Kültürümüzde Muharrem Ayı-Kerbelâ- Aşûre

Şerif KUTLUDAĞ

19 Temmuz 2023 Çarşamba günü, Hicrî Takvime göre 1445. Hicrî Yıla girilmiş oldu. Yani, Hicrî yılbaşı yaşandı.

Hicrî takvime adını veren Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçü 622’de yaşanmıştı.

Hicrî Takvimin ilka ayına da Muharrem adı verilmişti: Muharremin kelime anlamı da; “haram edilmiş olan” anlamındadır. Müslümanlık gelmeden önce Araplar arasında bu ayda muharebe/savaş yasak olduğu için bu isim verilmişti.

“Muharrem” hürmet edilen anlamındadır. Bu ay, Hz. Peygamber tarafından Allah’ın ayı diye nitelendirilmiştir Bu niteleme Muharrem ayının faziletine, ilahî feyz ve bereketinin bolluğuna işarettir.

Resûlullah bir hadisinde “Ramazan’dan sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.” buyurmuştur.

Muharrem ayı İslam bizim dinden beslenen kültür dünyamızda “aşûre” ile gündeme gelmiştir.

Arapçada “âşûra” Muharrem ayında10. gün demektir.

Bu gün oruç tutmak da bazı âlimlere göre sünnettir. Zira Resûlullah âşûrâ gününde oruç tutmuş ve bunu Müslümanlara tavsiye etmiştir Medine’ye gelince, Yahudilerin âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görmüş ve “Bu gün niçin oruç tutuyorsunuz?” diye sormuştu. “Bu, hayırlı bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil’i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Mûsâ o gün oruç tuttu.” dediklerinde Resûlullah da (s.a.s.) “Ben Mûsâ’ya sizden daha layığım /yakınım.” buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını tavsiye etmiştir.

Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in 70 arkadaşıyla Muharrem ayının 10. Günü Kerbelâ’da şehit edilmeleri üzerine, zaman içerisinde farklı inançlarla bezeli çok yönlü Muaharrem ayı, Kerbelâ Vakası ve aşure olgusu oluşmuştur.

Günümüzde Alevî-Bektaşî inancı ve kültürüne mensup olan vatandaşlarımız 19 Temmuzdan başlayarak 30 Temmuza kadar 12 gün oruç tutarak Kerbelâ Vakasını yaşamakta ve yaşatmaktadırlar. Özellikle de iftar yaparken su içmeyerek savaş anında Hz. Hüseyin’in yaşadığı susuzluğu simgesel olarak yaşatmaktadırlar.

Konunun kültürümüzde görülen en genel ve en yaygın yansıması; Muharrem Orucu ile aşûre adıyla yapılan yemektir: Şimdi bu daha çok tatlı şeklini almış bulunmaktadır.

Aşûre yemeğine adını veren Arapça’daki “Âşûrâ/10. Gün”ün kaynağında şu belirleyici inanç unsurları vardır:

1. Âşûrâ, Hz. Mûsâ ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu bir gündür.

2. Âşûrâ, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde mevcut olan ve Câhiliye Arapları arasında da Hz. İbrâhim’den beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. Âişe’nin rivayeti şöyledir: “Âşûrâ, Kureyş’in Câhiliye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Resûlullah da buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Fakat ramazan orucu farz kılınınca kendisi âşûrâ gününde oruç tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmuş, dileyen tutmamıştır.”

İşte, Hz. Nuh’un gemiye binerken yanına aldırdığı tanelerden hareket edilerek zaman içerisinde çok sayıda taneli gıdanın yer aldığı aşure yemeğinin kaynağı da budur.

Türk edebiyatında Kerbelâ üzerine yazılıp daha ziyade muharrem ayının ilk on gününde yapılan toplantılarda okunarak yaygınlaşan eserler vardır. Bunlara verilen genel isim de “Maktel-i Hüseyin”dir.

Bu makteller arasında her bakımdan en mükemmeli, FUZÛLÎ’nin HADÎKATÜ’S-SUEDÂ’sıdır. Şeyma Güngör’ün doktora çalışması olarak neşre hazırladığı eser (Ankara 1987) Türk dünyasında muharrem ayında Sünnî ve Şiî çevrelerce sevilerek okunmuş, dünya kütüphanelerinde bulunan 225’ten fazla yazma nüshasının yanı sıra defalarca basılmış ve manzum kısımları bestelenmiştir.

Kastamonulu Şâzî’nin sade bir Türkçe Dâstân-ı Maktel-i Hüseyin adlı 3034 beyitlik eseri.

İsmail Hikmet Ertaylan, Şâzî’den bir yıl önce Yûsufî mahlasını kullanan bir şairin Candaroğlu Hükümdarı Bayezid’e sunduğu 3000 beyitlik bir makteli olduğuna işaret etmektedir.

“Yûsufî-i Meddah Yahyâ b. Bahşî’nin Maktel-i Hüseyin ise 976 beyitlik eseri

Lâmiî’nin Kitâb-ı Âl-i Resûl adlı eseri de 989 beyitlik bir makteldir.

Hacı Nûreddin Efendi’nin sade bir Türkçe ile telif ettiği, zayıf bir nazım tekniğine sahip olmakla birlikte kahramanlıkla ilgili beyitleri çok beğenildiği için yedi defa basılan Vak‘a-i Kerbelâ’sı

Gelibolulu Câmî-i Rûmî’nin sanatkârane bir üslûpla kaleme aldığı Saâdetnâme’si tespit edilebilen maktellerdir.

Âşık Çelebi’nin Maktel’i

Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Ravżatü’ş-şühedâʾ adlı eseri

Bu bağlamda konuya baktığımızda Türk milleti yüz yıllar içerisinde âdetâ acıları bala çevirerek bir yandan Kerbelâ Vakası’nın acısını yaşarken diğer yandan da aşure yemeği ile Hz. Nuh’tan başlayan bir geleneğin tadını da taşıyıp getirmişti günümüze.

Nâçizâne benim konuya bakışım da şudur:

Bizim, Anadolu merkezli bin yıllık medeniyetimiz bir anlamda bir aşure medeniyetidir:

Aşûre kazanına konulan her bir tane (buğday, nohut, fıstık, ceviz, badem, fındık, çitlembik, susam, haş haş vb.) Anadolu’da yaşamış ya da yaşamakta olan farklı inanç ve kültürel kimlikleri temsil eder En sonunda aşûreye konulan kırmızı nar taneleri de Kerbelâda dökülen Hz. Hüseyin ile masumların kanına işarettir.. Kazanın altında yakılana ateş yüzlerce yılda yaşanan ortak acıları ifade eder.

Sonuçta kaynayan kazandaki her bir tane bir güzelliğin varlığına işaretken aşure kazanına konulan bir zamanlar pekmez iken sonrasındaki şeker de Yunus Emre’de ifadesini bulan Kurânî/evrensel sevgiyi ifade etmektedir.

İşte bin yıllık süreç bizi böylesine bir güzelliğe aşure güzelliğine ulaştırmıştır.

Bu vesileyle bu günlerin duygularını yaşayan bütün vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle selâmlıyor Kerbelâ şehitlerine de Allah’tan sonsuz rahmetler diliyoruz.

GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.