Barış

Ömer ERU

1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edilmiştir. Bu inceleme yazımda barış kavramını az da olsa açıklamaya çalıştım.

Yaşamımızda yaşantımızı güzelleştiren bir değer barış kavramıdır. Barış bireylerin diğer bireylerle aralarındaki ilişlerde olması istenen bir değerdir. Kavram içine huzur, güven, refah, adalet eşitlik kavramları girer. İnsanlık tarihiyle başlamıştır.

Türk Dil Kurumu da barışı şu şekilde tanımlamıştır. Barışma işi, savaşın bittiğinin bir anlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh hazar, uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortamdır.

Lyon’a göre barış; herkesin çatışma, ön yargı, düşmanlık ya da haksızlık gibi engeller olmadan yaşayabilmesi ve başarılı olabilmesidir. Barış; her bireyin diğer tüm bireylerin haklarını tam olarak kazanması için üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirmesiyle sağlanan bir durumdur. Barış; çatışmaya ve farklılıklara hoşgörü ve esneklikle tepki verme sürecidir.

Barış, şiddeti önleme hedefini ve sosyal adaleti de içermektedir. Dinler ve inanışlar da barışın değerini vurgulamıştır. “İslam,” barış anlamına gelmektedir. Birlik ve bütünlüğün simgesidir. Barış sadece uluslararası şiddeti engelleme değil, aynı zamanda insanoğlu ve doğa arasındaki uyumu da kapsamaktadır. Barış günümüzde olduğundan daha adaletli ve daha özgür bir dünyanın olması anlamına gelmektedir. Barış herkes tarafından bir kamu yararını da içermektedir. Kant üzerinde durduğu konu ebedî barıştır. Ebedî barış, bütün dünyaya egemen olan kanuni bir düzenin oluşturulması ve insanlığın en yüksek hedefi ile değeridir.

Barışın yaşantımıza ve gidecek dünyaya yerleşebilmesi için öncelikle eğitime önem verilmelidir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, Birleşmiş Milletlerin genel amacının savaş ve şiddet kültüründen barış ve şiddetsiz bir ortama geçmeyi amaçladığını belirtmektedir. Barışın yaygın olarak yerleşebilmesi için eğitimle birlikte bu anlayışı kapsayan bir kültür oluşturulmalıdır. Barış kültürü özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları, tolerans, dayanışma, şiddeti reddetme, çatışmaları ve şiddetin çözümünü diyalog yoluyla çözmeye çalışmak demektir. Birleşmiş Milletler ve UNESCO da 1995 yılında aldıkları kararla 1996 yılını Tolerans (Hoşgörü) yılı ilan etmişlerdir. UNESCO hoşgörüyle şiddet dolu ortamlardan, huzur dolu ortamlara geçmeyi işaret etmiştir. Eğitim ise hoş görünün yaygınlaştırılması için en etkili yol olarak kabul edilmiştir. Eğitim insanlara ön yargılarından kurtulma fırsatı sağlamaktadır. Eğitim insanlar arasındaki iletişimi güçlendirir, insanın fiziksel ve ruhsal gelişimine hizmet eder. Barış eğitimi de insanlar ve gruplar arasındaki iletişimin, iş birliğinin güçlenmesi olarak da tanımlanabilir.

Barışın anlamı okul öncesi dönemde verilmelidir; çünkü insanlar çocukken kazandıkları değerleri hayatları boyunca unutmazlar ve bu değerleri bu yaşlarda kazanmaları kolaydır. İnsanlarımızın barışı yaşantılarına yerleştirebilmeleri için öncelikle kendi çıkarlarından ziyade tüm insanlığın çıkarını düşünmelerini kabul etmeleri gerekir. Eğitimin ve özellikle barış eğitiminin okul öncesinden başlatmak bu yüzden çok önemlidir..

Dünya Savaşı’ndan sonra insanlık ölümcül silahlardan büyük acılar çekmiştir. Bu nedenle insanlar barış kavramının iyice anlaşılması ve benimsetilmesi için eğitime önem vermişlerdir. Çocuklarımıza barış kavramının benimsetilmesi için tarih eğitimine de önem verilmesi gerekir. Tarih öğretisi de barış kavramının anlaşılmasında önemli bir etkendir.. Burada önemli olan savaşları anlatırken kullanılan dil ve ifadelerdir.. Savaşlar anlatılırken genç kuşaklara düşmanlık hissi aşılayacak ifadelerden ve anlatım tarzından uzak durmak gerekmektedir. Çocuklara başka milletlere düşman olmayı öğreten şiirlerin, yazıların, öykülerin programlardan çıkartılması ve insan sevgisini ön plana geçiren bir eğitim ve öğretimin verilmesi bu nedenle çok önemlidir.

Barış eğitimi şiddetin tehlikesini topluma anlatma sürecidir. Barış eğitimini vermek, savaşın olasılığını azaltmak, silahsızlanma için çalışmak, militarizmi engellemek, emperyalizm, nükleer silahlanma, ırkçılık, cinsel köleliğe karşı mücadele de vermek demektir. Barış eğitimi şiddet dolu bir toplumu, barış dolu bir topluma dönüştürme yollarını aramayı gaye edinir. Bu da barışın dinamik bir süreç olduğunu göstermektedir.

Barış eğitimi yetişkinlerin korkularını ve endişelerini de ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Şiddet insanlar arasında devamlı olagelmektedir. Günümüzde insanlar nükleer tehditlerden, soykırımlardan, yayılmacı saldırılardan, salgın hastalıklardan ırkçılıktan, cinsel sömürüden, etnik ayrımcılıktan daha çok korkar hale gelmişlerdir. İnsanlar bu tehlikelerden uzak durmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle her devlet barışa gitmek için bu eğitime çok önem vermektedir. Örneğin 1960’lı yıllardan itibaren Japon öğretmenler okullarda “Bomba Eğitimi” adı verilen bir program uygulamışlardır. Amaç atom bombasından acı çeken insanları hatırlamak ve bu acının bir daha yaşanmasına engel olmak olarak belirtilmiştir.

Barış ile ilgili kazanımlar kolay olmamıştır. Barış için çalışmak, barış için mücadele etmek de çok zordur. Barışın savunulması politik bir hareket olarak en tehlikeli sistem karşıtlığı olarak görülebilir Özellikle savaş zamanlarında barış gönülleri hayalperest olarak kabul edilmişlerdir ya da olumsuz olarak değerlendirilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkmış olan barış hareketleri vatana ihanet ve düşman ajanlığı ile eş anlamlı olarak kabul edilmiştir. Yine 1930’lu yıllarda barışı savunmak savaştan kaçmak anlamına gelmiştir.

Amerika Birleşik Devletlerinde I. ve II. Dünya savaşı tecrübesi yaşamış bir ulus için barış eğitimi yıkıcı bir programdı ve Amerikan karşıtlığı olarak da algılanmıştır. Barış Eğitimi Komisyonu Sekreteri Ian M Harris, savaş zamanında yükselen şiddetin ve artan ulusalcılığın olduğu ortamlarda barış eğitimi uygulamalarının zorluğuna işaret etmiştir. Çünkü böyle ortamlarda vatandaşların güvenlik talepleri ön plana çıkmakta ve barış kavramı geri plana itilebilmektedir

Barış günümüzde insanlık tarafından en çok istenen bir değerli kavramdır. Ama yine de arzu edilmesine rağmen tüm dünyanın barış dolu bir yer olmasını beklemek günümüzün şartlarıyla adeta imkânsız hale gelmiştir.

Barış ortamında yaşarken insanlar birbirlerini barış sözcükleriyle selamlarlar. Selamlamak sözcük anlamıyla eksiksizlik, esenlik, refah, barış ile karşılamaktır. “merhaba”nın anlamı, bana güven benden sana kötülük gelmez demektir. Bu sözcük Müslüman Asya ülkelerinde halkların en yaygın olarak kullandığı selamlama sözüdür.

Atatürk, ölümünden bir yıl önce de dünya barışıyla ilgili olarak şu anlamlı sözleri söylemişti: "Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan bütün organlar müteessir olur."

Atatürk'ün, " Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini dikkate aldığımızda sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Atatürk, tarihte adı geçen birçok komutan gibi maceracı ve istilacı bir cihangir olmayı ve böylece ün kazanmayı hiç düşünmemiştir. Ona göre ordu ve savaş, ilke olarak, yurt savunması ve halkın, ulusun korunması içindir.

Atatürk için asıl olan insanlığın barış içinde, kardeşçe yaşaması ve birlikte ilerlemesidir. Bundan böyle savaş afetinden kurtulmak için bütün insanlık, yöneticiler ve yönetilenler savaş tohumlarını kurutmaya ve barış fideliğini sulamaya elbirliğiyle yönelmelidir. Dışta olduğu gibi içte de problemleri çatışarak, zorbalıkla, silâhla değil, sevgiyle, anlayışla, hoşgörüyle, yardımlaşmayla çözmek temel parola olmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.