Azerbaycan (2)

Metin AKOĞLU

“Azerbaycan” kelimesinin anlamına dair söylenen rivayetlerden birisi eskiçağlarda bölgede yaygın olan Mecusîlik dini ile ilgilidir. Bu rivayete göre “od” anlamındaki “Azer” ve “muhafız” anlamındaki “baygan” kelimelerinin birleşmesinden oluşan “ateşin muhafızı” anlamındaki “Azerbaygan” kelimesi sonradan “Azerbaycan” şeklini almıştır.

Genelde kabul edilen diğer bir görüşe göre, bölgeyi fetheden Büyük İskender’in ölümünden sonra (M.Ö.323) buranın yönetimini komutanlarından Atropates üstlenmiş, bu kişinin adına izafeten de bölgeye Atropatana denilmeye başlanmıştı. Bu kelime Sasanîlerin dilinde Azurbazagan’a, Arapların dilinde de Azerbaycan’a dönüşmüş, zamanla Türkler de bu ifadeyi benimsemişlerdi.

Başka bir görüş ise Sovyetler Birliği’nin burada yaşayan Türklere yönelik politikasıyla ilgilidir. Buna göre, ilk kuruluş yıllarından 1930’lara kadar Azerbaycan halkının millî kimliği Sovyet makamları tarafından da “Türk” olarak kabul edilmişti. Daha sonra siyasî sebeplerle Türk adının unutulmasının sağlanması için “Azerî” kelimesi özellikle vurgulanarak, yöre halkının Türk olmadığı, başka etnik kökenden, (ilkçağlarda burada yasayan Medlerden) geldiği görüşü zorla kabul ettirilmeye çalışılmıştır.

İlkçağlardan bu yana Azerbaycan bulunduğu coğrafi konum itibariyle yoğun bir ilgiye muhatap olmuştur. Bunun bir sonucu olarak ülke çeşitli kereler istilalara uğramış, işgal edilmiş ve birçok devlete ev sahipliği yapmıştır.

Azerbaycan’da 1808-1828 tarihleri arasında kendi benliklerini devam ettiren Derbend, Kuba, Lenkeran, Şeki, Revan, Şirvan (Bakü), Karabağ, Gence, İrevan ve Nahçıvan’da Azerbaycanlı Türk hükümdarları vardı. Bu hanlıklar tarih boyunca stratejik bir önem taşımış; Ruslar, İran ve Osmanlı Devleti arasında anlaşmazlık konusu olmuştu. Bu hanlıkların büyük bir kısmı 1813de Çarlık Rusyası’nın hâkimiyetine girdi. İran 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile buralardaki Rus hâkimiyetini tanıdı.

Rusya bu anlaşmadan sonra Azerbaycan’ın İrevan, Nahçıvan ve Karabağ Hanlıkları’na; İran ve Osmanlı Devleti’nden gelen Ermenileri yerleştirmeye çalıştı. Böylece kendi hâkimiyetini pekiştirmek için Hıristiyanlardan meydana gelen bir nüfus yapısı oluşturmaya yönelmiştir.

Halen Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki topraklar Ermenistan’a aittir. Buranın tarihsel ismi Zengezur topraklarıdır. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin Azerbaycan topraklarına olan mesafesi yer yer 30 ile 50 km arasında değişmektedir. Aslında Türkiye’nin Orta Asya’ya ile kara bağlantısını kesmesi açısından jeopolitiği üst seviyede olan toprak parçası. Rusların yeni bir Nuri Paşa olayı yaşamak istemedikleri ortada.

1828 yılından itibaren ise Azerbaycan Aras nehri esas alınarak kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüştü. Buna rağmen her iki bölge de milliyet, din ve gelenek bakımından tam bir birlik yaşamıştı. Ancak zaman içerisinde her bir taraf kendini yöneten siyasi hâkimlerine boyun eğmek zorunda kalmış, farklı yönetimler altında ve farklı komşularla hayatlarını sürdürmüşlerdi.

Sevgili okurlar, Vatan şairi Bahtiyar VAHAPZADE’nin Güney Azerbaycan ile ‘bölünmüşlük’, Rusların da   ‘işgaline’ dair duygusunu paylaşmak istedim. Aras Nehri’nin geçtiği güzergahı takip ederseniz Vahapzade’yi daha da iyi anlayacaksınız.

“Kesdiler sesini Azerbaycanın

Bes(peki) hanı bu esrin öz Koroglusu,

Gılınc Koroglusu, söz Koroglusu?

***

Nece ayırdınız dırnagı etden –

Üreyi bedenden, canı cesedden?

Ahı kim bu haggı vermişdir – size,

Sizi kim çagırmıs, Vetenimize?

***

Arazın suları gezebli, dasgın,

Şirin negmeleri ahdır, haraydır(aman)

Veten guşa benzer, ganadlarının

Biri bu taydırsa, biri o taydır. (taraf)

***

Sen mene hasretsen, men sene hasret

Bilmez mi hasretin ömrü- ay balam?

Galmışıg vetende Vetene hasret

Nece vatandasıg- nece vatandas”

***

Vetenden-Vetene

Arazın
bu tayı Vetenim,
o tayı Vetenim.
Veteni görmeye amanım yoh menim.
Bu nece vetendir? 
Görmedim üzünü,
Çatsam da bu yaşa
Ömrümde bir defe.
Bes salam vermezmi
Gardaş da gardaşa? 
Bu gemim, bu derdim dağlardan aşırdı,
Arazın suyuna garışıb ahıram.
Füzuli hesretle gürbetden Vetene bahırdı,
Men ise…
Vetenden Vetene bahıram

1918’deki Bolşevik devrimi sonrasında meydana gelen otorite boşluğunda, Musavvat Partisi lideri Mehmet Emin RESULZADE önderliğinde 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulmuştur.

Sonrasında, toparlanan Rus Kızıl Ordusunun 27 Nisan 1920’de Azerbaycan’ı işgali ile Elde edilen bağımsızlık uzun ömürlü olamamıştır.

İşgal olayı sonrası tutuklanarak hapse atılan Mehmed emin Resulzade’nin cezası, 1922 yılında Stalin’in isteğiyle idam cezasından sürgüne çevrilmiştir.

Sürgün hayatını; Türkiye, Polonya ve Almanya’da geçiren Resulzade, Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrundaki çalışmalarına devam etmiştir. 1949 yılında "Azerbaycan Kültür Derneği’ni kurmuştur. 6 Mart 1955 tarihinde de vefat etmiş ve Ankara Cebeci Şehitliğinde son yolculuğuna uğurlanmıştır.

Sovyetler Birliğinin kurulması ile birlikte ülkeyi, 1991’e kadar sürecek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti idaresine almıştır. Yaklaşık 70 yıl Sovyet idaresinde kalan Azerbaycan Türkleri 17 Kasım 1991’de kalıcı bağımsızlığa kavuşmuşlardır.

Azerbaycan’ın Ruslardan ayrılıp bağımsız bir devlet haline gelebilmesi kısa vadede mümkün olmamış, bu yöndeki talepler ve mücadeleler sürekli bir biçimde şiddetle karşılanmıştır

Sovyet idarecilerinin Azerbaycan’da yaptığı ilk uygulamalardan birisi buradaki askerlik mesleğini ve Azerbaycanlıların askeri yeteneklerini yok etmek oldu. Rus idaresine karşı yürütülen milliyetçilik çalışmalarının, en büyük tehlikelerden biri olarak algılaması bunun nedeniydi.

Karabağ’da savaşın kaybedilmesi konusu tam da bununla ilgilidir.  Ermeni askerinden muharip(Pilot, Topçu, tankçı, Piyade, Spetnaz) sınıflara mensup savaş yeteneği yüksek askerler yetiştirilirken, Azerbaycan’dan askere alınanlar ise ikmal, yol, inşaat işlerinde çalıştırılmışlardır.  Sovyetlerin Afganistan savaşında da kum torbası doldurulması işi asli görevleri olmuştur.

Ruslar, Bağımsızlık sonrasında Azerbaycan’dan ayrılırken askeri silah ve teçhizatın bir bölümünü orduya bıraktı. Mal paylaşımı da diyebiliriz. Aynı gün Hazar donanmasından 3 gemi teslim ettiler.  Helikopterler, T 72 tankları,  toplar, hatta SA 7 füzeleri. (Gemi teslimi törenle yapılacaktı. Bizi de davet ettiler. Müdafiye Nazırının gönderdiği helikopterle Gabala’dan Bakû’ye gelip,  gemilerin teslimine şahitlik yapmıştık!

Ne acıdır ki bu silahları kullanabilecek uzman veya operatörlere sahip değillerdi. Para karşılığı çalışan Rus personel ile işlerini görmekteydiler. Geçiş dönemi 2 yıldan fazla sürmüştü.

Sonraki yıllarda Türkiye’nin desteği ile bugünkü seviyeye getirildiler. Her yıl muhtelif sınıf okullarına, askeri Liselere, Harp okullarına 100’lerce Azerbaycanlı askeri personel gelip, eğitimlerini tamamladıktan sona ülkelerine dönmüşlerdir.

Ancak, Zengezur topraklarına geri dönecek olursak, Günümüzde Azerbaycan’ın düzenli bir ordusunun bulunduğunu, modern silahlarla donatıldığını ve savaş gücünün arttığını görüyoruz. Azerbaycan ordusunun iki gün içinde Karabağ’ı teslim alıp,  Nahçıvan ile birleşebilecek güce sahip olduğunu söyleyebilirim. Dengeler Azerbaycan lehine değişti. Ancak, Ruslar buna izin vermezler. Çünkü Karabağ’da savaşı Ermeniler değil Ruslar kazandı…

Haftaya 1990 yılındaki Azerbaycan bağımsızlık hareketleri, Karabağ sorunu, Hocalı katliamı ve Azerbaycan Halk Cephesi (AHC)’nin iktidara yürüyüş öyküsü, Ebulfez Elçibey, Aliyev’ler dönemi ve Ermeni açılımını aydınlatmaya çalışacağım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.