Aydın’da yoksulluk yalnızca ekonomik değil; çevresel, siyasal ve kurumsal süreçlerle birlikte “yönetilen ve sürdürülen” çok katmanlı bir yapıya sahiptir.
İlde özellikle jeotermal yoğun ilçelerde (Germencik, İncirliova, Efeler, Köşk, Buharkent, Sultanhisar) çevresel kirlenmenin, tarımsal kayıpların ve sosyal yardıma bağımlılığın birleştiği bir “sosyo-ekolojik yoksulluk yönetimi” görülmektedir.
Aydın’da jeotermal santrallerin yoğunluğu, canlı yaşamını ve tarımı yok sayarak, plansız ve programsız yapılması, kamu yönetimi tarafından koruma kalkanı altına alınarak denetimsiz bırakılması, Aydın’da yoksulluğu derinleştiren ana mekanizmadır.
Aydın’da hane gelirinin önemli bölümü incir, zeytin, pamuk, narenciye gibi tarımsal faaliyetlerden geliyor.
Jeotermal tesislerin: H₂S, CO₂, bor, arsenik, ağır metal emisyonları; Jeotermal akışkanın toprağa/üretim alanına etkileri; Yeraltı suyu ısınma–soğuma döngüsünü bozması, Aydın’da tarımsal üretimde verim düşüşü – ürün kalitesi kaybı ve gelir kaybı doğuruyor.
Bu ekonomik kayıp, bölge halkını düşük gelir bandına hapsetmekte, tarımsal bağımsızlığı azaltmakta, alternatif iş olanaklarının olmadığı kırsal alanlarda yoksulluğu kronikleştirmektedir.
Jeotermal tesislerin çoğu zayıf ekonomik kapasiteye sahip mahalle ve köylere yakın konumlanmıştır. Bu, klasik bir “çevresel adaletsizlik” örneğidir.
Ekonomik olarak zayıf olan yerleşimler, çevresel riskleri daha fazla üzerlerine çekmekte; bu riskler yoksulluğu yeniden üretmektedir.
Jeotermal etkilerle gelir kaybeden hanelerde sosyal yardımlar, belediye destekleri, kömür-gıda-gıda kartı, geçici istihdam programları giderek daha belirleyici hale gelir.
Bu durum, bölge halkını hak temelli değil, yardım-temelli bir sosyal ilişki içine sokar.
Yardım kesilme korkusu hanelerde siyasal sessizlik ve çevresel şikâyetlerin azalmasına sebep olmaktadır. Bu, sosyo-ekolojik yoksulluk yönetiminin merkez mekanizmasıdır.
Bazı ilçelerde jeotermal şirketlerinin yerel sponsorluklar, sosyal sorumluluk paketleri, okul ve yol yapımı desteği, köy muhtarlarıyla ilişkiler gibi araçları, “çevre zararının sosyal yardımla yumuşatıldığı” bir sistem yaratır.
Bu durum, halkın şirketlerle/iktidarla açık çatışma yerine bağımlı bir ilişki içinde kalmasına yol açar.
Küçük üreticinin gelirinin sabit olmaması, belirsizliğin artması, borçlanma döngüsü…
Bu kırılganlık, siyasal iktidarların yardım ve destek mekanizmalarıyla “yönetilebilir bir yoksulluk” oluşturmasına neden olur.
Bilimsel literatüre göre jeotermal bölgelerde H₂S maruziyeti solunum sorunları-baş ağrısı-irritasyon; bor ve arsenik maruziyeti endokrin bozucu etkiler; ağır metal maruziyeti kanser ve üreme sağlığı etkilerine sebep olmaktadır.
Aydın özelinde ise uzun vadeli etkilerin daha ciddi olduğu yönünde bulgular var.
Sağlık riskleri arttıkça işgücü kaybı, sağlık harcaması artışı, çalışma kapasitesinin düşmesine sebep olmakta. Sonuç olarak da yoksulluk derinleşiyor.
Bu durum “ekolojik kökenli yoksulluğun sağlık üzerinden yeniden üretimi” anlamına gelir.
Aydın’ın bazı ilçelerinde sağlık hizmetine erişim gelir düzeyine göre değişmektedir.
Bu da sosyo-ekolojik yoksulluğu kurumsal düzeyde pekiştirir.
Aydın’da jeotermal gelir büyük ölçüde şirketlere, yatırımcılara, merkezi politikalara
aktarılırken, yerel halkın payı yok denecek düzeydedir.
Halk çevresel yükü taşır, ekonomik kazançtan mahrum kalır.
Bu, klasik bir “ekstraktivist yoksulluk yönetimi modeli”dir.
Jeotermal enerji üretimi, altyapı yatırımları ve arazi değer artışı, bölgedeki kırılgan hanelerin yerinden edilme riskini taşımaktadır. Bu süreç halkı daha kırılgan ekonomik pozisyona taşır.
Sonuç:
Aydın ilinde yoksulluk yalnızca ekonomik değil; çevresel riskler, gelir kayıpları, sağlık etkileri ve siyasal yardım mekanizmalarıyla birlikte “yönetilen” bir yapıya dönüşmüştür.
Jeotermal enerji yatırımları, bölgedeki kırılgan haneleri hem çevresel hem ekonomik hem de siyasal olarak bağımlı kılmakta; böylece “sosyo-ekolojik yoksulluk yönetimi” işleyen bir sistem haline gelmektedir.