar Cüneyt Öztürk İle Söyleşi

Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurucularından, milli kahraman Merhum Kenan Çoygun’un hayatını anlatan “Kod Adı Bozkurt” biyografik romanının Aydınlı yazarı Cüneyt Öztürk ile söyleştik.

“Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtların Dirilişi” büyük Türkçü, H. Nihal Atsız’ın unutulmayan 2 eseri. Ülkücü camia bu romanlar ile Kürşad’ı tanıdı, Sencer’i, Yamtar’ı tanıdı. Tanımakla kalmadı bu isimleri çocuklarına verdi.

Merhum Kenan Çoygun da aslında bir Kürşad. Milli kahraman Çoygun, kod adıyla Bozkurt, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurucularından. Akla hayale sığmayacak kahramanlıklar göstermiş ama kendinden bahsetmeyi sevmediği için geniş kitleler tarafından tanınmamış.

İşte bu millî kahramanımızı Aydınlı yazar Cüneyt Öztürk sizlere hatırlatıyor. Bu biyografik romanı yazabilmek için 4-6 yılı alan bir inceleme ve araştırma süreci geçirmiş ama sonunda biz okuyucularına “Kod Adı Bozkurt”u hediye etmiş.

Söz Cüneyt Öztürk’te…

KOD ADI BOZKURT İLK KİTABINIZ... ÖNCELİKLE HAYIRLI OLSUN. HEMEN KİTABIN ADINDAN BAŞLAYALIM. NEDEN KOD ADI: BOZKURT?

Romanın kahramanı Kenan Çoygun Kıbrıs’ta gizli bir görevle bulundu. Gerçek kimliğinden, mesleğinden, kariyerinden çocuklarından, herşeyden vaz geçerek gitmişti Kıbrıs’a. Nasıl Denktaş’ın kod adı Toros, Fazıl Küçük’ün kod adı Ağrı’ysa Kenan Çoygun’un kod adı da bozkurttu Kıbrıs’ta ve insanlar onu bozkurt olarak bildi. O yılların gerek Kıbrıs gerekse Türkiye gazetelerinde hep bozkurt olarak anıldı. Türkler Adanın %3’lük bölümüne kıstırıldıklarında bütün imkansızlıklar içinde o dar boğazlardan çıkaracak bir öndere ihtiyaçları vardı ve o yüzden Ergenekon destanındaki bozkurtu çağrıştıracak şekilde kendilerine rehberlik etmesi için ona bozkurt dediler. O Kod Adı: Bozkurt’tu.

PEKİ ROMAN YAZMA FİKRİ NERDEN ÇIKTI?

Birkaç yıl önce Ankara Ticaret Odası’nın düzenlediği etkinliğe davet aldığımda sadece eski bir askerin anılacağını düşünüyordum.

Ne yalan söyleyeyim aslında ilk defa o gece duydum Kenan Çoygun’u.

Muhtemelen katılımcıların büyük bölümü de benim gibi ilk defa duyuyordu ismini.

Anlatılanlar öylesine etkileyiciydi ki, Ümit Özdağ’la ertesi gün bir araya geldiğimizde mahcubiyetle karışık Kenan Çoygun’u konuştuk uzun uzun.

Ümit Özdağ tarihe yazılı kaynaklar bırakmanın öneminden söz etti. Sonra motivasyon seanslarına başladı. Bir araştırma yaparak Enstitü olarak yayınlayabileceğimizi ve bu çalışmanın benim kalemime yakışacağını anlattı.

Hemen hazırlıklara giriştim. Randevular aldım, milli kütüphanede gazete arşivlerini taramaya, o dönemlere ilişkin yazılmış kaynakları okumaya ve araştırmaya başladım.

Kıbrıs’a gidip başta rahmetli Denktaş olmak üzere, gazetecilerle, dönemin tanıklarıyla, TMT Derneğiyle görüşmeler yaptım.

Türkiye’de onunla birlikte çalışmış kişilerle röportajlar gerçekleştirdim.

Kenan Çoygun hakkında bilgilerim arttıkça doğru bir işe kalkıştığımı anlıyordum.

Okuma ve diğer araştırmalar da tamamlandığında sadece Kıbrıs kısmının 16 sayfalık bir araştırma olarak yayınlanmasına karar verdik.

O aşamada fikirlerini almak için kalemine güvendiğim iki ağabeyime çalışmamı gönderdim.

Bunlardan rahmetli Ömer Lütfi Mete tavsiyelerinin ardından “bundan çok iyi roman çıkar Cüneyt” diye beni başka bir alana yönlendirmeye çalıştı.

Araştırma büyük beğeni toplamıştı. Ancak bunu kitaba dönüştürmek, hele Ömer ağabeyin vasiyeti haline gelen roman şeklinde yazmak bambaşka bir uzmanlık ve sorumluluk işiydi.

Bir sabah klavyenin başına oturup niyet ettiğimde sonunun KOD ADI: BOZKURT romanına dönüşeceğini ön gördüğümü söyleyemem. Ama işte karşınızdayım.

PEKİ BİYOGRAFİK ROMAN YAZMANIN SORUMLULUĞUNU HİSSETTİNİZ Mİ?

Yaşamış bir kişiyi anlattığınızda okuyucudan önce onu gerçek hayatta tanıyanlara beğendirmek zorundasınız. Kendi adıma bu yüzden en rahatladığım an, Kenan Çoygun’un çocuklarından duyduğum “evet işte bu babamız olmuş” sözleriydi.

Ayrıca benim gibi titizliği abartırsanız ciddi zorluklar yaşıyorsunuz. Örneğin Bayraktar camisinin bombalandığı gece var. Orada hava durumunu anlatıyorum ve Uludağ’daki kar kalınlığının 2,5 metreye ulaştığını, Türkiye’de trenlerin yolda kaldığını, elektriklerin kesildiğini söylüyorum. Bunların hepsi 1963 yılının Ocak ayının son günlerindeki Türkiye’den manzaralardır. Yani o tarihteki gerçek hava şartlarını ve yaşananları bulabilmek için bile bir araştırma yapmak durumunda kaldım. Oysa güneşli bir havaydı desem bile okuyucu sorgulamayacaktı.

Ama başta söylediğim gibi hayali bir kahramanı özgürce yazmak yerine tarihi bir kişiliği anlatmanın sorumluluğunu almışken gereğini yerine getirmeliyim diye baktım hep.

Çünkü çıkış noktamız “kahramanlar tarih yazar ve tarih de kahramanları” şeklindeydi. Dolayısıyla tarih yazarken sorumlu davranmak gerekir.

ÇOYGUN AİLESİYLE İRTİBAT HÂLİNDE OLDUĞUNUZU ANLIYORUM SÖYLEDİKLERİNİZDEN. PEKİ ONLAR KİTAP FİKRİNİ NASIL KARŞILADILAR?

Açıkçası baştan şüpheyle yaklaştılar. Çünkü hiç tanımadıkları birisi babaları hakkında araştırma yapmak istiyordu ve amacını bilmiyorlardı. Ayrıca iyi niyetli bile olsa kötü bir kalemle babalarının anlatılmasını istemiyorlardı. Bunlar haklı sebepler şüphe duymak için.

Ayrıca unutulmamalı ki romanın kahramanı kendi yaşadığı süre içerisinde hatıralarını yazması, anlatması için yapılan bütün teklifleri geri çevirmiştir. Gazeteler sıraya girdiğinde hep olumsuz cevap vermiştir. Kıbrıs’lı bakan İsmet Kotak anılarınız tarihe ışık tutsun, arşiv için filme alalım dediğinde “mukavemetçi sırları ile ölür beni böyle anınız” diye cevap veren bir kişidir. Yani başarısız bir anlatım halinde babalarının ruhunu rencide edeceklerini, hatırasına saygısızlık yapacaklarını da düşünmüşlerdir doğal olarak.

Ancak süreç içerisinde sanırım önce samimiyetime inandı Çoygun ailesi. İyi niyetli, titiz bir araştırma yaptığımı gördüler.

ARAŞTIRMA YAPARKEN RAHMETLİ DENKTAŞ GİBİ ÖZEL İSİMLERLE DE GÖRÜŞTÜĞÜNÜZÜ SÖYLEDİNİZ. BAŞKA KİMLER VARDI GÖRÜŞTÜĞÜNÜZ?

Çok sayıda kişiyle görüştüm. Tabii ki rahmetli Denktaş görüşmesi hem bu kitap için hem de benim hayatımda ayrı bir yere sahip. Ayrıca Lefkoşa’da TMT Derneği Başkanı Yılmaz Bora ile yaptığım görüşme çok samimi bir havadaydı. Yine Kıbrıs’lı gazeteciler Sabahattin İsmail, Aydın Akkurt ilgilerini esirgemediler. Kenan Çoygun’la hem Kıbrıs’ta hem Siirt’te çalışan Altay Tokat, Siirt’teki emir subayı Yaşar Karagöz, Kıbrıs’ta birlikte çalıştığı Cumhur Evcil gibi emekli generaller de önemli bilgiler paylaşarak katkı verdiler.

ARŞİVLERE GİRDİM, ESKİ GAZETELERİ TARADIM DEDİNİZ. TÜM BU ARAŞTIRMA AŞAMANIZ NE KADAR SÜRDÜ? İLK ANDAN, ELİMİZDEKİ KİTABA KADAR GECEN SÜREYİ ÖĞRENMEK İSTİYORUZ ASLINDA.

Araştırmalarımı 16 sayfalık bir rapor olarak yayınlamam yaklaşık altı ay sürdü. Tarama, okuma ve röportajlar bu altı ay içerisinde gerçekleşti. Sonra uzunca bir süre romana dönüştürme gibi bir gündemim olmadı. Görevini yapmanın huzuru ve hazzıyla konuyu kapatmış gibiydim. Ancak unutulacağını sandığım bu araştırma üzerimde giderek artan bir baskıya dönüştü.

Size ilginç bir anımı anlatmak istiyorum konuyla ilgili. Bir gün telefonum çaldı. Tanımadığım bir kişi, emekli hakim olduğunu söyleyerek araştırmamı okuduğunu ve benimle bir akşam yemeğinde buluşmak istediğini söyledi. Zevkle bu davetini kabul ettim. Buluştuğumuzda elinde o 16 sayfa olarak yayınlanan araştırmam vardı. Bazı yerlerin altı çizilmişti. Bana ısrarla bunu bir kitaba dönüştürmem ve daha detaylı anlatmam gerektiğini söylüyordu. Ben de bakalım, inşallah gibi klasik sözlerle geçiştirdim.

Daha doğrusu geçiştirdiğimi sandım. Birkaç ay sonra yine aradı ne oldu kitap diye. Sonra yine, sonra yine…

Hatta çok ilginç bir olay daha yaşandı. Yine beni arayıp ne oldu kitaba başlayabildiniz mi diye sorduğunda, bahane olarak Ümit Özdağ’ı ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsünü gösterdim. Bu ara bir yoğunluğumuz var şeklinde bir takım cümleler ettim. İnanır mısınız ertesi gün Ümit Özdağ’dan randevu almış. Birkaç gün sonra çalan telefonu açtığımda Ümit bey biraz şakacı bir halde “Cüneyt sen üzerindeki Enstitü işlerini biraz erteleyip şu kitaba yoğunlaşsan iyi olacak. Yanımda bir beyefendi var ve kitabı benim yüzümden yazamadığını düşündüğü için gelmiş. Benden seni bir süre rahat bırakmamı istiyor.” Dedi.

İşte bu ve benzeri baskılar romanı yazmak için klavyenin başına oturmamda etken oldu.

Tabii ki şunu da söylemeliyim; Türkiye’nin içinden bulunduğu şartlar da önemli bir rol oynadı bu kitabı yazmamda. Örselenen, itibarı yerlere vurulmaya çalışılan kurumlar, yaşanan kavram kargaşaları, idollerini kaybeden gençliğin sanal kahramanlardan medet umar hale gelmesi gibi pek çok sebep de motivasyonuma katkı sağladı.

Sonuçta kitabın yazım aşaması da yaklaşık altı ay sürdü. Arada kitaba dönüştürmeye karar vermek için geçen zamanı ve yazımdan sonraki basım kısmını saymazsak araştırma ve yazım işinin bir yıllık bir süre içinde gerçekleştiğini söyleyebilirim.

BÖYLE BİR ROMANDA AŞK İLE KARŞILAŞMAK AÇIKÇASI BİZİ BİRAZ ŞAŞIRTTI. AŞKIN HER TÜRLÜSÜNE AYNI KİTAPTA YER VERMENİZ AKICILIĞI BİR HAYLİ ARTTIRMIŞ DİYEBİLİRİZ. BUNU ÖZELLİKLE Mİ YAPTINIZ?

Hadi biraz da aşk sosu katalım diye değil elbette. Yaşanmış olayları anlattığınızı iddia ediyorsanız, bu bir hayat diye sunuyorsanız o hayatı aşksız düşünebilir misiniz?

Kitapta diyorsunuz ki, Rum 24 saatte Türkleri Kıbrıs’tan söküp atmayı planlıyordu. Sayıca, silahça kıyaslanamayacak bir mücadele yaşandı. İyi, hoş, güzel, helal olsun… Peki bu insanlar birbiriyle kavga etti mi? Çekişme yaşandı mı? Korktu mu? Elbette. Çünkü bunlar insandı ve yaşadıkları gerçek bir hayattı. Peki hayat savaşmak, yemek, korkmak ile mi sınırlı? Ya aşk?

En azından ben hayatın tek bir boyutu olmadığını sadece savaşarak yaşanmayacağını insanın sadece cephede kalbinden vurulmayacağını düşünüyorum ve bunu az da olsa kitaba yansıtmaya çalıştığımı söyleyebilirim.

KİTABI OĞLUNUZA İTHAF ETTİNİZ. OĞLUNUZ NEZDİNDE TÜM YENİ NESLE... AMACINIZI KISACA ALABİLİR MİYİZ?

Oğluma şöyle seslenmiştim isterseniz aynen okuyayım.

Sevgili oğlum.

Kitabımı sana ithaf ettim.

Sana ve senin nesline…

Bütün kahramanlık stoklarımızı Cumhuriyet’ten önce kullandık sanmayasınız diye…

Kendinize bir örnek şahsiyet ararken bula bula fosforlu kedi gözleriyle masallar anlatanlara kanmayın diye…

Yükünüzün ağırlığını biliyorum ama gözünüzde büyümesin istedim.

Belki biraz da adını Mehmet İlteriş koyarak ben sardım sırtına bu yükü, o yüzden sana güç versin istedim KOD ADI BOZKURT.

KİTABINIZIN GİRİŞİNDE “SANILIR Kİ, CUMHURİYET DÖNEMİ İLE BİRLİKTE KAHRAMANLIK DEVRİ KAPANMIŞTIR. OYSA BU DOĞRU DEĞİLDİR VE TÜRK GENÇLİĞİNİN ÖRNEK ALMAK İÇİN SANAL KAHRAMANLARA İHTİYACI YOKTUR.” DİYORSUNUZ. VE SIK SIK “TARİHİ KAHRAMANLAR YAZAR VE TARİH DE KAHRAMANLARI” CÜMLESİNİ TEKRARLIYORSUNUZ. BUNLAR IŞIĞINDA YENİ KİTAPLAR, YENİ KAHRAMANLAR OLACAĞINI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?

Bunu istediğimi, gönlümden geçtiğini söyleyebiliriz. Ama bunun kararını daha ziyade okuyucu verecek.  Yazılmış en iyi belge roman bu diyemem ama ilgi gösterirlerse daha iyilerini yazmaya çalışacağım söz verebilirim. Bu bir siyasetçi de olabilir, bir sporcu da, bir işadamı da olabilir, bir bilim kadını da. Ama dediğim gibi herşey okuyucuyla aramda kurulacak uyuma bağlı.

PEKİ CÜNEYT ÖZTÜRK İMZALI BAŞKA TÜRLERDE ROMANLARLA KARŞILAŞABİLİR MİYİZ?

Elbette. Mümkün. Ben mizah dergilerini, müzik listelerini takip ederim. İlgi alanıma giren vizyondaki filmlerden aylık ortalama beş tanesini izlerim. Çok satan kitapları ıskalamamaya çalışırım. Yurt içi-yurt dışı gezmeyi çok severim. Kısacası popüler kültürün, güncelin, hayatın içinde birisiyim. Dolayısıyla farklı türlerde romanlarla okuyucunun karşısında çıkmam mümkün. Ancak buradaki kritik eşik az önce de söylediğim gibi okuyucunun talebidir.

YENİ KİTAPLAR İÇİN OKUYUCUNUN TALEBİNDEN SÖZ EDİYORSUNUZ SÜREKLİ AMA BU TALEBİ NASIL GÖSTERECEK OKUYUCU?

Satın alarak tabii ki. Kod Adı Bozkurt’u beğendilerse bir başkasının daha satın alması için önerecekler. Belli başlı bütün kitapçılarda bulunan kitabımızı isterlerse internet üzerinden de satın alabilecekler.http://www.idefix.com , http://www.kitapyurdu.com , http://www.dr.com.tr gibi bütün internet kitapçılarında olacak kitabımız zaten.

OKUYUCULARINIZA SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ SON CÜMLELERİNİZ VAR MI?

Daha önce söylediğim bir sözle bitireyim. Size en iyi biyografik romanı yazdığımı söyleyemem ancak ilgi gösterirseniz daha iyilerini yazmaya çalışacağıma söz verebilirim.

CÜNEYT ÖZTÜRK KİMDİR?

Aydın, Bozdoğan’lı bir ailenin ilk çocuğu olarak 1967 yılında dünyaya geldi. 
Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun olduktan sonra, çeşitli kuruluşlarda, müfettişlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. 

Farklı konularda çok sayıda makale, röportaj ve araştırması yayımlanan 
Cüneyt Öztürk’ün, General Kenan Çoygun’un şahsında bir dönemi anlattığı bu biyografik roman; tarihi gerçekler ışığında, önceki yıllarda hazırladığı araştırma esas alınarak yazıldı.

kod-adi-bozkurt.jpg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum