Dinyeper ve Fırat’ın doğusu!

BOP kapsamında İhvan hareketinin Suriye’ye monte edilmesi, Esad’ın yönetimden uzaklaştırılması ve Suriye’nin üçe bölünmesi projesinin üzerinden 11 yıl geçti.

Bu yıkımın amacı, İsrail’in güvenliğinin kalıcı olarak sağlanması içindir.

Siparişi verenler kimlerdi?

ABD, İngiltere ve AB.

Bu projenin sloganı neydi?

“Stratejik derinlik ve Emevî Camisinde namaz kılmak!”

Karar mekanizmasının başında Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu bulunmaktaydı.

Bugün gelinen nokta itibariyle;

Suriye’ye İhvan gelemedi, Esad ayakta kalmayı başardı ancak ağır hasar gördü. Fırat’ın doğusunda Amerikalılar; petrol ve hububat hırsızlığı yaparken, PKK/YPG özerk bölgesi yaratmak için var güçleriyle çalışıyorlar.

Stratejik Derinliğin müellifi Sayın Davutoğlu da ana gövdeden ayrılarak partisini kurdu ve siyasetin derinliklerinde yeni rotalar oluşturmak için çalışırken, Suriye ile ilgili açıklama yapmaktan kaçınıyor.

Sayın Gül, siyaset dışı kalmış gibi görünse de öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Onun da Suriye ile ilgili mutlaka bir görüşü vardır ama suskunluğu tercih ediyor.

Sayın Erdoğan ise yaşamakta olduğu stratejik yalnızlık ile yeni dengeler oluşturmaya çalışırken, Suriye politikasından en az hasarla çıkmak için işin toparlanması yönünde adımlar atıyor.

Ukrayna-Rusya savaşına kadar Esad’ın, Erdoğan’ın seçim kazanmasına yönelik dolgu malzemesi olmak istemeyeceğine dair değerlendirmelerde bulunmuştum. Savaşla birlikte durum değişti. Türkiye-Rusya ilişkileri tarihinin en iyi dönemini yaşıyor. Putin, Erdoğan’dan vazgeçecekmiş gibi görünmüyor ve Haziran 2023’de yapılacak seçimlerde Erdoğan’ın kazanmasını istiyor. Esad’ın, “Erdoğan ile görüşmeyeceğim” açıklamalarını gerçekçi bulmuyorum. Putin mümkün olan en kısa sürede bu zirveye ev sahipliği yapacaktır.

2011’de başlatılan Suriye’deki yıkım projesinin yanlış olduğuna yönelik en az on yazı kaleme almışımdır. Suriye’nin bütünlüğü Türkiye’nin bütünlüğünün garantisidir mottosunu her yazımda dile getirmiştim. Aradan geçen 11 yıl bunu doğrulamış ve kendi elimizle yaratmış olduğumuz Fırat’ın Doğusundaki Kürt Devletçiği yapısı ile mücadele eder hale geldik ve bu uğurda beş yüz vatan evladını toprağa verdik.

Kendi elimizle yarattığımız ABD destekli Bumerang, bizi de vuruyor ve şimdi buradan sıyrılmanın yollarını arıyoruz.

Ararken de bedel ödüyoruz.

İstiklal Caddesi saldırısından sonra başlattığımız Fırat’ın Doğusuna yönelik operasyonlar devam ederken, uluslararası toplum karşımıza dikildi.

Astana formatındaki Suriye konulu yüksek düzeyli toplantıların on dokuzuncusu 22-23 Kasım 2022 tarihlerinde Astana’da düzenlenmiştir.

Toplantıda Fırat’ın Doğusuna yönelik Pençe-Kılıç harekatımız hakkında muhataplarımıza bilgi verilmiş ve terörle mücadeledeki kararlılığımız vurgulanmıştır.

Muhataplarımızdan kastedilen Rusya ve İran’dır.

Toplantıda siyasi süreç, Anayasa Komitesi’nin faaliyetleri, sahadaki durum, sığınmacıların geri dönüşü ve insani konular ele alınmıştır. Toplantı sonunda Ortak Bildiri yayınlanmıştır.

Türkiye, Rusya ve İran heyetlerinin yaptıkları ortak açıklamanın 5. Maddesi'nde aynen şu hususa değiniliyor:

“Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumu değerlendirdik ve bu bölgede kalıcı güvenlik ve istikrarın sağlanmasının ancak Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde mümkün olabileceği konusunda mutabık kaldık. Terörle mücadele iddiası altında özyönetime yönelik yasadışı girişimler de dâhil olmak üzere sahada yeni gerçeklikler, oldu bittiler yaratmaya yönelik tüm girişimleri reddettik. Suriye'nin birliğini zayıflatmayı ve komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit etmeyi amaçlayan, sınır ötesi saldırılar ve sızmalar da dâhil olmak üzere, Trans-Fırat bölgesindeki ayrılıkçı planlara karşı koyma kararlılığımızı bir kez daha teyit ettik.”

Bildirideki en önemli vurgunun, Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılmış olmasıdır.

Bu ifadeler daha önceki Astana ortak açıklamalarında da aynen yer almaktaydı. Net olarak belirtilmese de “ayrılıkçı planlar” ifadesiyle ABD ile iş birliği sürecindeki PKK/YPG terör örgütlerinin kastedildiğini hatırlatalım.

Türkiye ve Suriye arasındaki müzakerelerin Adana Mutabakatı uyarınca hem Ankara hem de Şam açısından terör örgütü olarak tanımlanan PKK/YPG ile mücadelede ilerleme kaydedildiği anlaşılıyor. Zira, taraflar arasındaki tek ortak anlayış sadece bu konu, şimdilik…

Dolayısıyla, bu noktada, TSK’nin son operasyonlarından sonra Şam’dan herhangi bir tepki gelmemiş olması da oldukça dikkat çekici.

TSK’nin operasyonlarından sonra Karkamış’a yönelik saldırı ile can kayıplarının ve yaralıların olması, özellikle Kobani kaynaklı olduğu düşünülen saldırı ile kamuoyunda ortaya çıkan hassasiyet ve muhalefet partilerinin gösterdikleri tepkilerden de anlaşıldığı üzere, toplumda PKK/YPG saldırılarına karşı giderek artan bir nefret ve tepki olduğunu görüyoruz.

İşte tüm bu gelişmeleri, seçim arifesindeki Türkiye’de tartışırken, bu konunun siyaset üstü bir konu olduğundan hareketle, siyasete alet edilmemesi gerektiğine yönelik muhalefet liderlerinin açıklamalarına da şahit olduk.

Türkiye’nin hatalı Suriye politikası nedeniyle, bugün önümüze gelen terör sorunlarını tartışırken elbette ki büyük resmi görmemiz gereklidir.

Küresel güçler ve onların organizasyonundaki mobil teröristler ile bölgesel güçler ve onların kol kanat gerdiği mahalli örgütlerin varlığı inkâr edilemez.

PKK/YPG’yi tanıyoruz.

Onların dışında kalan İdlib kaynaklı cihatçı örgütlerin yakın gelecekteki yaratacağı potansiyel tehdidi şimdiden görmemiz gerekiyor.

İdlip sorunu çözüldüğünde buradaki cihatçılar ne olacak?

Yeni çoban kim olacak?

Eğer Batının kontrolüne geçerlerse vay halimize.

İnsan, İstanbul’daki örgüt evlerinin sayısını merak ediyor!

Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin terörle mücadelesini, cihatçılar ile PKK/YPG arasında ayrım yaparak mı yoksa hepsi içinde olan bir şekilde birleştirerek mi sürdüreceğiyle ilgilidir.

Karkamış saldırıların hangi bölgeden ve kimler tarafından gerçekleştirildiğinden ne kadar eminiz? PKK/YPG kontrolündeki bölgelerde, Suriye sınırının diğer tarafında sınırlı sayıda da olsa Rus askeri polisi ve Esad güçlerinin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu bölgelerden yapılan saldırılarda, teknik olarak ABD, Rusya ve Suriye’nin sorumlu tutulabilmesi olasılığı da var.

Suriye’de uluslararasılaştırdığımız terör sorunu ile mücadele ederken, bölgedeki çok aktörlü gelişmeleri iyi okumalıyız. Sorunun Türkiye’ye ithal edilme riski bulunmaktadır.

TSK’nin Suriye’deki terör hedeflerine yönelik operasyonları sonrasında kaydedilen gelişmeler, çok yönlü analiz yapılmasını zorunlu kılıyor.

ABD, Ukrayna’da Kırım’dan sonra Dinyeper Nehrinin Doğusundaki toprakları Rusya’ya bırakmış görünüyor. Fırat’ın Doğusunun özerkliği karşılığında anlaşmış olabilirler mi?

Geçmişte Yalta, Malta olmuştu. Şimdi de Rakka olur mu diye korkum var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum