Filistinli mültecilerden Suriyeli mültecilere

Metin AKOĞLU

1983 yılında zirve yapan Ermeni saldırılarına karşı alınacak tedbirler kapsamında Beyrut(Lübnan) Büyükelçiliğinde görevlendirilmiştim.

İsrail, 1973 Yom Kippur Savaşında Mısır, Ürdün ve Suriye’yi 1967 savaşından sonra bir kez daha mağlup etmiş ve tüm Filistin’i ele geçirip, 4 milyon Filistinliyi göçe zorlamıştır.

Bugün size Lübnan’a göçe zorlanmış 340 bin Filistinliden bahsedeceğim.

Büyükelçiliğimizi korumakla görevli Lübnanlı ekipten Tony isimli polis memuru ile yaptığımız sohbette, ülkede yaşanmakta olan kaosu ve bu duruma nasıl gelindiğini sormuştum. Tony’nin konuyla ilgili birebir anlattıkları şöyleydi.

“1973 yılında Suudi Arabistan’da kral Faysal Bin Abdülaziz,   Lübnan’da da Ortodoks Marunî, Falanjist parti lideri Pier Cemayel devlet Başkanı olarak görev yapmaktaydı.

Filistinli mültecilere yaşayabilecekleri yeni vatan aranırken, Kral faysal Lübnan’ın Devlet Başkanı Pier Cemayel ile yapmış olduğu görüşmelerde 340 bin Filistinli mültecinin, 3 milyar dolar karşılığında Lübnan’a yerleştirilmesi hususunda anlaşmaya vardıklarını,”

Tesadüfe bakın ki, AB’de bize Suriyeli mülteciler için 3 milyar avro önermişti. Ancak, AB’nin şartı vardı. Avrolar,  proje bazlı verilecekti. Getir projeyi kap parayı!  Biz de bundan çok hoşlanmamıştık.

“Gelen paranın 1/3’ü başkanın aldığını, geri kalan 2 milyar doları da,  Filistinlilerin insanca yaşayabilecekleri kamplar, barınma yerleri, aydınlatma ve su projeleri, okulları, beslenmeleri ve Lübnan halkıyla uyum projelerinde harcandığını, ayrıca her İnanç ve etnik kökenden Lübnanlı zenginlerin de topraklarından sürülmüş Filistinlilere gönüllü yardımlar yaptıklarını,

Suudlar, yeni kaynak aktarmıyordu. Yardım olarak gelen paranın kısa sürede bitiğini,  ihtiyaçların karşılanmasının zorlaştığını, sokaklarda dilenmenin makul seviyeleri aştığını,  hırsızlık ve gasp olaylarının arttığını,   sivil itaatsizlik,  lastik yakma, Molotof kokteyli atma eylemlerinin yaşamın bir parçası haline geldiğini,

Filistinli grupların disiplinsizliği, Ürdün'de iç kargaşaya yol açtı. Ürdün güvenlik güçleriyle, Filistin örgütleri arasında yaşanan kanlı çatışmalar, tarihe 'Kara Eylül' olarak geçti. FKÖ’nün lideri Yaser ARAFAT örgütünü Ürdün'den Lübnan'a taşımak zorunda kaldı. “Ancak, bu gelişme, Lübnan'daki etnik dengeleri bozdu. Patlayan iç savaş, yıllarca sürdü.”

Devletin kendini koruma refleksi kapsamında almış olduğu sert tedbirlerin, Filistinli mültecilerle ilişkileri düzeltilemez boyutlara taşıdığını, Filistinlilerin radikalleştiğini,  Yabancı İstihbarat örgütlerinin de yardımıyla Bekaa, Anjar ve Güney Lübnan’da silahlı eğitim kamplarının oluşturulduğunu, gruplar halinde eğitim gören Filistinlilerin Beyrut sokaklarında terör estirmeye, açıkta silah göstermeye başladıklarını, ilk patlayan mermiden bu güne silahlar (1975-1983 kastetmişti)  susmamıştı.”  

Ordu, Şiiler, Sünniler, Dürzîler, Hıristiyanlar diyebilirim ki, bütün taraflar birbiriyle çatışma içindeydiler. Tam da bu ortamda Lübnan devlet Başkanı Beşir CEMAYEL’in talebi ile 1982 yılında İsrail’in,  Lübnan’ı işgal ettiğini, Beyrut kasabı olarak tarihe geçen İsrail savunma bakanı Ariel Şaron’un, Sabra ve Şatilla kamplarında 5 Bin Filistinliyi katletmesinin ardından, Güney Lübnan’da bulunan FKÖ lideri Arafat ve savaşçıları, kendilerine uygulanan orantısız güç nedeniyle Tunus’a gitmek zorunda bırakıldığını ve örgütünü uzun yıllar Tunus’tan yönetti.

İsrail’in çekilmesinden sonra asayiş ve huzur kısa süreliğine sağlanmış gibi görünse de çatışmalar devam etmiştir.  İsrail,  büyüyüp gelişmesinden korktuğu Beyrut’taki FKÖ’den şimdilik kurtulmuştur.

Müslüman’ım diyen, insanların üzerinden kırbacı, boynundan ipi eksik etmeyen petrol şımarığı Arap yöneticilerden,  İslamiyet gereği uygulayacağı 1/40 kuralı ile her yıl geri kalmış bir İslam ülkesini kalkındırmak için proje üretenini duydunuz mu?

Medeni ortamlarda okuyan, pozitif eğitim gören, kendisine, ailesine, ülkesine, bilime ve insanlığa bir şeyler katan,  buluş yapan, uluslararası alanda patent alan, bir Arap ülkesi gördünüz mü?  Çünkü eğitimli insanlardan korkmaktadırlar. Statükoyu koruma içgüdüsü her şeyin üstündedir. Saltanat bir gün biterse!

Neden savaşlar hep İslam coğrafyasında. Müslümanlar, niçin ve nasıl terörizme yatkın hale getirildiler. Neden kutsal mekânları ve ibadet yerlerini içindeki insanlarla birlikte bombalayabildiler. Nasıl, enseden Müslüman kesen İslamcılar haline gelebildiler. Soner Yalçın’ın ifadesiyle “Bu dinciler o Müslümanlara bezemiyor.”   

Hrıstıyan Avrupa, birbiri ile 100 yıl savaştı. Yetmedi 30 yıl daha savaştılar ve bugünkü standartlara ulaştılar. Bu anlamda alınacak daha çok mesafe olduğunu söylemeliyim.

Şunu asla unutmayın. Arap dünyasının en eğitimli ve donanımlı insanları Filistinlilerdir.  Okumaktan başka çarelerinin olmadığını bilen insan topluluğudur. Vatanları dışında yaşamaya mahkûm edilen Filistinliler, herkes tarafından sevilip takdir görmektedirler. Acıma, acındırma eşikleri geçileli yıllar olmuş. Onları iyi tanıyorum. İslam âleminin yüz akı insanlar.

Lübnan iç savaşı 1975’de başlayıp, günümüze kadar süre gelmiştir. Merminin değmediği tek bina göremezsiniz. İsrail’in, kendi topraklarından kovduğu Filistinli mülteciler: faturayı, sınırlarını açan, gönüllerini açan Lübnanlılara kesmeye başladığını, yıllar sonra yönetime gelen Beşir Cemayel’in,  babasının sürdürdüğü ılımlı politika yerine,  Hıristiyan kesimini mutlu eden, Sünni ve Şii grupları da karşısına alan kararlar alması, içinden çıkılmaz hale dönüşmüştür.

Sonucunda da İsrail devleti, kendi huzurunu tesis edebilmek için çevresindeki ülkelerin karışmasının zeminini hazırlamıştır. Her zaman olduğu gibi kazanan yine Yahudiler olmuştur.

1978 yılında ABD başkanı Jimmy Carter gözetiminde, Mısır lideri Enver SEDAT ile İsrail lideri Menaham BEGİN Camp David’de bir araya getirilip, Arapları bölen, Filistin davasına ihanet belgelerini imzalamışlardır.

Bugün 4 milyon Filistinli hala vatansız ve mülteci statüsünde yaşamlarını sürdürmektedir. Vatan olarak elde kalan Gazze, Şeria nehrinin batısı ve Ramallah’dır.  Buralarda da demografik yapı homojen değildir. Buralara dünyanın başka yerlerinden Yahudiler getirilip, BM’ye rağmen yeni yapılan konutlara yerleştirilmektedir.  Bunun adı nedir? Filistinliler, kısa bir süre sonra kendi topraklarında da mülteci olacaklardır.

Filistin’in sembolü Yaser Arafat, İsrail devletine karşı yürütülen Arap direnişinde sağcı, solcu, Müslüman, Hıristiyan, Şii ve Sünni herkesin saygısını kazanmış bir liderdi. Ölümü erken oldu. Ondan sonra gelen Mahmut Abbas hep İsrail şahinlerinin etkisinde kaldı.

İddia ediyorum. Arafat sağ olsaydı,  Amerikalılar büyükelçiliklerini Kudüs’e asla taşıyamazlardı.

Yaser ARAFAT, ölümünden 6 ay kadar önce bir söyleşide “İngilizlerin uşaklığını yaparak, gelecekte kurulacak İsrail için Osmanlıyı arkadan vurmanın bedelini ödüyoruz” demişti. Yorum yapmayacağım.

Selam olsun Ortadoğu’nun yiğit evladına ve  “benim generallerim” dediği lastik sapanlı savaşçılarına.

YAZAR NOTU:

Gelecek yazım Suriyeli mültecilerle devam edecek.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.