Çubukdar Çakmak

Nevzat ARSLAN

Aydın Beydağlarının kuzey yüzüne bir uzanırsanız…                                                            

Balyanbolu (Beydağ) kasabasının üzerine adeta kartal gibi çökmüş, üstünde ulu

çınarlar, çamlar ve hanay evleriyle yamaca yaslanmış Beyköy vardır. Yörüklerin

Beylerbeyi olan, adına türküler de yakılmış, Gündüz Bey, yaz-kış burada oturur,

Beyköy adını da buradan alır. Beylerbeyinin görevlerinden birisi Yörüklerin

vergilerini toplar ve Osmanlı’ya teslim eder.

**

Beylerin tütün çubuğuna ateş tutan, hizmetçi, yaver, danışman görevini de

yürüten kişiler “Çubukdar” olarak adlandırılırdı. Karaçakal Yörük Beyi Hüseyin Bey,

karısı Kara Neslihan, kâhyası yani çubukdarı Çakmak İsmail, Beydağlarını

aşarak vergi ve hediyelerle Gündüz Beyin ziyaretine gelir. Dokuz direkli, altı kanatlı

kocaman bir bey çadırı önündeki hanay evde Gündüz Bey ve misafirleri, hanımının

hazırlattığı sofraya oturur. Hüseyin Beyin, sakalına farkında olmadan yoğurt

damlar. Çubukdar Çakmak seslenir:

“Beyim, Beydağları’na kar yağmış, beşkardeşleri hele bir gönderiver”

Hüseyin Bey, söyleneni anlamış, beyazlamış sakalını, beşkardeşler (beş parmağı)

İle sıvazlayarak kar damlasını, yani yoğurt damlasını temizler.

Bu olay, Gündüz Bey’in dikkatini çekmiştir.

“Bi de ben sakalıma yoğurt damlatayım. Bakalım, benim kâhya ne diyecek?”          

diye geçirir ve sakalına yoğurt damlatır.

 Kâhyası ellerini dizine vurarak gülmeye başlar:

“Hah ha hah, beyim sakalına yoğurt akıttın”

Gündüz Bey bozulur.

Kahveler içilirken Kara Neslihan’ın gülkurusu yazmasına kahve damlayınca,

Çubukdar Çakmak hemen usulca seslenir;

“Hanımım, gül bahçesine bülbül konmuş, kışt deyiver”

Kara Neslihan yazmasını düzeltir.

Veda zamanı geldiğinde Beylerbeyi, Hüseyin Bey’e yaklaşır ve usulca söylenir:

“Şu Çubukdar Çakmak, bir zaman yanımda kalsa nasıl olur”

“Gündüz Beyim, benimle gelen benimle gider. Rızası varsa sonra kendisi gelir”          

“Senin at, Beylerbeyine ne de yakışır” diyerek Hüseyin Bey’in atını içinden geçirir.              

Hüseyin Bey duymazdan gelir, öfkelenir de belli etmez.

Gündüz Bey iyice bozulur.

Dönüş yolunda Çakmak der ki;

“Beyim, Gündüz Bey, gururdan, kibirden önünü göremiyor”

**

Madran Baba Dağı eteğindeki çadırında kahve içen Hüseyin Bey, karısı Neslihan’la

konuşuyordu. İade-i ziyarete gelen Gündüz Beyi de yeni uğurlamışlardı ki, 

Beylerbeyinin iki atlı adamı, ansızın atlarından indikleri gibi ellerinde

beliren kamaları ile Hüseyin Bey’in karnına ardı ardına saplamaya başladılar. Beyin

iç organları dışarı dökülüvermişti. Kara Neslihan, eline geçen pilav tepsisini

kocasının karnına bastırır. Atlılar çadırın az ötesinde kulaklarını dikip kişnemekte

olan cins ata yönelir ve yedeklerine alıp hızla kaçarlar. Hüseyin Bey, birkaç kez inler

ve son nefesini verir. Kara Neslihan hiç ağlamaz, bir hafta sessizce yasını tutar.

Sekizinci günün sabahında atına atladığı gibi yollara düştü.

Gündüz Bey’in çadırının önünde atının dizginlerine asıldı.

Kara Neslihan, bakışlarını Beylerbeyine diker:

“Gündüz Bey, Gündüz Bey, Bey olmuşsun, Beylerbeyi olmuşsun ama asıl insan olamamışsın. Ayıp değil mi yaptığın zulümler? Çubukdarımızı istersin, atımızı istersin, kocamın canını istersin. Sen alıcı kuş mu sanırsın kendini? Bey almakla olunmaz, vermekle bey olunur…”

Der ve Beydağ tepelerine doğru sürer atını…

Hanayının tırabzanlarına tutunan Beylerbeyi Gündüz Bey, bakakalır ardından…

**

Gururdan, kibirden önünü göremeyenlere,

Vermek yerine, parsa toplama derdinde olanlara sözümüz;

Bir gün merdiven tırabzanlarına tutunur da kalakalırsınız…

**

 Mutlu Bayramlar!

***

(Not- Yine de yazayım dedim; belki dikkatinizi çekti, çekmedi, Türklerde, Yörük ve Türkmenlerde kadının yeri ve gücünü bilmem hissetiniz mi? Ya şimdi… )

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.