Gün Sazak; Bir Şehidin Yolculuğu-4

Efendi BARUTÇU

Gün Bey Doğuyor

26 Mart 1932 günü Emin beyin ve eşi Ayşe hanımın bir erkek evladı dünyaya gelir. “Adı Gün’dür.”

Emin beyin ilk evliliğinden olan kızı Yaşar’dan sonra Ayşe hanımla ilk çocukları olan Abdurrahman Nafiz 22 Mayıs 1923’te doğmuş, ardından 17 Temmuz 1925’te kızları Solmaz dünyaya gelmişti. Üçüncü çocukları Yılmaz’ın doğumu ise 25 Mart 1928’di.

O yıl Eylül sonunda oğlu Nafiz ve kızı Solmaz’ı boğmaca denen hastalıktan kaybeder.

Gün 3 yaşındayken 20 Ocak 1935 tarihinde küçük kardeşi Güven de doğarak aralarına katılır.

Gün 1938 yılında Etlik İlkokulu’na başlar. Daha okula gitmeden önce aynı okulda 5. Sınıfta olan ağabeyi Yılmaz’ın kitapları, defter ve kalemleriyle oyun oynamaya hevesli olduğundan okuyup yazmayı öğrenmişti.

İlkokul bitince 1943 ders yılında Türk Maarif Cemiyeti (Türk Eğitim Derneği) Ankara Yenişehir Lisesi’nde ortaokula başlar.

Babası Emin beyin de kurucuları arasında olduğu ve Gazi Mustafa Kemal’in öncülük ettiği bu cemiyetin ve okulun kuruluşunun amacı Türk çocuklarının iyi eğitim almak ve yabancı dil öğrenmek için yabancı okullara gitmek zorunda kalmamalarını temindir.

Gün 1946-1947 ders yılında orta okulu bitirir ve liseye aynı okulda devam eder.

Emin beyin çocukları, doğdukları günden başlayarak siyasi bir havayı teneffüs ederek büyümüşlerdir. Onların evinde köylü, kasabalıdan tutun milletvekili ve bakanlara kadar siyasetle yoğurulmuş insanlar eksik olmuyordu.

15 yaşındaki gün sakin bir çocuk ise de baskıya boğun eğmeyen ve böyle bir davranış karşısında parlayan bir karaktere sahiptir. Okulda arkadaşlarıyla iyi geçinmektedir. Öğretmenlerine karşı da hep saygılıdır. Üstüne gelinmedikçe kavga gürültü çıkarmaz.

Emin bey 1947 yılında Ankara’da bir otel inşaatına başlamıştır. 5 Mart 1949 yılında otelin açılışı yapılır.

Gün küçük yaşlardan itibaren bir hatıra defteri tutmaya başlar.

18 yaşındaki Gün’ün küçük defteri bu delikanlıyı tanıyabilmek için güzel ipuçları vermektedir.

26 Şubat Pazar günkü notunda “tabiatın güzellik ve heybetini gördükçe Allah’a daha çok bağlanıyorum!...” der.

26 Mart’ta: “Bugün 19 yaşıma girdim. İnşallah, aileme ve vatanıma hayırlı bir evlat olarak yaşarım.” Cümlesi yazılıdır.

Gün 1951 Haziran ayında liseyi bitirmişti.

Amerika’ya üniversiteye gidecek, ziraat öğrenimi görecekti. Bu babası Emin beyin de hep hayal ettiği bir şeydi.

Emin bey Türkiye’de tarımın modernleşmesini, ülkenin geleceği için mutlak bir ihtiyaç, ayakta kalabilmenin ve güçlü olabilmenin ilk şartı olarak görüyordu. Sanayi alanında gelişebilmenin de yolu tarımda ulaşılacak gelişmeye bağlıydı.

Modern araçlar ithal etmek, karasaban yerine traktör kullanmak elbette çok önemliydi ama işin temelinde eğitimle iyi yetiştirilmiş insan unsuru vardı. Bunun da çaresi, dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyup, bilgiyi ve teknolojiyi getirecek, Anadolu’da çiftçiye öncelik edecek, örnek çalışmalar yapacak atılgan gençlerin yetiştirilmesiydi.

Bu düşüncelerle kardeşi Habip’in oğlu Hasip’in Belçika’da ziraat tahsili yaparak 1940’ta Türkiye’ye dönmesinde önemli bir teşvikçi olmuştu.

ABD’de Kaliforniya Devlet Politeknik Koleji’nde eğitimin çok kaliteli olduğunu, öğrencilerinin gerçek manada yetişmesini sağlayan bir düzen içerisinde olduğunu, sadece sınıfta ders değil, zamanın yarısını saha çalışmalarında geçirterek daha kaliteli bir eğitim verdiğini tespit etmişlerdi.

Gün 6 Eylül 1951 Perşembe günü New York’a uçar. Oradan Los Angeles ve San Luis Opispo’ya geçerek okula ulaşır ve yurda yerleşir.

Disiplinli ve sıkıcı lise hayatından sonra buradaki öğrenciliğin çok rahat ve keyifli olmasından hoşlanmıştı.

Eğitimde sınıf, laboratuvar, çiftlik, yem ve süt endüstrisi, pazarlama alanları birlikte uygulanıyordu. Kaliforniya’daki çiftlikler, endüstri ve dağıtım kuruluşları, okulun eğitim alanı olarak kabul ediliyordu.

Ders programını netleştirdikten sonra zamanını boş geçirmek, gezip tozmak yerine uygun bir işe girip çalışarak değerlendirecektir.

Bir süt fabrikasında çalışmaya başlar. İlk gün muşamba bir önlüğü kuşanıp şişe yıkama bandının başına geçer.

Gün iyi bir gözlemcidir; okulda, iş yerinde dikkatini çeken ilk şeylerden biri insanların hızlı karar verip hemen harekete geçme alışkanlığıydı. Yani mızmızlanmak, ayak sürümek, ileri geri bocalamak gibi uyuşukluk hallerine pek rastlanmıyordu. İnsanlarda bir güven duygusu ve güçlü iradenin varlığı seziliyordu. Bunlar çevreden kazanılan alışkanlıklar ve etkilerin sonucu toplumda yaygınlık kazanmış, yerleşmişti.

O yıllarını 1962’de defterine şöyle karalayacaktı: “Liseyi bitirdiğinde, rahmetli babam Amerika’da tahsilimi teşvik etti. Sayesinde gittim, çok gördüm, öğrendim. Gayem yalnız vatanıma ve aileme faydalı olmaktı.”

Süt şişesi yıkayarak başladığı iş yerinde şefliğe yükselir.

Babasından aldığı bir mektupta yurt dışına okumaya giden birçok gencin, orada başkalarının tezgahına düşerek avlandıklarını hatırlatıyor, dikkatli olmasını öğütlüyordu.

Gün, babasına cevap verir:

“Ben Emin Sazak’ın oğluyum. Beni avlayıp torbasına atabilecek baba yiğit daha doğmadı.”

Gün 1953 Ağustos’unda yaz tatilini geçirmek için memleketine gelir. Bir buçuk ay sonra 18 Eylül’de Amerika’ya döner.

Babası ve annesi artık evlenme yaşının geldiğini hatırlatmışlar, Samsunlu İş Adamı Süleyman Balkan beyin kızı Bilen’le evlenmesini istemektedirler.

Her şey önceden kararlaştırıldığı gibi olur. Gün düğün tarihinden 2 hafta önce İstanbul’a gelir. 21 Ağustos 1954 günü Gün ile Bilen’in düğünleri yapılır, 15 Eylül Çarşamba günü birlikte Amerika’ya dönerler.

17 Temmuz 1955’te Bilen hanımın bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Babası Emin beyin vasiyetine uyarak çocuğa Süleyman Servet adını verirler.

1955 Ekim ayının sonunda üniversitenin bitmesine bir dönem kala ailesinin bozulan işlerine yardımcı olmak ve ileride gelip kalan 5-6 aylık eğitimini tamamlamak üzere eşi ve oğluyla beraber Türkiye’ye döner.

1 Aralık 1956’da Gazi Emir Ulaştırma Okulu’nda yedek subay olarak bir buçuk yıl sürecek askerliğine başlar.

28 Kasım 1959 günü adını Bilgün koydukları bir kız çocukları dünyaya gelir.

Emin Beyin Ölümü

21 Ocak 1960 Perşembe sabahı Emin bey 78 yaşında hayata veda eder. Son yıllarında dilinden düşürmediği duası:

“Allah elden ayaktan düşmeden, bakıma muhtaç olmadan, huzurlu bir ölüm nasip etsin…”

Dilediği gibi olmuştu. Cenazesi Sazak köyüne götürülüp vasiyeti üzerine babası Hacı Abdurrahman Ağa’nın yanı başına defnedilir.

Gün ve Bilen hanım 5 Haziran 1962 günü çocuklarını düşünerek istemese de eşinin ısrarı üzerine Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nde tek celsede boşanırlar.

Gün bey ayrılışından 1 hafta sonra 11 Haziran günü Bilen hanım hakkında defterine şunları yazar:

“Sabık karım, fevkalade namuslu, dürüst, karakter sahibi bir kadındır. Ayrılmamızın sebebi ise tamamen ruhi anlaşamamazlıktır… Tatlılıkla, insanca, olgunca ayrıldık… İnşallah Allah bir gün onu ve çocuklarımı mesut eder.”

Bu arada iş hayatında mücadele ve gayretleri devam etmektedir. İzmir Alsancak Limanı antrepo inşaatı işini alırlar. Borçlarından dolayı Sazaklara ait Yüksel Palas Oteli’ni Ordu Yardımlaşma Kurumu’na satarlar.

Yüksel İnşaat

16 Mayıs 1963 tarihinde Yüksel İnşaat Şirketi’ni kurarlar. Ortaklar listesinde anneleri Ayşe hanım ile oğulları Yılmaz, Gün ve Güven, Hazık ve Zeliha Ziyal, bir de Mehmet Sert vardır.

Gün beye göre iş hayatındaki asıl kuvvet para değil, bilgi ve çalışmadır. Bilgi sahibi, çalışkan ve birbirine güven duyan insanların bir araya gelip güç birliği yapmaları sermaye toplamaktan daha önemlidir. Gün bey iş hayatı boyunca hep bu ilkeye dikkat etmiş, çalışma arkadaşlığı yapacağı insanları seçerken çok titiz ve dikkatli olmaya çalışmıştır. Şirket ortağı ve çalışma arkadaşı olarak daima işini en iyi yapan insanlarla çalışmayı tercih etmiştir.

1963 yazında Alsancak Limanı’nın yolcu salonu ve rıhtım inşaatı ihalesini Yüksel İnşaat kazanır.

Gün bey işlerin başında kendisi bulunmak için İzmir’e yerleşmeye karar verir. Burada İzmir Bayındırlık Müdürü ve arkadaşı İrfan Karaoğlu’nu memuriyetten istifa edip şirketinde beraber çalışmaya ikna eder.

İrfan Karaoğlu hatıralarında Gün beyle ilgili;

“Gün’ün en büyük meziyeti, inandığı insana tam bağlanması ve onu elindeki bütün imkanlarla destekleme özelliğiydi. Nitekim onun bu özelliği, Mehmet Sert’i ve beni kendisine bağlamıştı.” Diye yazmaktadır.

1965 Ağustos ayında Karaburun Balıkçı Barınağı ihalesi alınır. Eylül ayında Van ve Tatvan feribot limanlarıyla Tatvan kuru havuz inşaatı işleri alınır.

1966 yılının Şubat ayında İğneada balıkçı barınağı inşaatı ihalesi alınır. Yüksel İnşaat büyük bir atılım yapmıştır.

Gün bey 1966 yılında daha önceki 2 yıllık evliliğinden Cana adında küçük bir kızı olan Nilgün hanımla nikahlanır. Nikahları anneleri Ayşe ananın Çiftehavuzlar’daki köşkünde kıyılır.

Gün bey eşi Nilgün hanımla beraber Van Tatvan’daki feribot limanları inşaatlarının başında bulunmak üzere Van’a taşınır 4 yıl süreyle Van’da yaşarlar.

1967 Haziran’ında oğulları Emin Ergün dünyaya gelir.

Nilgün hanım Van gölünün ortasındaki Aktamar Adası’na gitmeyi istemektedir. Kocası uygun bir zamanda bu gezintiyi yapabileceklerini söyler. Sonra da Nilgün hanım Aktamar’a gitmek istemediğini, oranın lanetli bir yer olduğunu söyler. Van’lı komşularından dinlediği bir olayı anlatır:

“Bu 1915 olayları sırasında yaşanmış bir faciadır. Ermeni çeteleri Van’ı ele geçirdikleri sırada bazı köy ve kasabalardaki bütün erkekleri katletmiş, kadınlara tecavüz etmişlerdi. Bir grup kızı toplayıp kayıklarla bu adaya taşımışlar, zavallı kızların bazıları iffetlerini koruyabilmek için kayalardan kendilerini atarak gölün sularında boğulmuş.”

Gün bey şantiyede çalışırken bir gün şantiyeden Tatvan’a gitmek üzere yola çıkacağı sırada iri yarı bir adam arkasından bağırıp çağırmaya, ağzını bozarak ileri geri konuşmaya başlamıştır. Yanına gelen Gün beye işaret parmağını sallayarak: “Bana bak lan! Ben adamın…” sözün arkasını getiremez, aniden suratında patlayan bir yumrukla yere serilir. Doğrulup saldırmaya kalkıştığı an yediği ikinci, üçüncü yumruklarla yüzü koyun yıkılır.

Gün bey hiç konuşmadan sakin sakin yürür, arabasına biner ve gaza basar. Ertesi gün bu adam yanına akrabalarını da alarak Gün beyin evinin önünde beklemektedir. Gün bey tabancasını beline sokar ve sokağa çıkmasını engellemek için yalvaran eşine: “Bak” der. “Ben bugün dışarı çıkmazsam bir daha çıkamam. O zaman da burada işlerimi yürütemem. Evime kapanırsam, büzülürsem üstüme gelirler. Çıkacağım! Bana engel olmaya çalışma. Endişelenme. Hiçbir şey olmaz.” Gün bey evden çıkar. Aradan 2 hafta geçmiştir. İriyarı adam yanında 2 kişiyle şantiyeye gelir. Yaşlı olanları söze girer: “Beyim bizim Halil bir hata etmiş. Hatasız kul olmaz; biz de suçumuzu boynumuza asıp geldik, senden af bekliyoruz.” İriyarı Halil özür diler, o tarihten sonra iyi dost olurlar.

Devam Edeceğiz… İş ve Siyaset

*Bu yazı dizisini hazırlarken “Himmet Kayhan-Gün Sazak Bir Şehidin Yolculuğu, Yarkın Yayınevi, 1. Baskı, Ankara 2015” kitabından büyük ölçüde istifade ettiğimi belirtmeliyim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.