Mürşit Canbeldek

Mürşit Canbeldek

Kendimizle Yüzleşmek

Kişi eksiğini bilmek gibi irfan olmaz demiş atalarımız. Bundan yüzlerce yıl, belki de bin yıl önce anlayış keskinliğimizin gücünü göstermesi açısından çok önemli bir söz.. Eksiğini bilen haddini bilen kişidir. Ehlî olmadığı konuda konuşmayan ve boş konuşan kişilere de itibar etmeyen atalarımız sadece bu yüzden yani işi bilene bıraktığından başarılı toplumlar vücuda getirmiştir.

Sözcükleri yerli yerinde kullanmak ve nefes telef etmemek ekonomik hayatı anlamanın ilk adımıdır. İsraf lafta başlar zillette son bulur. Zillet nedir? Bir insan için onurunu, inandırıcılığını güvenilir olma özelliğini kaybetmek hayatını kaybetmekten çok daha büyük bir kayıptır. Yalan ile içli dışlı hale gelmek ve yalanın her türlüsünü gündelik hayatının ayrılmaz parçaları imiş gibi görmek zillete çeyrek var demektir.

1453 kartalları adıyla ortaya çıkan gurup da yalan-desise-dolap dalavereye olan duyduğumuz yakınlığın belki son tezahürüdür. Yalancıya gereken cevabı vermemek ve onu acilen susturmamak büyük bir kabahatmiş. Bu kabahatin toplumsal hayatta açacağı yaraları hesap edememek, iyi niyetli suskunlukla müdaraya kaçmak; korkunç bir toptan hesaba müstahak olmayı getiriyor galiba… Çünkü “Ben sizi bölüp parçalayacağım, küçük lokmalar haline getirip Büyük İsrail sofrasına atacağım” dediği halde Bu ihanet planını Osmanlı’nın Dirilişi gibi gösteren hainlere iltifat ediyor, onları alkışlıyoruz.

Bir sabah toptan hesap meydanında Yahudi-Amerikan çizmelerinin burnumuzu dürterek uyan ey ahmak Türk hesap vakti geldi diye uyandırılacağımız gün gelecek diye korkuyorum. Neden ben korkarken benim dava arkadaşı zannettiklerim somut cehennem ateşini görmüyor da soyut cennet de yaşamaya devam ediyorlar?

Etrafımızı çeviriyorlar, Büyük Ortadoğu Projesi adını verdikleri cehennemin bizi yakıp kavuracağını görmüyorlar. Görme fırsatı bulamasın diye bizi evimizde TV başında aynı projenin has kulları eliyle ve diliyle efsunlamaya devam ediyorlar. Galiba kendimizle yüzleşme cesareti gösteremiyoruz, bu yüzden…

Biz; İstiklal Savaşını kazanan dedelerimizden sonra gelen üçüncü neslin çokbilmiş edalarında ahkâm kesmeye bayılanları kendimizle yüzleşmek zorundayız.

Kendisinde devrimci ruh barındığı kanaatiyle hareket edip eline verilen “devrilecekler listesini” altın harflerle ezberine kazıyanlar; hiçbir gün o listeyi mantık süzgecinden geçirdin mi? Kendine bir sor bakalım. Türk tarihini ve kahramanlarını toptan kendine düşman saymanın kime faydası oldu ve kime zararı oldu? Şu anda Allah şahidimdir ki bu soruyu sağ adına sola sormuyorum. Biz adına yine bize soruyorum. Biraz sonra da yine biz adına sağa soracağım sorular var ve her iki soru da aynı şiddette sarsıcı olacak belki de sağ çok daha fazla sarsılacak…

Suriye Lübnan arasında 60’lı yılların ortalarında gerilla eğitimi verilen kamplarda DEV-GENÇ sevdalılarının halklara özgürlük adına yetiştirildiğini ve silahlı mücadeleye hazırlandıklarını biliyorduk. Ama; kim tarafından eğitildiklerini Alper Aksoy söylüyor ve diyor ki; Nazi subaylarının eğittiği bu kamplara "faşizme ve Nazizme karşı omuz omuza” edebiyatıyla toplanan gençlere bir gün İsrail’in Ankara büyükelçisi Efraim Elrom’u kaçırma ve öldürme görevi verilir. DEV-GENÇ’in içinden çıkarılan THKO Mahir Çayan-Hüseyin Cevahir-İlkay Demir  vs vs oluşan ekip 1971 senesinin sonlarına doğru Elrom'u kaçırır ve öldürür. İsrail devleti eylemi kimin yaptığını ve kimlerin hesabına yapıldığını merak etmektedir. Mahir Çayan ve ekibi İstanbul Maltepe’de şüphe çeken kıyafetleri ve tavırları yüzünden Mahalle muhtarı tarafından durdurulur ve kimlik göstermesi istenir. Mahir Çayan Devrim adına mahallenin sivil muhtarının üzerine bir şarjör boşaltarak susturur. Gürültüyle ayaklanan halk bu gurubu kovalamaya başlar ve silahlı gurup 12 yaşındaki Sibel Erkan isimli bir kız çocuğunu sokakta oynarken kaçırır ve rehin alarak bir apartmanın son katına sığınırlar. Hadise Hüseyin Cevahir'in öldürülmesi ve diğerlerinin yakalanmasıyla sona erer.

İsrail gizli servisinin de bulunduğu sorgulamalardan sonra bu eylemin; MOSSAD’ın yaptığı Nazi subayı avcılığına bir cevap olsun” diye tertip edildiği Ve organizatörün Nazi subayları olduğu ortaya çıkar. Her dava kendisi için efsaneler üretmek zorundadır. Efsanelerin içinde muhakkak beyaz siyah mor turuncu yalanlar bulunur. Ve somut gerçekler bu soyut martavallarla örtülür ve insanların belleğinde tabu olarak muhafaza edilir. Hiç kimsenin de bu tabuya dokunmasına izin verilmez. Yani yalan ayakta, gerçek ise ipek örtülerin altında kalmak zorundadır. Yüzleşme yapılmadan biz yalanı yere düşüremeyiz. Herkes dimağını kilitleyen tabularını yıksın ki düşmanlıklar unutulsun…

Ben Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler bölümünü bitirdim ve tarih dersleri anlatmaya başladım. Ülkücü ve sonradan kendisine “İslamcı” denilen gençlik için ilmi yani belgelere dayalı tarih yerine gurur okşamaktan öteye geçmeyen dinleyen insanları bulutların üstüne çıkartıp bir daha ordan inmemelerine sebep olan popüler tarihçilik bile sayılmayacak kadar irrasyonel olayları ön plana çıkarmaya başladık.

Fatih; fetihten sonra Ayasofya’da ilk Cuma namazını bizzat kendisi kıldırmış. Üst üste 3 defa iftitah tekbiri almış sonra namaza başlanmış. Namazdan sonra Fetihe neden 3 defa tekbir aldığı sorulunca; Ancak 3. tekbirde Kâbe’yi gözünün önünde görebildiğini söylemiş.

Çok sevgili eski dava arkadaşlarım ve eski dava düşmanlarım ben bu nakli duyduğum zaman doğrumu yalan mı düşünmedim bile hemen duymamış olanları bilgilendirme işine giriştim. Aradan seneler geçti. Bütün Osmanlı kaynaklarında (Tursun Bey’in Ebul Feth ve Solakzade tarihinde)  o günkü imamın Ak Şemseddin olduğu yazılı ve böyle bir hadise de geçmiyor, olduğunu gördüm.

Bu nedir? Beyaz yalan.

Peki o gün için ne faydası oldu?

Hiç.

Peki zararı ne?

Bir anda dokunan zararı yok Fakat elbiseye giren güve gibi azar azar bizim kumaşımızı bozdu ve bizde güveleri temizleyemedik. Yavuz Sultan Selim Sina çölüne girdiğinde atından inmiş ve yayan yürümeye başlamış. Sebebini soran yakınına “önde peygamber yaya yürürken ben at sırtında edepsizlik edemem demiş.” Alın size belgesi olmayan bir beyaz yalan daha… İkinci bir güve daha girdi Müslüman kumaşına ve onu sinsi sinsi kemirmeye devam ediyor. Kumaş bozuluyor beyler kumaş… Kimin umurunda? Bizim yeni yetişirken işittiğimiz ve duyduğumuzda bizde hesap kitap bırakmayan  bu türden çok anekdot üretildi. Hele 80 ihtilalinden sonra aklın sınırlarını zorlayan olayları kapak yapıp tirajını milyona çıkaran dergiler kapış kapış gitti.

Biz; imanımızı kuvvetlendiriyor inancıyla yeni sayısını hacı yolu gözler gibi beklediğimiz dergilerin abonesi olmuştuk. Yeni bir kumaş dokunuyormuş veya kumaşımızın içine güveler yerleştiriliyormuş farkında olmadık. Yalandan beslenen ve yalandan güç alan Müslüman gençlik geliyordu. Fakat medyadaki yansıması bir başkaydı. İmanlı bir gençlik geliyor gümbür gümbür…..” Bayılıyorduk bize böyle denmesine.. Artık İslamcı gençliğin ülkücü kanadı, İslamcı gençliğin akıncı kanadı ve İslamcı gençliğin mücadeleci kanadı…Bütün kanatlar çıkacak en büyük yalancıya en büyük iftiracıya en büyük laf cambazına taraftar yetiştiriyordu.

En son yalanı Tahirül Mevlevi aktarıyor bize; İskilipli Atıf hücresinde savunma hazırlığı yaparken bi ara içi geçiyor ve rüyasında efendimizi görüyor ve “bize gelmemek için ne diye çabalıyorsun” hitabıyla uyanıp savunma yapmıyor ve istiklal mahkemesi de onu idama mahkûm ediyor. Yakın tarihimiz araya sokuşturulan bu ısmarlama rüyalarla doldu taştı. Tefsir dersleri yapılacak diye toplanan hanımlara; bir bayan; “rüyamda peygamber efendimizi gördüm; Zaman gazetesini okuyun ve okutun dedi” diyebiliyorsa bu korkunç bir cürettir. Aaa ne zaman gördün diye sormak bile insanı dinden çıkartacak kabahat gibi algılandığından bütün dinleyenlerin huşu içinde tasdik sessizliğine gömülmesi gerekmektedir. Pennsylvania evliyası pervasızca; “tertip ettiğimiz Türkçe olimpiyatlarını Peygamber efendimiz bizzat şereflendirmişlerdir” diyebilmektedir. Dinleyenler de böyle bir hadisenin olması mümkün müdür diye sormadan sessiz tasdik formatında vazifelerini ifa etmektedir.

Şimdi; eski ülkücüler, eski akıncılar, ve eski doğru yolcular lütfen ve Allah rızası için bu büyülü yolda nereye doğru götürüldüğünü yeniden düşün. Bizden önceki nesil bizim kadar tahsil görmediği halde akıllara durgunluk veren sarhoşluk veren hikayelere itibar etmezdi. Gümbür gümbür geldiği söylenen İslamcı gençlik; seni de içmeden sarhoş ediyorlar. Bu güne kadar dinlediğin ne kadar tasavvufi hikaye varsa, ne kadar abartılmış tarih yorumu varsa ne kadar bizim kahramanlarımızın hayatına eklenen martavallar varsa bunların hepsi  seni ahmaklaştırmak için seni hesaba kitaba gelir dünyadan koparıp olmazların peşine takmak için hazırlanmış. Ne sahabenin, ne Alp Arslan’ın ne Fatih’in ne de Sultan Abdülhamit’in böyle abartılarla süslenmiş hatıralara ihtiyacı vardır. Hepsi akledilir dünyanın akledilir amelleriyle yaşamıştır. Ve hepsi de mucizeye, keramete ihtiyaç duymadan aklın emirlerini aklın prensiplerine bağlı kalarak başarılı olmuşlardır. Fatih’in büyük toplar imal ettiğini biliyoruz. Havan topunu ilk icad edenin o olduğunu biliyoruz. Yavuz’un hareketli toplarla zaferler kazandığını biliyoruz. 2. Murad’ın Arnavutluk seferinde füze kullandığını söylüyor kaynaklar. Türkmen Parlak Denizci Türk beyliklerinin adaları fetihte kullandığı silahların çağının üstünde olduğunu söylüyor.

Hiçbir Türk büyüğü Vatikan Venedik veya İran mahsulü büyük Osmanlı projesinin eşbaşkanıyım ben diye ortaya çıkmamıştır. Bütün projeleri kendi zekasının ürünüdür. Yazıklar olsun sana; Amerikan malı Büyük Ortadoğu Projesinin Eşbaşkanlarından biriyim ben bizim bir vazifemiz var diyen  birinin peşine takılıp bundan da İslam adına medet umuyorsun yaaa.

1453 karakartallar diye piyasaya sürülen şarlatanlar siz kesinlikle bir sene öncesinden Rumeli hisarını yaptıran Fatih’i anlayamazsın. 150-200 bin kişilik orduyu İstanbul önlerinde ölümüne surlara gönderen Fatihi anlayamazsın. Sen anlasan anlasan; “hünkarım İstanbul’u almak sevdasından vazgeçelim haçlı dünyası bütün gücüyle üstümüze gelir ve çoooook analar ağlar” diyen Çandarlı Halil paşayı anlayabilirsin. Korkaklar ve korkakların gerekçelerine saygı gösterip destek olan daha büyük korkaklar siz İslam adına savaşmaya değil şeytan adına zillet teklif edenlere itibar ediyorsunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum