Eve gelen sakallı adam

Nevzat ARSLAN

1914 yılıdır.

Rahmetli ninem bir, ablası dört yaşındadır.                                                                     

Sonra Emine adı verilecek kız kardeşi, ana karnındadır. Babaları Osman ve 18 arkadaşı, Çanakkale Savaşı için köyden birlikte yola çıkarlar. Babaları giderken karısına ve çocuklarına son kez sarılır.

Komşu köylü bir tanıdıkları, savaş sonrası evine dönerken, babaları Osman’ı Çanakkale’de en son Anafartalar Gölü kıyısında, dizi parçalanmış, tüfeğine yaslanmış bir halde görüldüğünü anlatır. 

Çok geçmeden künyesi gelir, şehit haberi ulaşır.

Bu arada evlerinde kardeşi zannettikleri Küçük Ali oğlan ise, aslında halalarının oğludur. Fatma halası oğlu Ali’yi doğururken vefat edince, bebek dayı evine getirilir. Ali’nin babası Feyzullah da, Çanakkale Savaşında şehit olur.Böylece 3 kız, bir oğlan, aynı evde, aynı yorgan altında büyürler. Bunun ecri, bize yeter, diyerek arada bir Ecir Ali diye de seslenilir…

Anaları Kürdeklerin Dudu kadın,sert ve güçlü bir kadın karakteri taşımaktadır. Davarları ve inekleri bir yandan, zeytin, Menevşelik bahçesinde meyve, sebze bir yandan, fazla bir sıkıntı çekmeden kendi kendilerine yetmekteler. Başlarında da evin erkeği, küçük ecir Ali oğlan…**

Bir gün eve sakallı bir adam çıka gelir.Dudu kadın ile sarılıp ağlaşırlar, adam evin etrafını dolaşır.

Kızlar;“Ana eve gelen sakallı adam kim?” diye sorarlar.

Anaları anlatır. “Bu adam, 11 yıl önce Birinci Cihan Harbine katılmış, Mısır, Suriye cephelerinde savaşmış, sonrasında İngilizlere esir düşmüş, öldü bilinen, babanızın kardeşi Ali Amcanız…”

**

Amcaları, yandaki boş duran bağımsız tek odaya yerleşir.

Köydeki yaşlı, kadın, erkek, çocuk Ali’nin odaya doluşurlar.                            

Hoş geldin, geçmiş olsun ziyaretine gelmişlerdir.                                                                                    

Koca Ali anlatmaya başlar…  

“ İngilizlere karşı savaşırken, Araplar arkadan ve geceleri saldırmaktalar, elbise ve ayakkabılarımızı, silahlarımızı çalmaktalar. Sonunda açlık ve dermansızlıktan İngilizlere Şam’da esir düştük, bir dikenli tel örgülüesir kampında ne kadar kaldığımızı, kaç yıl savaştığımızı bile hatırlamıyorduk. Burada Nazilli’den Manifaturacı Hacı Molla Mehmet’in oğlu, ben ve Uzunlar köyünden Yusuf, üç hemşeri birlikte duruyorduk.Bir gün Esir Kamp Komutanı değişir.Yeni gelen İngiliz Yüzbaşı, günlerce aramızda dolaşıyor, biz de şaşıyorduk.

Bir gün Nazillili arkadaşa seslendi,                                              

“Sen Nazilli’den Molla Mehmet’in oğlu musun?”                                                          

Akıcı Türkçe ile sorduğu soru karşısında üçümüz bir anda donduk, kaldık.                  

“Evet”                                                                                                                           

“Ben sizin çok ekmeğinizi yedim, Ramazan ayında İstanbul’dan görevli molla çocuklar olarak geldik. Bir ay evinizde kaldık, yemeğinizi yedik, yatağınızda yattık.”Nazillili arkadaşın dili tutuldu adeta…                                                                        

Yüzbaşı devam etti,                                                                                              

“Buna karşılık seni buradan çıkaracağım ki içim rahat etsin”                                             

Nazillili arkadaş başını kaldırdı,                                                                        

“Komutan ben buradan yalnız gitmem. Biz üç hemşeriyiz, ya hep, ya hiç.“            

İngiliz komutan çenesini kaşımaya başladı.                                                             

“Tamam, siz bu zayıf halinizle ne bu çölü, ne bu yolları aşarsınız, bir görev vereyim size, bu arada kendinizi besleyin.”

Bir zaman sonra ellerine verilen kâğıtlar ile serbest kalırlar.

Hep birlikte korku içinde Adana’ya ulaşırlar.                                                                  

Sonunda eve döndüklerinde anlaşılır ki aradan 11 sene geçmiştir.**

Ara ara bu İngiliz Yüzbaşının be menem bir şey olduğunu düşünmeye çalışırlar. Yorumlar yapılır. Hem molla olacak, hem de düşman subayı, üstelik Nazilli’ye gelişine anlam veremezler. Sonra da akıllarına bile gelmez.**

Koca Ali ise şaşkın ve sıkıntılıdır, yıllar sonra geldiği evlerinde yengesi ve kızları vardır. Osman ağabeyi ve eniştesi Feyzullah şehit düşmüş, ölen Fatma bacısının oğlu, yeğeni, adaşı küçük Ali, arkadaşı olmuştur. Alileri ayırmak için dayı “Koca Ali” olur.

Bu arada köydeki yaşlılar Koca Ali ile dul kalan ağabeyinin karısını, yani yengesini baş göz etmek için epeyce dil dökerler. Dudu kadın ersiz kalmayacak, çocuklar da baba yarısı amcalarının elinde büyüyecek, sonunda bu evlilik oluşur.                              

Kızlar bu evliliği hiç istemezler.                                                                              

Ellerinden de bir şey gelmez.                                                                   

Kolay kazanılmadı bu topraklar.                                                                                      

Bu ülke insanı ne acılar çekti.                                                                                        

**

Değerini bilelim Cumhuriyetin...

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.