Bir yıldız daha kaydı

Bursa'da bir yıldız daha kaydı...!

Yüreklerimizde bir ışık söndü.

Bursa hüzünlü...

Analar ağlıyor....sevenler ağlıyor...

Bursa'nın gözü yaşlı...

Bursa, bugün bir yiğit evladını daha kaybetti.

Büyük bir çile ve dava adamı, bilge bir insan Metin Kaplan'i kaybetti....!

O' nun bütün sevenleri, dava arkadaşları, çile ve kader ortakları....

Sıra sıra saf tuttular Bursa Ulu Camide...

Helalleşmek ve son görevlerini yapmak için.

Dualarla, tekbirlerle, Fatihalarla ebedi istinatgâhına uğurladılar....

Bütün cemaat, kalabalık cenaze topluluğu, tabut omuzlarda tekbirler getirerek ağır adımlarla yürüyordu...

O'nu tanıyan ya da tanımayan, cami avlusunda herkes, meftaya hakkını helâl ederken, sanki ömrünü, gençliğini, çektiği zulüm ve çileleri, taş medreseleri, zindanları, bütün yaşadıklarını da tanıklık eder gibiydi.

İşte ;

Bu yaşanmışlıklara yakından tanıklık eden binlerce yaralı yürek;

Meşru, haklı, kutlu davaları uğrunda verilen şanlı mücadelenin, hiçte hak etmedikleri bir tabloyu içlerine sindirememenin haklı tezahürü içinde yitip giden bir ömür ve gençliğin aziz ve acı hatıralarıyla biraz öfkeli, biraz içleri buruk, vicdanlar yaralı bir şekilde yürüyorlardı.

Vicdanlarda sorgulanması gereken bu halimizle, gene vakur ve asıl duruşumuzla tarihin akışına not düşüyorlardı.

" ŞEHİTLER ÖLMEZ…

VATAN BÖLÜNMEZ..."

Diye, diye.

 O nesil...o kuşak ;

Şair, Üstad Necip Fazıl 'in  " Sakarya " şiirindeki

" Sakarya...Sakarya ...!

Ayağa kalk ! Sakarya " dediği şuur, iman, aşkı, sevdayı iliklerine kadar yaşamanın bir bir bedelini ödediler.

Gençlikleriyle ödediler...

Mahpushane zindanlarda çektikleriyle ödediler...

Sağlık ve bedenleriyle ödediler...

İş, as, meslek gelecek dertlerine ödediler...

Hem de, vatan, millet Sakarya demeden ödediler....

Salonlarda, televizyon kanallarında tatlı su milliyetçiliği yapmadan ödediler...

Paraya, mala mülke, makama tapmadan, kırmızı plakaların esiri olmadan ödediler....

Bir helikopter kazasında şehit olan, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu gibi...

Dimdik durdular...

Dosdoğru yaşadılar...

Hep vatan dediler, bayrak dediler...

Türkiye dediler...

Türklük ve İslamiyet dediler....

Hak ve hakikati konuştular....

Tıpkı, çok okuyan ve kitaplar yazan Metin Kaplan ağabey gibi....  

Bu çileli gençlik neler ödemedi ki ;

İmamoğluları.... Ön Kuzular....

Koca Bekirler....

Recep Ekiciler,

Mehmet Kutucu Reisler....

Ne yiğitler...?

Nice aslan gibi, pırıl pırıl gençler....!

Ne kabiliyetler, kayboldu gitti....

Dün feysbukta Metin Kaplan ağabeyin vefatı ile ilgili bir yazı yazmıştım.

Bugün de, feysbukta, rahmetli Mehmet Kutucu, rahmetli Metin Kaplan ve Efendi Barutcu ağabeyimiz üçlüsünün fotoğrafını görünce burnumun direği sızladı...

İçim cız etti...

Sanki kanıma bir sıcaklık geldi...

Bu fotoğraf, beni 45-46 yıl ötesine götürdü...

Gençlik yıllarım...

Yaşım 20 civarı, Bursa Eğitim Enstitüsünde okuduğum yıllar...

Hiç unutmuyorum Bursa'dan dokuz otobüs, 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma törenlerine katılmıştık.

Bölük bölük, takım takım dizilmiş bizler...

Çok büyük bir disiplin ve huşu içinde resmigeçit töreninde uygun adımlarla yürüyüşler...

En başta başkomutan gibi Efendi Barutçu, Metin Kaplan ve Mehmet Kutucu...

Hep bir ağızdan söylenen marşlar, yeri göğü inletiyordu...

O günkü gurur ve heyecanımızı, vatan sevdamızı, o atmosferi görmek, yaşamak lazımdı...

O mübarek topraklarda, o şehitler diyarı Çanakkale'de!

Yıllar geçmesine rağmen Metin Kaplan ağabeyimizle sevgi ve muhabbetimiz hiç eksilmedi...

En son bu yaz, telefonla görüşmüştük....Uzun uzun telefon sohbetinden çok mutlu olmuştum.

Hatta, bana  ; "Ali kardeş Aydın 24 ' teki yazılarını okuyorum. Ve çok ta beğeniyorum, ne de iyi ediyorsun ." diyerek moral motivasyonla okuyup yazmaya teşvik ediyordu.

Arkasından da bir teklifte bulundu.

" Ali kardeş, malûm benim rahatsızlıklarım var. Şeker iyice gözlerime vurmaya başladı. Okumada güçlük çekiyorum. Bu nedenle yazı yazmam zorlaşıyor. Sen, benim yazı yazdığım dergide yazsan nasıl olur" dedi.

Ben de ; benim için büyük şeref, teklifiniz için çok teşekkür ederim.Bu işin liyakat ve sorumluluğu var ağabey dedim.

Bursa'ya geldiğimde görüşürüz dedik.

Başka bir daha görüşmek nasip değilmiş.

İşte, hak bildiği yüce, kutlu davası uğrunda mücadelelerle geçen çileli ve şerefli bir ömür....

Son iki üç aydır artan hastalıklar nedeniyle vücudu iyice yorgun düşmüştü....

Yaşadıkları....sağlık problemleri kaya gibi sağlam adamı eritti.

Rabbim, O'nu bizlerden aldı.

En başta muhterem eşi doktor Ayşe Hanımefendi ile iki evladına ve kardeşinden de öte, can yoldaşı, çile ve kader arkadaşı Efendi Barutcu ağabeyime baş sağlığı diliyorum.

Bütün Ülkücü camianın ve tüm sevenlerinin başı sağolsun.

Yazımı, gençlik yıllarından kalan " LEKE " adlı bir şiirden bir dörtlükle bitiriyorum.

Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,

Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.

Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,

Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.

İşte;

Mütefekkir, yazar, dava adamı Metin Kaplan, inandığı değerler uğrunda adam gibi yaşadı....

Adam gibi öldü...!

Rahmetle anıyorum.

Mekânı cennet olsun.

Ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum