Yıllar önce Efeler’in Çeştepe Mahallesine gelin gelmiş, akrabamız, köyden komşu kızımız Hatice geçen hafta ansızın vefat etti. Rahmetli Hatce' nin Dudu ninesi ile benim dedem kısa bir evlilik yaşamışlar. Şöyle bir film şeridi aktı gözümün önünden...
Cumhuriyet ilan edilmiş, bizim oymak köy tüzel kişiliğine geçmiş, ilk muhtar dedemin babası Ekiz Halil hocadır. Muhtar, oğlu Ahmet'i (Dedem) , karısının karşı çıkmasına rağmen Hacı Aşık Mehmet'in Dudu kızıyla zorla nişanlamıştır. Bu evlilik çok sürmez, uyumları, huzurları yoktur, üstelik kız yedi yaş büyüktür. Arada tıngırdamışlar ki, Hasan adını verdikleri bir oğulları dünyaya gelir. Dedem muhtar babasının öldüğü gün, Dudu'ya bu evlilik bitti der.
Dedem bu defa 15 yaşındaki Ayşe ninemi kaçırır. Dedem Dudu kadın ile boşanır. Ayşe ninem ise, babasının Çanakkale'de şehit düştüğünü 12 yıl sonra Ali Amcasının esaretten, savaştan döndüğünü, köylünün baskısıyla amcası ile anasının evlendirildiğini “Amcam bizi çok döverdi, istemediklerimizle nişanladı, üç kız kardeş başkalarına kaçtık, kaçırıldık kurtulmak için" diye anlatırdı. Dedem mahpusluktan ailelerin anlaşması ile kurtulur, Aydın da hapishane kapısından çıkar, bitişiğindeki kapıdan askere alınır, Çavuş olur, Ahmet Çavuş diye anılır. Amcası nineme evlilik rızası için "Yürüme Gelin" şartını koşar. Acı mı çektirmek istedi bilinmez. Beyaz bir elbise, başlık ile at sırtında değil, kaynanasının ardında yürüyerek yeni evine, yeni dünyasına adım atar.
Dudu kadın da Ümmet ile evlenir. Bu arada Hasan oğlan, 2-3 yaşlarında iken, bir sabah vaktinde, dedemin evine İsa emmisinin kucağında gelir. Hep ağlamaklıdır, ninem, "Hasan'ım üvey ana derler, eziyet ediyor derler, ne istersin Hasan'ım? "
"Ana ak aş istiyorum"
"Tamam oğlum"
Ak aş, zerde tatlısıdır, üzeri değiştirilen, yıkanan, paklanan Hasan ak aşını yerken elde kaşığı ile uyuya kalır. Artık ana, oğul bağları zerde ile kurulur. Hasan uyandığında ise, Ellezoğlu Yaylağında çocukların arasına karışır. Hasan Arslan amcamız,
asker olur, Lâpseki’den rahatsızlığı sonrası, tebdili havaya gelir, 21 yaşında vefat eder, şimdi yaylakta 40 yaşında ölen babamla koyun koyuna yatmaktalar.
Babamlar, Dudu kadına "Dudu ana" derlerdi. Bize de böyle öğütlediler.
Meşhur Kara atlı dedem köye muhtar olur, Dudu ana ile Ayşe ninem bir yerde karşılaşırlar. Kısa bir duraksamadan sonra ağlayarak sarılırlar. Ninem köye gelse, "Çocuklar, durun önce Dudu ablamın elini öpem, gelem" diye seslenir, köyün üst yamacından "Ayşe gardaşım hoşgeldin" sesleri yankılanırdı.
Dedem Atça-Nazilli pazarına peynir satmaya gittiği günlerde, Kocası da ölmüş olan Dudu kadın, eşeğiyle Ayşe ninemin, ilk kocasının çadırına, evine gelir, iki kuma yer, içer, uyur, kahve keyfi yaparlar, dedemin gelme vaktine doğru Dudu kadının eşeğine babam, halam bir yük odun sarar, peynir, lor, çökelek ile bahçeden domates, biber bohçaları ile Dudu ana, eşeğine bindirilir, evine uğurlanır. Dudu anamız vefat ettiğinde cenazesine dedem ile katıldık.
Şimdi bakıyorum da... Geçenlerde izledim, kadın kocasını, çocuğunu bırakıp başka bir evli, çocuklu adama kaçmış, birlikte yaşamış, sonra da dönmüş namusumla duruyorum demekte.
Karısını, sevgilisini vuran, öldüren öldürene, katliam adeta. Ekonomik sıkıntı, aile yaşamını zorladığı gibi, sevgi, saygı, vefa duygularını yitirdik. Olan çocuklara oluyor. Peki, biz bu hale nasıl geldik, getirildik...