“Altın Ayı” ödülünü biz almıştık

Şerif KUTLUDAĞ

7 Temmuz 1964’te,  Metin Erksan'ın yönettiği Susuz Yaz filmi, 14. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülü'nü kazanmıştı...

Baş rollerini Hülya Koçyiğit ile Erol Taş’ın oynadığı  Susuz Yaz 1963 yapımı dramatik bir Türk filmidir. Ulvi Doğan filmin hem yapımcısı hem de oyuncusudur.

Filmin senaryosunu Metin Erksan, Necati Cumalı’nın 1962’de yazdığı Susuz Yaz isimli hikâyesinden uyarlar…

Susuz Yaz Hülya Koçyiğit'in sinemadaki ilk filmidir; aynı zamanda Erol Taş'ın da başrol oyuncusu olarak oynadığı ilk filmidir.

Filmin özgün müziğini Yunanistan'ın Akademi Ödüllü bestecisi Manos Hacidakis bestelemiştir.

Çekimler İzmir'in Urla ilçesinin Bademler köyünde dokuz  ayda tamamlanır.  Bademler köyü Necati Cumalı'nın hikâyesinin geçtiği yerdir. 

Film susuzluk ve kadınsızlık temasını işler. Necati Cumalı'nın avukatlık yaptığı yıllardaki gözlemlerine dayanan bu psikolojik - toplumsal filmde çiftçi Osman (Erol Taş) arazisinde çıkan suyu kendi başına sahiplenmek ister, ancak suya ihtiyaçları olan diğer köylüleri karşısına alır. Bu çatışmada hapse düşen kardeşi Hasan'ın (Ulvi Doğan) karısı Bahar'a da (Hülya Koçyiğit) göz koyar.

Türkiye'de sansür engeline takılan, bu nedenle de ilk gösterimi Haziran 1964'te Berlin Film Festivali'nde yapılan "Susuz Yaz", bu festivalin büyük ödülü olan Altın Ayı'yı kazanır ve Türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olur.

Aslında tekstilci ve stilist olan Ulvi Doğan filmi otomobil bagajında gizlice Avrupa'ya kaçırmış ve afişteki Metin Erksan ismini uyduruk bir isimle değiştirerek Berlin Film Festivali'nde yarışmaya sokmuştur. Film festivalin büyük ödülü Altın Ayı'yı kazanıp Avrupa'da büyük sükse yapınca devlet bu kez filme itibarını iade etme kararı vermiştir.

Şimdi neden mi bu filmi yazı konusu yaptım değerli okurlarım birincisi elbette Türk sinem tarihinde filmin aldığı ödülle özel bir yere sahip olması, diğer yandan da küresel ısınma dolayısıyla insanlığın farkında olmadan büyük bir susuzluk dönemine doğru giriyor olmasından dolayıdır.

TRT Belgesel Kanalında yayınlanan Su Savaşları belgeseli bize  susuzluğun ne demek olduğunu Afrika özelinde gösteren belki de en önemli örneklerden birisidir.

Tarih boyunca toplumların yerleşim yerinin hep suyun bulunduğu yerler olduğu gerçeği de susuz hayat olmayacağını bizlere hatırlatmaktadır.

Ülkemizin dört bucağında yağmur yağmadığı zamanlarda çıkılan yağmur dualarına benzeyen ve Emel Sayından  Zeki Müren’e kadar pek çok ses sanatçısının seslendirdiği bir şarkının sözleriyle noktalamak istiyorum sözlerimi.

YAĞDIR MEVLAM SU

Çatlayan dudaklara
Sararan yapraklara
Kuruyan topraklara
Yağdır Mevla’m su

Yağdır Mevla’m su
Yağdır  Mevla’m su
Yağdır Mevla’m su

Alev saracak kadar
Yandım yanacak kadar
Suya kanacak kadar
Yağdır Mevla’m su

Alev saracak kadar
Yandım yanacak kadar
Suya kanacak kadar
Yağdır Mevla’m su

Toz duman savrulurken
Gül çimen kavrulurken
Can tenden ayrılırken
Yağdır Mevla’m su

Yağdır Mevla’m su
Yağdır Mevla’m su
Yağdır Mevla’m su

Alev saracak kadar
Yandım yanacak kadar
Suya kanacak kadar
Yağdır Mevla’m su

Alev saracak kadar
Yandım yanacak kadar
Suya kanacak kadar

***
Yağdır Mevla’m  su

Suya hasret güllere…

Dileyelim ki suyumuz hiç tükenmesin ve insanlık su yünden savaşlar yaşamasın….

Sevgilerimle…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.