Ülke son günlerde çok sıcak bir gündemleri yaşıyor.
Sıcaklık meteorolojik olduğu kadar aynı zamanda toplumsal, siyasal ve hukuki…
O kadar çok anlatılacak konu var ki, Önce erken seçim olur mu, olmaz mı sorusuna yanıtımı belirteyim. Kardeşim bu ülkede erken seçim/meçim olmaz. Olacak sa da onu bir gün Devletin Siyasal Yörüngesini dizayn eden Büyük Siyaset Adamı Akil şahsiyet, Sayın Devlet BAHÇELİ tarafından gerekli görüldüğünde ve günü geldiğinde elbette açıklanacaktır.
Sonra seçim ile sorunların tamamı özellikle ekonomi ve genel gidişat düzelecek diye boş yere bir beklentiye kapılmamak gerekir.
Seçime gidilirken oluşturulan imkânlara, kısıtlamalara ve devlet organlarının ve imkânlarının, Ulusal sermayenin elindeki olanakların hangi tarafa ayrıcalık sağladığına, hiçbir zaman gerçek anlamda teşekkül etmeyen milli iradenin oluşumundaki ayak oyunlarına iyice bakmak gerekmez mi?
Bu gün başka şeylerden bahsetmek istiyorum.
Güya kim ağzını açsa ülkede egemen olan TEK ADAM REJİMİ’e karşı olduğundan söz eder. Ancak eline güç geçen ve bir şekilde güç ve koltuk sahibi olan herkes bal gibi Tek Adam Anlayışını hiç de aratmayan uygulamalara imza atmaktan imtina edip çekinmez.
Çünkü güç onun nezdinde kutsaldır ve vazgeçilmez bir tutkudur.
Bu gün asıl anlatacağım başka bir husus var.
Şöyle...
Fiziki bir ortama ilk defa gittiniz ve o ortamda, çürümüş, kokuşmuş, ekşimiş bir çok atıkların (atıldığını) olduğunu düşünelim.
O ortam ile karşılaştığınız da eliniz burnunuza gider ve burun deliklerinizi tıkama gereksinimi duyarsınız bir refleks olarak. Ancak o ortamda koşullar ya da ne bileyim, işiniz gereği uzunca bir süre kalmak zorundaysanız, zamanla, o berbat, iğrenç, katlanılmaz pis kokuyu kanıksarsınız ve rahatsız olmazsınız, hatta alıştığınız için kokuyu fark etmemeye bile başlarsınız.
Bu olgu, toplumsal yaşamdaki, tüm değersel yargılarımıza, siyasi görüşlerimize, ahlaki anlayışımıza ve felsefi inançlarımıza kadar sirayet etmiş durumda.
Bir balonu alıp içine hava basarsanız o şişer. Şişer ve albenisi yüksek muhteşem bir görünüm arz eder. İçinin boş (hava) olduğunu bilmeyenler o nesnenin çok kıymetli bir eşya olduğunu bile sanabilirler.
Bunları niye anlatıyorum. Aydın yerel siyasetine dair hiçbir konuda yorum ve değerlendirme yapmamaya özen gösterirdim ilkesel olarak.
Bu gün bu ilkemden kısmen saparak bir başka hususta kişisel değerlendirmelerimi paylaşacağım okuyanlarımla…
Malumunuz Aydın merkezli olmak üzere Ülke siyaseti üç gündür çalkalanıyor. Nam-ı diğer “Topuklu Efe” yıllardır Sembolü olduğu CHP’yi bırakıp AKP’ye geçti. Aslında o kadın kendine yakışanı yaptı ve ben inanın yeminle söylüyorum hiç mi hiç üzülmedim ve üstelik oldukça sevindim. Çünkü o hiçbir zaman CHP’li olmadı. CHP’nin ileri gelenleri onu CHP’li sandı. Cahil ve yoksul bırakılmış Aydın seçmeni ise mecburiyetten, kızının, oğlunun iş bulması ve ya Belediyeler ve bağlı kuruluşlarının çalışanı ise işinden/ekmeğinden olmamak için onu hep alkışladılar.
Bilindiği üzere Türk Siyasetinin önemli şahsiyetleri Alkışı Çok Sever. Eleştiriyi ise hiç sevmez. Hal bu ki alkışlamak kadar ıslıklamak da gereklidir. Seçmen ya da yönetilenler alkış ile siyasetçi yücelttiği kadar ıslıklayarak da onu frenleyip, ikaz ederek siyasetçinin kendine çeki düzen vermesini ve daha akılcı ve rasyonel hizmet almayı hedef almış olabilirler.
Çünkü demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile noksansızlığa yakın uygulandığı ve işlediği ülkelerde Siyaset adamlarının ıslıklandığı kadar daha ileri gidilip üzerlerine yumurta atıldığını bile görüyoruz. Alkışla pohpohlanan siyasetçi yumurtalı protestoları da normal karşılar. Protestocular hakkında soruşturma ve kovuşturma açılmaz. Çünkü o tip eylemler yönetilenlerin ve seçmenin en meşru hakkı olarak telakki edilir.
Biz yine dönelim “Topuklu Efe” mevzuuna;
Bu şahsiyetin siyasete giriş şeklini, ilk milletvekili oluşu, ikinci kez millet vekili olmak için ön seçimdeki delegeler üzerinde bıraktığı etkiyi, ikinci millet vekili sürecinde 2009 yılında vekilliği bırakıp Aydın Merkez ilçe Belediye Başkanlığını aldığı süreçteki (Ki o zaman ben de Aydın Merkez CHP YK Üyesiydim.) Aydın'a özgü şartlar, yani her yerde ikili ya da üçlü çekişme var iken aydında 4 aday arasında diğer 3 tane deve dişi gibi güçlü aday arasından çok kısmi bir oy farkı ile sıyrılması, Kadın olmasının bile kendisine belli bir avantaj sağladığı aşikardı. Şöyle ki evindeki despot, sağ görüşlü kocanın şiddet uyguladığı çaresiz eşi kadının, sırf kadın olduğu için kocasının isteği ve teveccühü dışında, belki de ondan bir nevi intikam amacıyla oy verdiğine örnek teşkil eden birçok kadını tanıyorum mesleğimin icabı olarak.
2014 yılında Yasa gereği kıl payı Büyükşehir olma hakkını kazanan Aydın Büyükşehir Belediyesine partinin üst düzeyi ile kurduğu özel ilişkiler sebebiyle kendini aday göstermeyi başardı.
Kadın olması sebebiyle önce Kadın kontenjanından PM üyesi oldu. Deniz Baykal ve arkasından Kemal Kılıçdaroğlu ile olan özel münasebetleri ve yarattığı algıyla kendini hep, Bulunmaz Hint Kumaşı şeklinde pazarlama rolünün aktristiydi...
Daha sonra da özel organizasyonlarla Kılıçdaoğlu’nu Aydın’a getirip kendisini herkesten önce aday olarak ilan ettirmeleri. Seçimleri kazanmak için kendisini bir marka olarak gösterme çabaları, hazırlattığı ve astığı devasa afişlerde CHP logosunu ve adını yazıp göstermemesi, son seçimlerde tüm köyleri ve köy yollarını düplajlı ve makyajlı gençlik resimleri ile maviye boyaması...
Sahi siz Ankara'daki reklam ve ilan tabelarında (Billboardlarda) Sayın Mansur YAVAŞ'ın bır tane bile olsa fotoğrafını gördünüz mü? Ben gömedim de ondan sordum. Siz de göremezsiniz çünkü o, güvenilir, ilkeli ve ciddi bir devlet ve siyaset adamıdır da ondan. Öyle gelişi güzel kamunun parasının kendi çıkarı ve reklamı için harcanmasının en azından ayıp olduğunu bilir.
Belediye Bütçesinden dağıttığı promosyonlar ile kırsal kesimdeki ihtiyaç sahiplerinin oyunu kolaylıkla alabilmesi. “CHP Aydın’da belediyeyi sadece Özlem Hanımla alabilir” gibi bir algının özellikle pompalanması.
Yani Özgür Özel ile olan ilişkileri hariç Deniz ve Kemal Beyle olan ilişkilerini çok özel ve güzel tutarak ya da öyleymiş gibi bir algı yaratarak Aydın'da CHP örgütünü adeta babasının çiftliğine çevirdi.
Kısacası Topuklu Efe siyasetin etiğinden ziyade ilkesizliğini ve yozlaşmış halini tercih etti bu arada da hep şansı da yaver gitti, kojonktürel rüzgarda hep onun lehine esti...
Mahalle Delege listelerini o hazırladı ve gerektiğinde üstünde tadilatlar yaparak hoşlanmadığı kişilerin üstünü çizdi. İlçe Başkanlarını ve listelerini o hazırladı. Hatta Bülent Tezcan'la birlikte hazırladıkları tek liste olan İl Kongre üye listesinene analı-kızlı, bababalı- oğullu, kendilerince imtiyazlı aile fertlerinin adını yazmakla kalmayıp biri kocasının diğeri de hanımının adını birlikte yazdıler o listeye...
Benim gibi bir adamın bile 2009 ve 2014 de oyunu iki defa aldı ama daha sonra bir daha alamadı. Çünkü ben bu kirli ve vıcık ilişkilere katlanamadığım için CHP üyeliğinden İSTİFA ettim. Aydın da CHP yok ÖÇP var diyen ilk ben oduğum halde daha sonra kendinin Mesut Abim ve Fatih Abim diye Efeler Belediyesine getirip sonra da kavgalı bir şekilde onların ayrılıp Demokrat ve İyi Partiden aday odukları süreçte onlarda "Aydın'da CHP yok ÖÇP var!" diyerek, beni teyit ettiler...
Bu şahsiyetin yukarıda dediğim gibi siyasetin kokuşmuş, etiksiz hali dışında hiç bir birikimi. bilgisi, etiksel yönünün, vizyonunun olmadığını ama şahsi ihtiras ve çıkar ekseninde kendini hep kartondan kaplan göstermek dışında bir mahaeretinin olmadığı istifa sürecindeki sosyal medyadan açıkladığı istifa metni ve rozet töreni kürsüsünden yaptığı açıklama ile tartışmaya kapanmıştır. O metinleri mıhtemelen başkalarına hazırlattığını varsaysak bile, Başkanlık yaptığı kurumdan biliyoruz çevresinde nitelikli kişileri barındırmayıp hep niteliksiz ve kapasitesiz kişilerle yol yürüdüğünü...
Hep gülerdim İlçe seçim kurulundan mazbatasını alıp, karnesini bahşiş alabilirim belki diye dedesine göstermek için koşan çocuklara benzettiğim, kendi yaptığı listelerdeki il-ilçe başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin haline...
Sadece bu mu?
" Bir, Altı, Dokuz... Patron Öyle İstiyor!" şifreli tape, sizlere birşey anımsatıyor mu?
Anımsatmadığını, unutulduğunu biliyorum. açıklayayım o halde.
2011 Genel Seçimleri öncesinde milletvekili ön seçiminde, yardımcılığına bakan bir şahısın sesi ile bu tarihe geçen sözler mesaj olarak üyelerin cep telefonuna geldi. Böyle bir hadsizliğe o an için yanılmıyorsam 37 tane olan hiç bir Milletvekili aday adayı tepki göstermedi. Tepkisiz kalınmakla kalınmayıp üstelik bir de tapedeki sesin sahibi sonradan mebus yapıldı.
Topuklu efenin havası işte hep böyle olgularla şişirildi.
Daha sadece bu mu, Sosyal demokrasiyi, CHP'nin ve Cumhuriyetin kuruluş sürecini ve o günkü koşulları ve Lozan'ı da bilmediğini her 17 Eylülde Adnan Menderes'e lokma döktürdüğü halde 25 Aralıklarda 2. Adam. Lozan Kahramanı İsmet Paşa ile ilgili hiç bir demeç ve etkinlik yapmaması ile anlaşıldığı için sosyal medyada bu durum eleştiriye uğrayıp 'Ti'ye' alınınca sonradan mecbur kalınıp İsmet Paşa içinde yanılmıyorsam, bir defa lokma döktürüldüğüne çok gülmüştüm. Hatta Gazeteci Atilla DAĞISTANLI'nın "Koskoca İsmet Paşa lokma ile mi geçiştirilir, bir PANEL bile düzenlenemez miydi " şeklindeki sorusunu bu gün bile anımsıyorum.
Kirlenmiş ve yozlaşmış Türk Siyasal ikliminde benim kendime özgü iki tane beylik cümlem var. Bunları bura da tekrar ederek devam etmek istiyorum. Birinci "Solculuk iyi br şey olsaydı sağcılar onu sana bırakmazdı! ve diğeri de "Ülkeyi kurtarmak için önse CHP'yi kurtarnamk gerek!"
Ülke ve Halk yararına karşın kendi makam ve ikballeri peşinden koşan siyasal şahsiyetler. Amaçlarına, hedefe hamasetle ve populizmle ulaşırlar. Onların defterlerinde sosyal demokrasinin evrensel değer ve etiğine yer yoktur. Defterde yazılı değildir....
Son üç-dört aydır yereldeki muhalif haber sitelerinde ve muhalif bazı gazetecilerin yazılarında anılan şahsın son 15 yıldır 18 Kovuşturma ve 20 Soruştuma dosyası olduğu ve bu dosyalar ile ilgili soruşturma ve kavuşturmaların savsaklandığı, zaman aşımına uğratma çabaları (iddia da olsa) o kadar çok yazıldı ve çizildi.
Aydın adliyesindeki bu dosyalar ile ilgili olarak ve bu şahsın Aydındaki örgüt üzerindeki keyfi baskıcı faaliyetlerine ilişkin olarak Parti Üst yönetiminin ve ilgili organları temsil eden kişiliklerin haberinin olmadığını kimse iddia edemez.
Ayrıca bu kişinin örgütte diğer kişi ve üyelere, Belediye çalışanı işçi kadroları ve memur bürokrasisi üzerinde uyguladığı fahiş oranda baskı ve huluka aykırılıklar için Genel Merkeze yapılan yakınmaların haddi ve hesabının gerçek miktarını bilen var mı?
Neden bu güne kadar olan bu antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalara gözler kapandı ve kulaklar tıkandı.?
Böyle bir durumda, iddia edilen dosyalar Adliye'de var ise şayet ve başkaca suç ihtiva eden eylemleri söz konusu ise CHP üst yönetimi bu kirli ilişkilerin takipçisi olup yeni Suç duyurularında bulunabileck mi?
Esasında İstifa metni ve konuşmasında. "Alnım ak. başım dik, yargıdan ve yargılamaktam korkmuyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıb himayeleri ile Aydın'a hizmet etmeye devam edeceğim" derken, herşeyi bizatifi kendisi ifşa edip ikrar eylemiyor mu? Ben niyet okuyucu değilim ama satır aralarını da iyi okuduğumu zannediyorum.
'Yargılanmak' yerine 'Yargılamak' sözcüğü de çok dikkat çekici geldi bana...
Yargıdan korkmuyorsa, başı dik ve alnı pak ise ve 23 yıllık partisi ile doku uyuşmazlığı yaşıyor sa, niye İstifa etmemiştir işgal ettiği makamdan. Makamından istifa etmedi madem sicili iddia ettiği gibi temiz ise şayet, Bağımsız olarak görevine devam etseydi popularitesini katbekat artıracağını bidiği halde, niye 'himayeye' gereksinim duydu?
Çıkar eksenli siyasete soyunanlar için normaldir bu vakıalar deyip geçiştiremeyiz. Olan, bu siyaset anlayışının kaderini ve geleceğini tayin ettiği biz çaresiz halk kitlelerine oluyor.
Ha bu arada yazımı birazda ironi yapmaya çalışarak tamamlayayım.
Bir ana düşünün kocasını alıp bir başka kocaya kaçıyor. Kaçarken de yanında ikna ettiği üç oğlu ile birlikte bazı torunlarınıde götürüyor. Anaya göbekten bağlı diğer çocuk ve torunların şaşkın ördek gibi ortada kalması, rezil rüsva olması ve ne yapacaklarını bilmemesi enteresan geliyor bana...
Haa, bir de baskıcı ve antidemokrat tavırlar yüzünden ayrılıp parti değiştiren İncirliova Belediye Başkanı ne yapacak şimdi?
Herkes vizyonun öngördüğünü, miyonunun gereğini yapar ve herkesin bir değeri ve vazgeçimez kırmızı çizgileri vardır.
Ondandır ki olup bitenlere, neden sonuç ilişkisi dahilinde değerlendirince hiç de şaşırmadım...
Çünkü haddinden fazla şişirilen balon, vakti gelince mutlaka patlar....