Gıda terörü

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ya da geri kalmışlığının ölçütü o ülkelerdeki yaşayan insanların ölüm şekil ve nedenlerine bakılarak anlaşılır.

Haber kanallarındaki her haber bültenlerinde ölüm haberi duymadığımız hiç bir Allah günü neredeyse yok.

Trafik kazaları, aile içi şiddet, cinnet hallerine dayalı ölüm hadiselerinin yanısıra ve daha nice ölüm nedenleri ile her zaman ve her an karşılaşmamız mümkün.

Terör sadece Kalaşnikof ile yapılmayıp başka eylem ve davranış biçiminde kullanılan aparatlarla yapılması fevkalade mümkündür.

Bunlardan birisini de aldığımız ve tükettiğimiz besinler vasıtasıyla yaşıyoruz.

İnat ve ısrarlar geri kalmışlığın ötesinde geri gitmesi için çaba harcanan ülkeler de bırakın insan onur ve hasiyetini, insan yaşamının bile hiç mi hiç bir anlamı yoktur. Çünkü o ülkelerde sistemsel olarak eğitim sistemi yozlaştırılarak gereğinden çok cahil yetiştirilir. Aynı oranda da fakir ve sefil kitleler oluşturulur.

Hele bir de o ülkenin pratiğinde iktisadi sistem, rantsal kazanım devşirmek ve sınırsız para kazanmaya odaklanmış, bunun içinde her yol ve usulün mubah sayıldığı "Din soslu vahşi kapitalizm" uygulanıyorsa...

Kapitalist sistemde özel mülkiyet tutkusundan söz etmeye gerek yok sanırım.

İnsani değerlerin, insanların mutlu olmasının tek kriteri insanların daha çok kazanma hırsı, tamahı yani aç gözlülüğüdür.

Silahlı terör kadar tehlikeli ve belki de ondan daha büyük tahribat yapan ve can kaybına neden olan terör şekli de 'Gıda Terörüdür'.

Son günlerde Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıda ürünlerinde hile yapan, terör estiren firma ve şahsiyetleri ifşa etse de ciddi ve yeterli adım atılamadığı gibi caydırıcı müeyyideler uygulanmıyor.

Gıda ürünlerinin yaşayabilmemiz için en elzem ve önemli yeri almasıyla kalmayıp gerekliliği tartışama götürmez.

Temiz ve güvenilir gıda tüketemeyen bir canlının sağlık sorunları yaşayacağı muhakkaktır.

Dünyaya egemen olan emperyalist güçler ne yazık ki insanlığın sağlıklı gıdalar tüketmemesi için var güçleri ile savaşıyor, küresel olarak.

Neredeyse dünyanın yarıdan çok nüfusunun büyük bir kesimi açlıkla baş başa iken geri kalan kesim de temiz, sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmaya çalışmaktadır. Gelişmiş ülkeler dışında güvenli gıdaya ulaşabilmenin imkânı neredeyse kalmamıştır.

Küresel egemen güçler daha çok para kazanmak için önce sağlıksız ve genetiği bozulmuş ürünleri piyasaya sürerek bunları insanların tüketmesini sağlıyor.

Ardından da bu ürünleri tüketerek hasta olan insanlara hastanelerde yine kendi ürettikleri kimyevi ilaçları satarak türlü yöntemlerle insanlığı ve insan yaşamını sömürmektedir.

Bu istikamette egemen güçler ilk önce gıdaların genetiği ile oynadılar.

Özellikle en temel besin maddesi olan ekmeğin hammaddesi olan unun yapıldığı buğdayın genetiğini değiştirdiler. Zira buğdayın girmediği gıda ürünü neredeyse yok.

Akabinde de yine önemli bir besin maddesi olan ve her alanda kullandığımız şekerin kimyasını bozdular. Şeker pancarından şeker üretimine kota koydular ve bunun yerine Nişasta Bazlı Şeker ya da kısa adıyla NBŞ üretimini teşvik edip yaygınlaştırdılar.

Son zamanlarda şeker yerine glikoz şurubu kullanılır oldu. GDO’su değiştirilen buğday da, glikoz da insan sağlığı için çok tehlikelidir.

Bu iki ürün adeta gıda terörünün en önemli iki silahıdır.

Her türlü gıdamızı dışarıdan temin etmenin daha uygun olduğu anlayışını taşıyan yöneticilerimiz hala tehlikenin farkında değildir.

Yıllar öncesi bizler ilkokulda okurken 'Ürettiği ile yetinen Dünyanın yedi ülkesinden biri' olduğumuz öğretilmişti bize...

Yani, kendimize yetecek gıdaları kendimiz üretiyor ve ne yediğimizi biliyorduk.

Bugün maalesef hem tükettiğimiz gıdaların büyük çoğunluğunu kendimiz üretmiyoruz, hem de sağlıklı olup olmadığına dikkat etmiyoruz. Bundan dolayı da insanımızın büyük çoğunluğu hayatının yarısını neredeyse hastane köşelerinde geçiriyor. Ülke olarak tarım ve hayvancılık alanında yeterli yatırımları zamanında yapmadığımız ve bu konuda hala eksik hareket ettiğimiz için birçok gıda ürününü dışarıdan almak zorunda kalıyoruz.

Topraklarımızı kendi yerli tohumlarımız ile beslemediğimiz için, ithal tohumları da büyütebilmek için kullandığımız ve hala kullanmaya devam ettiğimiz içeriği tamamen zehir olan tarım ilaçları ve kimyevi gübreler ile topraklarımız çoraklaştı ve verimsizleşti.

Bundan sonra toprağımızı ekmek istesek bile yakıt, ekipman, ilaç ve gübre gibi girdilerin dışarıdan dolarla alınması sebebiyle ekemiyoruz, ekemeyeceğiz.

Yıllardır yanlış uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları ve verimli tarım topraklarının (betonlaştırılarak) kısıtlanması neticesi yerli ürün üretemiyoruz.

Sağlıklı gıdaya ulaşmada güçlük yaşıyoruz.

Ülkedeki iş adamlarımızdaki hırs, tamah, aç gözlülük ile çok para kazanma sevdası bizleri gıda güvenliğini hiçe saymaya sevk etti. Yapısı ile oynanmayan, içine hile katılmayan ürün neredeyse kalmadı desek yeridir. Fakir ve cahil bir birey bırakın sağlıklı, güvenilir, organik gıda ile beslenmeyi, fizikken mideyi doldurabiliyorsa şükrediyor, çünkü ona öyle yapması telkin ediliyor.

Hâlbuki bizim kültürümüz dürüst olmayı, yaptığımız işi temiz yapmayı öngörür.

Para kazanma hırsı, kazanabilmek için her türlü yolu, yöntemi mubah gören esnaf kesiminde gıda terörüne dâhili inkar edilemez. Televizyon kanallarında neredeyse tüm haber bültenlerinde gördüğümüz görüntüler midemizi bulandırıp bizleri adeta tiksindiriyor.

En güvendiğimiz insanlar bile ürettikleri ve satışa sundukları ürünlere hile karıştırmakta bir sakınca ve çekince görmemeye başladılar.

Soya yağı ile yapılmış kaşar peyniri, İçeriği kanatlı eti ve sakatat ile doldurulup sarımsak ve baharatla tatlandıran sucukların etiketinde "%100 Dana Etinden Üretilmiştir" yazması, bozulmuş tavuk etlerinin çamaşır suyu (sodyum hipoklorit) ile yıkanıp müşteriye satılması…

Yurt dışına ihraç ettiğimiz halde gümrük kapılarında üzerinde zirai ilaç (pestisit) kalıntısı var diye ülkemize geri çevrilen ürünlerin yerli pazar yerlerinde satışa sunulmadığı ne malum...

Hatta sizi bilmiyorum ama ben, orta ölçekte ticari tarımsal üretim yapan, satacağı üründe bol miktarda kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanımında bir sakınca görmeyen ama kendi ailesel ve bireysel tüketimi için hayvan gübresi kullanan, kimyasal ilaç kullanmayarak organik ürün elde ettiğini ve tükettiğini anlatan, bununla da övünen müstahsiller tanıyorum.

Önce şunu belirtelim ki, bu hadis rivayeti Kütüb-ü Sitte ve diğer meşhur hadis kaynaklarında yer almadığı halde çıkarına düşkün, tüketicileri kazıklamayı düşünen şahsiyetlerce sonrada uydurulduğu ve rivayet olarak yaygınlaşan;

"Ticaret yapın, çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir" anlamına gelen bir hadise sığınarak gerekçelendirilmektedir.

Yukarıda bahsettik ya, İktisadi yaşamımızda uygulanan vahşi kapitalist sistemin üzerine birde din sosu varsa bu gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız vaka-i adiyedir.

TBBM kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ve komisyonun İmralı Kosterine seçtiği Heyetin gıda terörü için de gerekli hassasiyeti göstermesi beklentilerimiz arasında…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum