Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Bu yakışık almadı Binali Yıldırım Bey!

Sizi siyasi hayata atılışınızdan bu yana az çok takip ettim. Ulaştırma Bakanlığınız döneminde büyük projelere attığınız imzalar, icraatlarınız ve özellikle de rakip siyasi partilerle herhangi bir tartışmaya girmeyip kurmuş olduğunuz medeni ilişkilerinizi doğrusu hep takdir etmişimdir.

Hâlen de hızlı trene her binişimde, Marmaray’dan her geçişimde, Osmangazi Köprüsü ve bazı bölünmüş yollardan, Elmadağ rampalarından her geçişimde işçisinden mühendisine, Genel Müdüründen Bakanına, kararı veren siyasi iradeye her Türk vatandaşı gibi bendeniz de dua etmişimdir.

Gerçi en büyük övünç kaynağınız Ankara- Eskişehir- İstanbul YHT ve Marmaray projeleri ve buna dair kredi anlaşmaları MHP’nin hükûmet ortağı olduğu ve Ulaştırma Bakanlığı’nı MHP’den Prof. Dr. Enis Öksüz Bey’in yürüttüğü dönemde hazırlanmış ve imzalanmıştı.

Enis Hoca’nın Türk Telekom’u yabancı tekellere peşkeş çekmeme konusundaki vatansever direnişi ve uluslararası sermayenin temsilcisi Kemal Derviş’in ısrarıyla Dr. Devlet Bahçeli tarafından azledilmesinden sonra, yerine yine MHP’den Oktay Vural Ulaştırma Bakanı olarak atanmış ama hükûmetteki Bakan arkadaşlar birbirinin kuyusunu kazmaktan “Hızlı Tren” projesinin ilk kazmasını vurmaya fırsat bulamamışlardı. Bu projeyi hayata geçirmek size nasip olmuştu.

Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevine gelmenizden sonra ise sizi de ustanızın izinde yürürken; onun kötü bir taklitçisi olarak görür olduk. Eski uzlaşmacı, medeni tavrınızın yerini nizacı, kavgacı, itham edici ve ayrıştırıcı bir üsluba terk ettiğinizi de üzülerek müşahede ettik. Buraya kadar sergilediğiniz tavırlarınız ve siyasi üslubunuz “tasvip etmesek de” kendi şahsi tercihinizdir; saygı duyarız.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığınız ve ikinci adaylığınız dönemindeki çalışmalar esnasında izlediğiniz yol, takındığınız tavır, çoğu zaman sözün şehvetine kapılarak bölücüleri cesaretlendiren açıklamalarınız doğrusu bizi hayrete düşürmüştür. Sanki o her zamanki kendiyle barışık Binali Yıldırım gitmiş; yerine kendisine yeni memleketler ve yeni etnik kimlikler, aidiyetler arayan bir Binali Yıldırım gelmiş.

 Doğrusu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kimin kazanacağından ziyade bu tavırlarınız her Türk evladı gibi bizim de yüreğimizi yaralamaktadır. Oysaki; 2012 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı’nın Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve okullarda okutulan andımızla ilgili sarf ettiği yakışıksız sözler üzerine Kanal 24’te Hakan Çelik’in hazırlayıp sunduğu “Hafta Sonu Moderatörü” programına konuk olarak katıldığınızda şöyle demiştiniz:

 “Bizim kuşak İstiklal Savaşı'nı yaşamadı. Yani bu ülkenin, bağımsızlığımızın bedelinin ne olduğunu sadece tarih kitaplarından okuyoruz. Tıpkı Kuzey Kıbrıs'taki gençlerin Kıbrıs Harekatı'nın Kıbrıslılar için ne anlama geldiğini bilmediği gibi. Çok büyük bir bedel ödedi bu millet. Büyük bir imparatorluktan nihayet 780 bin kilometrekare Anadolu toprakları bizim yurdumuz oldu. Hiçbir zaman hiç kimsenin esaretine girmeyen iki ulustan biridir Türkler. Birisi İngilizler, biri Türkler. Türklerin bir farkı var. Kimseyi de esareti altına almamıştır. İngilizler öyle değil. Dünyada kimseyi esaret altına almayan ve esaret altına girmeyen tek ulus; Türklerdir. Türklüğümüzle övünmeliyiz, gurur duymalıyız. Ülke ve millet aidiyeti devam etmelidir. Bunu gençlerimize aşılamalıyız. Ben böyle görüyorum, bunlar anlamsız tartışmalar.’’

2012 yılının Şubat ayında sizin bu açıklamalarınızın akabinde şahsınıza yazdığım ve milli meselelerimize göstermiş olduğunuz ilgiden doğan memnuniyetimizi ifade ettiğimiz mektubumun son sözleri şöyleydi:

“İcap ettiği zaman, şu fani cihanda her şeyden aziz olan canlarını feda etmeye hazır olanlar ancak, milletine ve toprağına herhangi bir şekilde aidiyet hissi taşıyanlardır. Milletinin ve toprağının kıymetini bilenler, aynı zamanda insanın kıymetini bilir ve insanlığa hizmet için her vazifeye talip olurlar. Bu hissiyat da ancak, deruni bir medeniyet tasavvuru ve muhayyilesinin meyvesidir. Söz konusu münakaşanın, vatan sevgisiyle çarpan yüreğinizde, “Türklüğümüzle övünmemiz ve gurur duymamız gerektiği” şeklinde bir aks-i sada bulması, kafası karışıklara layıkı veçhiyle bir cevap olmuştur.

Zat-ı alinize müteşekkirim.

Son asrın büyük hukuk alimi Ahmed Cevdet Paşa, Mecelle isimli şaheserinde; “Beka, iptidadan ezherdir.” (Gelecek, geçmişten parlak olacaktır) ifadesini kaydetmiştir. İftihar kaynağımız bu büyük şahsiyetin kadim ve daimi hükmüne aynen iştirak ediyorum: İnşallah, Türklüğün geleceği aydınlık olacaktır.

Kalbi selam ve saygılarımla.”

Ayrıca bendeniz 2010 yılında Türk Ocakları Genel Merkezi’nde genel başkan yardımcılığı görevim esnasında beraberimde ocaktan bir heyetle şahsınızı ziyarete geldiğimizde oturur oturmaz bize ilk sözünüz “Türk Ocakları, Türkçeye sahip çıkmalıdır, Türk dili gittikçe bozuluyor.” olmuştu.

Şimdi ise maşallah -hangi lehçesi bilmiyorum ama- Kürtçeyi sökmeye çalışıyorsunuz. Belediyenin imkanlarıyla Kürtçe kursları açma vaadinde bulunuyorsunuz, “Kürtlüğünüzle iftihar ediniz.” diyorsunuz. Sokaktaki herhangi bir vatandaşın Kürtçe konuşmasından siyasi bir dayatma gütmediği sürece rahatsızlık duymayız. İsteyen Kürtlüğüyle, isteyen Almanlığıyla, isteyen Rusluğuyla övünebilir. Ama; bu kamuda resmi dilin Türkçe olduğu gerçeğini asla unutturmamalıdır. Hele de sizin gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin TBMM başkanlığı dahil her kademesinde önemli görevler almış insanların bölücüleri ve bölücülüğü cesaretlendirecek bu gibi beyanlardan ısrarla kaçınması icap etmez mi? Size yönelmesi şüpheli bölücülerin üç beş oyu buna değer mi?

Asla unutulmaması gereken diğer bir husus şudur ki:  Bu devlet Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu devleti Türk milleti kurmuştur. Bu topraklar üzerinde tek Türk kalsa bile bütün Asya coğrafyasında tek Türk kalsa bile bu topraklarının tapusu Türk milletine aittir ve ebediyen bu sıfatıyla yaşamaya devam edecektir. Türk olmak ve Türklüğüyle övünmek de bir şeref meselesidir ama ne yazık ki Allah bunu herkese nasip etmiyor.

Siz hangi sıfatla birtakım insanlara “Kürtlüğünüzle övünmelisiniz.” diyorsunuz?  Bu görevi kimden aldınız? sizin tabirinizle “Erzincan’ın Refahiye ilçesinin Kayı köyünden- Refahiye’ye Ağrı Eleşkirt’ten göç ettiğinizi biliyorduk ama oraya da Urfa’dan göç etiğinizi sizin ağzınızdan yeni muttali olduk.- Topal Dursun’un oğlu Binali Yıldırım” a  Türk milleti etnik aidiyetine bakmaksızın  her faniye nasip olmayan milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, TBMM başkanlığı vermiş,  bu milletin ekmeği bu kadar mı tuzsuzdur ki üç beş oy uğuruna bölücü niyetleri cesaretlendirecek bu talihsiz beyanlarda bulunuyorsunuz. Türk milletinin birliği, Türk vatanının bütünlüğü böylesine dinamitlendikten sonra İBB Başkanlığını kazansanız ne olur, kazanmasanız ne olur?

(Devam edeceğiz. Yarın: Şeca’at arzzederken merd-i kıpti şırkatin söylermiş. “Açılım süreci” bugün övünülecek bir hadise mi yoksa hiç ağıza alınmayacak bir rezalet mi ? )

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.