Toplum olarak artık tehlikeli bir eşiği geçtik.
Bir zamanlar utançla anılan, insan içine çıkılamaz hale getiren davranışlar, bugün sosyal medyada birer silaha dönüştü. Ayıplar silinmedi, sadece birilerine hizmet edecek şekilde yeniden ambalajlandı. Yalan haberler, sahte belgeler, montajlı içerikler... Hepsi organize biçimde bir insanı itibarsızlaştırmak, yalnızlaştırmak ve psikolojik olarak çökertmek için kullanılıyor.
Evet, mesele artık sadece hukuk değil.
Mesele vicdan meselesidir.
Mesele ahlak meselesidir.
Mesele insanlık meselesidir.
Geçtiğimiz günlerde CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün üniversite sınavına hazırlanan genç kızı üzerinden yürütülen linç kampanyası bu çöküşün geldiği en karanlık noktayı gözler önüne serdi. Genç bir kızın adı, sahte hesaplar üzerinden sözde arkadaşlık sitelerine taşındı. Ailesini utandırmak, babasını sindirmek, kamuoyunda itibarsızlaştırmak için devreye sokulan bu dijital saldırı, bir ahlaksızlık sınavıdır. Ve toplum bu sınavda sınıfta kalmıştır.
Bu sadece bir milletvekiline değil, hepimize yöneltilmiş bir tehdittir. Çünkü bu organize kötülük, hepimizin kapısını çalabilecek kadar pervasızdır. Bir babanın evladını böyle bir iftiranın ortasında görmesi ne demektir, ancak yaşayan bilir.
Ben yaşadım.
Evet, bu satırların yazarı olarak o kirli senaryonun tam ortasında hedef haline getirildim.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li — pardon, ÖÇP’li — Özlem Çerçioğlu’nun icraatlarını eleştirdiğim için, CHP Genel Başkan Yardımcısı Meryemgül Çiftçi Binici’nin adı kullanılarak hazırlanmış sahte bir mahkeme kararıyla başlayan süreç; dijital taciz, şantaj ve tehditle sürdü.
Nasıl ki Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan bürokrat bir kişiye, “Emekli ol. Aksi takdirde seni FETÖ’cü ilan ederiz, MSÜ Kara Harp Okulu’nda öğrenci olan oğlun zarar görür,” diyerek baskı kurdularsa...
Nasıl ki Milletvekili Süleyman Bülbül’ü itibarsızlaştırmak için kızını, ailesini utandırmak; babasını sindirmek istedilerse...
Beni de “13 yaşındaki bir kız çocuğuna taciz ettiğime dair paylaşım yaparız” tehdidiyle susturmaya çalıştılar.
Saldırılar yalnızca şahsıma değil; aileme, emeğime, mesleğime ve ismimin onuruna yöneltildi. Ne utandılar, ne sıkıldılar; şirretlikte sınır tanımadılar. Belediyede görevli personele, iftira dolu alçak sosyal medya paylaşımlarını hesaplarında paylaşmaları için talimat verdiler.
Bu; planlı, sistematik ve alçakça yürütülen bir linç operasyonuydu.
Ne yaptım?
Tüm belgeleriyle Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na resmi suç duyurusunda bulundum.
Sekiz ay geçti. Deliller ortada, dijital izler açık, sahte hesaplar tespit edilebilir durumda.
Ama failler hâlâ "bulunamadı."
Bu noktada, rahmetli Mahir Kaynak’ın sözünü hatırlatmak isterim:
“Bir olayın failini anlamak istiyorsanız, önce şu soruyu sorun: Bu olay kimin işine yarıyor?”
Gazeteciyi susturmak isteyenin...
Milletvekilini sindirmek isteyenin...
Muhalefeti bastırmak isteyenin...
Her nedense, Özlem Çerçioğlu’na kim eleştiri getirirse, onun çevresindeki trol hesaplar anında devreye giriyor.
Organize, planlı bir linç kampanyası başlıyor.
Bu artık tesadüf değil.
Ve herkes bu kirli yapının kimlerce yönetildiğini biliyor.
Bu yazı bir isyandır.
Ama aynı zamanda bir çağrıdır:
Süleyman Bülbül’ün ailesine, bana, aileme ve bu ülkenin namuslu gazetecilerine yönelik aşağılık iftiraları yayan, şeref yoksunu, haysiyet fukarası, itibar cellatlarına sesleniyorum:
Unutmayın! Kurduğunuz o karanlık düzen, kazdığınız o alçak kuyu gün gelecek sizin mezarınız olacak. Ve o çamurun içinde ilk boğulacak olanlar siz olacaksınız.
Bu toplumda hâlâ onur, vicdan ve edep kaldıysa, herkesin bu ahlaksızlığın karşısında dimdik durması gerekir.
Bugün bana yapılan, yarın size yapılabilir.
Sessiz kalmak, o çamurun ortağı olmaktır.
Unutmayın: Sıradaki hedef siz olabilirsiniz.