MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli’ye açık mektup -14-

Efendi BARUTÇU

Sayın Genel Başkan;

Bizim bu açık mektupları yazmaktan maksadımız; teşbihte hata olmaz derler. Bir siyasi bünye düşünün ki, içine sirayet eden mikroplar sebebiyle iltihaplanmış, bu iltihap kocaman bir “ur”a dönüşmüş. Biz haddimiz olmayarak bu “ur”a bir neşter atıp cerahatin dışarıya çıkmasını ve siyasi bünyenin sağlığına kavuşmasını murad etmekteyiz.

İzin verirseniz, bünyemize sirayet etmiş bu kirliliğe dair birkaç örnek daha vermek istiyorum.

Sağlık Bakanlığı müsteşarı Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu, bakan Osman Durmuş Bey’in bakanlığı süresince temiz kaldığını ama bazı yetkililerin menfaat karşılığı atama işlerine aracılık ettiklerini, Bakanlığa gelen doktor ve hemşirelere tacizde bulunduklarını, bir hemşireyi taciz ettiği için subay olan eşi tarafından bir yetkilinin ağır şekilde dövüldüğünü size anlatıyor.

Siz ise, her seferinde, “Tamam, icabına bakacağım” demenize rağmen, bu konuda Bakan Bey’i ikaz bile etmediğinizi ifade ediyor ve sonunda sizden izin isteyerek müsteşarlık makamından ayrılıyor.

Esasen yaşanan olaylardan çıkardığımız neticeye göre, bazı bakanlıklardaki bu ve benzeri yolsuzluk söylentileri ayyuka çıktığı halde müdahale edilmeyip beklenmekte, sonunda konu kamuoyuna intikal edip MHP ciddi şekilde yara almaktaydı.

Bu tavrınızın bir örneğini meşhur kaset skandalında da görmüştük. Allah kimseyi bu konularla imtihan etmesin. Ama bu beyefendilerin skandala konu olan eylemlerini başından beri bildiğiniz düşünülebilir.

Biliyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi’nde en çok önem verdiğiniz ve en çok mesai harcadığınız konu parti içi istihbarattı.

Nitekim 2004 Kasım ayındaki son görüşmemizde bize öfke ile bakıp: “Türk Ocakları Genel Merkez Yöneticisi Efendi Barutçu! Gittiğiniz yerlerde neler konuştuğunuzu biliyorum” demiştiniz.

Biz de cevaben: “Biz davamıza MHP saflarında hizmet imkânı bulamadık, Türk Ocakları Genel Merkezi’nden davet aldık. Orada birtakım hizmetler yapmaya çalışıyoruz. Şahsınızla ilgili de herhangi bir şey konuşmuyoruz. Bazı dalkavuklar size yaranmak için birtakım yalanlar uyduruyorlar. Türk Ocakları’nı merak ediyorsanız, yolunuzun üzerindedir. Bir gün geçerken uğrar, bir kahvemizi içersiniz. Neler yapıldığını öğrenirsiniz. Yöneticilerini davet eder, ne tür çalışma yaptıkları hakkında bilgi sahibi olursunuz.” demiştik.

Bu konulara müdahale etmemenizin sebebine gelince: Gördüğümüz kadarıyla çoğu zaman yakın çalışma arkadaşı olarak beşeri zaafları ile malul kişileri tercih ediyorsunuz. Çünkü bu kişiler her türlü talimatınızı, doğrusuna yanlışına bakmadan anında yerine getiriyorlar. Dün sövdüğünüze sizinle beraber sövüyorlar, bugün aynı şahısları övüp göklere çıkarıyorsunuz. Onlar da sizinle beraber övüyorlar ve kendilerinden geçer vaziyette çılgınca alkışlıyorlar.

Sayın Genel Başkan;

Üç buçuk yıllık hükümet ortaklığınız süresince, hükümetle “uyum” adına taviz üstüne taviz vererek en yakın arkadaşlarınızı bile tasfiye ederek ne yazık ki tam bir teslimiyetçi tavır sergilediniz.

MHP Mersin Milletvekili merhum Ali Güngör gibi bir civanmert insanı bile Bülent Ecevit’i tenkit ettiği için MHP’den ihraç ettirdiniz.

Devlet Bakanı Prof. Dr. Sayın Abdülhaluk Çay da benzeri bir gerekçe ile bakanlıktan azledildi.  

İntihara teşebbüs eden DSP’li Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay’ı tenkit ettiği için MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Eyüp Aktepe hocayı genel başkan yardımcılığından istifa ettirdiniz.

Türk Telekom’u uluslararası sermayeye peşkeş çekmemekte direnen Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Sayın Enis Öksüz’ün, ekonomiden sorumlu ithal Devlet Bakanı Kemal Derviş ile anlaşamadıkları için Bakanlık’tan ayrılmasına sebep oldunuz. Aynı dönemde, partideki yardımcılarınızdan birisinin meşruiyet dışı işlerde adının geçtiğini size defaatle söylediği halde tedbir almak yerine, sessiz kaldınız.  

Prof. Dr. Enis Öksüz Hoca o dönemi şöyle anlatıyor:

“1999 seçimlerinde, MHP'nin milletimizden gördüğü güven ve desteğin temelinde yolsuzluk, hırsızlık, yalancılık, tembellik, bölücülük ve vurdumduymazlıklara karşı çare olacağına, hesap soracağına olan inanç vardı.

Milletimiz yoksulluktan, işsizlikten, gelecek korkusundan, eğitimsizlikten, MHP sayesinde kurtulacağına, zenginlik, adalet ve kültürel birlik içinde karnı tok, başı dik yaşayacağına inanmıştı.

İlk bir yılda bakanlarımızın başarılı çalışmalarını, deprem felaketine rağmen alınan çok olumlu sonuçları gördükçe insanların sevinci ve güveni artıyor. Oy vermeyenlerden 'keşke elim kırılsa da başka partiye oy vermeseydim' diyenler çoğalıyordu.

Önde gelen MHP yöneticileri ise, bu itibar yükselmesini ve kararlı duruşu sürdürmek yerine, verdiği sözleri unutmaya yöneldi. Tek başına iktidar olmaktan ve büyümekten başarılarını bile anlatmaktan korkar oldular. Yolsuzlukla, hırsızlıkla mücadele taahhüdü çiğnenmiş, aklama paklama operasyonlarına girilerek, gerçeklerin yargı yoluyla ortaya çıkarılması engellenmiştir.

Kirlilik azalacağına artmıştır. Banka hortumcuları, ihale, satın alma, görevi kötüye kullanma gibi suçları işleyenlerin cezalandırılmasını askıya alan, erteleyen, bir bakıma affeden kanunlar çıkarılmıştır. Türkiye'de fakirliğe ve soyguna sebep olanların işleri bir bakıma kolaylaştırılmıştır.

Teslimiyetçiliğin adı “uyum” olmuştur. MHP'li vatandaşlarımız ve geleceğimizin teminatı olan gerçek ülkücüler, neler olup bittiğini anlatamaz ve anlayamaz hale getirilerek başları öne eğik, mahçup insanların ezikliğini yaşamaya mahkum edilmiştir. Yöneticilerimizin ve milletvekillerimizin bir kısmı kahrolurken, asıl yetkililer asla tavırlarını değiştirmemişlerdir. Pek çok parti mensubumuz mahcubiyetten partilerini terk etmeye başlamıştır.”

Sayın Genel Başkan;

Siz taa başından beri MHP’nin kadrolarına güvenmediniz. İzin verirseniz, huzurunuzda yapılan bir konuşmayı hatırlatmak istiyorum.

22 Temmuz 2007 tarihinde yapılacak olan genel seçimlere giderken MHP’nin aday listeleri YSK’ya verildiği ve açıklandığı günlerde aşağıda isimlerini yazacağım beş arkadaşımız ziyaretinize gelmişti.

Salih Dilek: 1968-1969 Genç Ülkücüler Teşkilatı Genel Başkanı daha sonra Ülkücü İşçiler Birliği Genel Başkanı.

Hüseyin Armutçu: 1972 yılında, genel merkezi Çankırı’da kurulan Türk Ülkücüler Teşkilatı Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve sizin AİTİA’dan öğrenciniz.

Mehmet Bögüalp Hacıömeroğlu: Genç Ülkücüler teşkilatı Genel Merkezi kurucularından.

Mehmet Çalışkan: AİTİA mezunu, Siteler’de mobilyacı.

İsmi bizde mahfuz TRT’den emekli bir arkadaşımız.

Sohbete başlarken siz: Gömleğin birinci düğmesini yanlış iliklerseniz bütün düğmeler yanlış olur.’’ diyorsunuz.

İstanbul’dan aday gösterilen Gündüz Aktan Bey’i soruyorlar, siz de cevaben: “Gündüz Bey, iyi yetişmiş bir diplomatımızdır, zaten ben bu seçimlerde listeye sadece Gündüz Bey’in ismini yazdırdım. Bunun dışında listelere müdahale etmedim.” diyorsunuz ve devamında:

“Bizim, ülkücü milliyetçi camia olarak elitimiz (seçkin aydınımız) yok. Halbuki, Ak Parti’nin çok zengin bir mutfağı var. Her konuda yetişmiş insanları var, bu sebeple büyük başarılar elde ediyorlar” diye hem parti yönetiminde yanlış tercihler yaptığınızı itiraf ediyor hem de Ak Parti yönetimine olan hayranlığınızı ifade ediyorsunuz.

Bu sözlerinizle “kadrosunu tanımayan” ve “kadrosuna güvenmeyen” bir genel başkan görüntüsü veriyorsunuz.

Bugüne kadar yaşanan hadiseler gösteriyor ki -bizi bağışlayın ama- siz taa başından 57. Hükümet’e ortak olarak girdiğiniz gün, gömleğin birinci düğmesini yanlış iliklemişsiniz. Bu yanlışlıklar her gün, her ay, her yıl artarak devam edegelmiştir.

Milletvekili aday listeleri hazırlanırken MHP’de ön seçim de yapılmadığına göre, bu listeleri kimler hazırlıyor, kimler yazıyordu, bilmek isterdik.

Eğer genel merkezde, zât-ı alinize de tahakküm eden bir meşruiyet dışı güç varsa ve siz bunların tutsağı olmuşsanız, vah bizim emeklerimize…

Halbuki gerçek lider, toplumun her kesiminden bilgili, liyakatli, ehliyetli, temsil kabiliyeti yüksek, fikrinin ahlakını yaşayan, imanlı ve vatansever kanaat önderlerini bulup hareketine dahil eder ve siyasi hareketinin vitrinini bu yüksek meziyetlere sahip insanlardan oluşturur.

Lider mutlaka milli imana, aşka, aksiyona ve karaktere sahip neferler arasından doğar. Zaten davanın samimi bir neferi olmaya rıza göstermeyen kimse, Siyasi Partiler Kanunu’nun padişahtan daha fazla yetki tanıyan imkânlarından istifadeyle genel başkan olabilir, hatta ömür boyu genel başkan kalabilir ama asla liderliğe layık olamaz.

Nasip olursa Ramazan Bayramı’ndan sonra son mektuplarımızı yayımlayacağız.

Yarın idrak edeceğimiz Ramazan Bayramı’nın yüce milletimize, İslam alemine ve hatta bütün insanlığa huzur, barış ve selamet getirmesini niyaz ediyorum.

Şahsınızda, Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarının Bayramı’nı en kalbi duygularla tebrik ediyorum. Yüce Allah’ın bu mübarek günler hürmetine devletimizi yönetenlere ve onlara kayıtsız şartsız teslim olanlara akıl, fikir, hidayet, basiret ve adaletle yönetim nasip etmesini diliyor, sağlık ve başarılar temenni ediyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.