Kimseyi dış görünüşüne göre yargılamayın!..

Değerli okurlar kimsenin dış görünüşüne bakarak değerlendirmek son derece yanlış olur. Ulu bir kişi olan Mevlana derki:  “Nice adamlar gördüm üzerinde elbise yok, Nice elbiseler gördüm içinde adam yok.”

Bu çok anlamlı bir cümle insanları ne güzel anlatmış değil mi?.

İşte ben de önemli bir yazarımızın başkasından alıp köşesine taşıdığı bu güzel alıntıyı siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim. Buyurun okuyalım.

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla Rektör’ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti…

Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..

Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; “Bekleriz” diye mırıldandı…

Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü..

Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi..

Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. “Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok” diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard’da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. “Madam” dedi, sert bir sesle, “Biz Harvard’da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner…”

“Hayır, hayır” diyerek haykırdı yaşlı kadın.. “Anıt değil… Belki, Harvard’a bir bina yaptırabiliriz”.

Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, “Bina mı?” diyerek

Tekrarladı, “Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı…”

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi..

Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: “Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?”

Rektör’ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı.

Bay ve Bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California’ya, Palo Alto‘ya geldiler. Ve Harvard’ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika’nın en önemli üniversitelerinden birini: STANFORD‘u.

*******

Ayağınıza kadar gelip, sizinle görüşmek isteyen insanlara yaklaşmadan önce bir kez daha düşünmek gerekmiyor mu?

***

Bir alıntı olan bu yazımızın sonuna Yunus Emre yakışırdı;

“Miskinlikte buldular,

Kimde erlik var ise,

Merdivenden ittiler,

Yüksekten bakar ise.

Gönül yüksekte gezer,

Dem be dem yoldan azar,

Dış yüzüne o sızar,

İçinde ne var ise.”

Kıssadan hisse: 

Lütfen devamlı hatırlayınız;  “O pırıl pırıl güzel kürkler, içindeki canlıyı bile bir hayvan olmaktan kurtaramamıştır!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum