Milletiyle beraber siyah ekmek yiyen bir sadrazam: Şehit Mehmet Talât

Efendi BARUTÇU

15 Mart 2020 Mehmet Talât Paşa’nın şehit edilişinin 99. Yıl dönümüydü.

Biz hafızasını kaybeden bir millete dönüştüğümüz için bu büyük dava adamını ahlak numunesi bir başbakanın şahadet yıl dönümünü -sosyal medyada atılan göstermelik birkaç tweet’i hariç tutarsak-ne devlet katında ne de sivil toplum kuruluşlarında hatırlayan, hatırlatan olmadı.

Türkiye ve insanlık büyük bir imtihanla karşı karşıya. Korona virüs belası bütün dünya insanlığının gündeminin birinci maddesi haline gelmiş durumdadır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de arka arkaya tedbirler alarak bu belayı en ucuz şekilde atlatmanın çarelerini arıyor. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı bir yardım kampanyası başlattı. Anlaşılıyor ki hazine tam takır. Bu ayrı bir konu.

Sizlere 102 sene önce bizzat yaşanmış bir örnek hayatı birkaç cümle ile anlatmaya çalışacağım. Nasip olursa Mehmet Talât Paşa’yı şehadetinin 100. Yıl dönümünde daha kapsamlı bir yazı ile anlatma imkanı buluruz. Dua edelim ki devletimiz de o tarihte bu büyük vatanseveri hatırlasın. 

Birinci Cihan Savaşı yıllarıdır. Memleket çok vahim günler yaşamaktadır. İstanbul’da gıda sıkıntısı had safhadadır. Halk fırınlardan süpürge tohumu karıştırılarak yapılan ekmeği vesika ile almaktadır. Sadrazam Talât Paşa da evine karne ile ekmek alıp bu ekmeği yemektedir.

Bir gün askeri levazımat-ı umumiye reisi Topal İsmail Hakkı Paşa evlerine gelmişti. Sadrazamın evinde bu çamur gibi ekmeğin yendiğini görünce Talât Paşa’nın şoförünü yanına çağırmış ertesi gün gelip kendisini görmesini tembih etmişti. Topal İsmail Hakkı Paşa’nın tavsiyesi açıktı: Talât Paşa’ya beyaz ekmek gönderecekti. Ertesi gün kendisini ziyaret eden şoföre bir torba beyaz ekmek verip Talât Paşa’nın evine gönderdi.

Talât Paşa’nın eşi Hayriye Hanım ve 90 yaşındaki annesi levazım reisinin bu hediyesinden son derece memnun olmuşlardı. Fakat akşamüzeri eve gelip sofraya oturduğu vakit bu beyaz ekmekleri gören Talât Paşa en küçük dilimleri bile toplattı ve şoförünü çağırarak şu emri verdi:

-Bunları İsmail Hakkı Paşa’ya götür ve selam söyle. Biz, her gün vesika ile ekmeğimizi mahallemizin fırınından alıyoruz. Bu ekmeğe ihtiyacımız yok. Bu ekmekleri hastanelerde tedavi gören yaralı gazilerimize göndersin.

Aynı Talât Paşa İttihat Terakki Merkez-i Umumisi’ne geldikçe öğle yemeği peynir ve kavundan ibaretti. Sadrazam olduktan sonra da bu şekilde yemeye devam etti.

Kendisine Paşa ünvanı verildiğinde terzisine taksitle bir üniforma diktirmişti. Eşi Hayriye Hanım’a “bu elbiseye borcumuz bitene kadar evde tek çeşit yemek yap” tembihinde bulunmuştu.

Talât Paşa sadaret mevkiindeyken (başbakanlık) bile çok defa sıkıntı içindeydi. Eşi:

-Paşam. Kendimizi neden bu kadar sıkıyoruz? Dediği vakit Talât ciddi bir tavırla

-Ne yapayım, ben zengin bir adam değilim ki… derdi.

Avrupa seyahatlerinden dönüşünde hanımına getirdiği en büyük hediye bir bluz, birkaç çift çoraptan başka bir şey değildi.

Nazır (bakan) olduğu vakit seyahat için aldığı paradan artanı vezneye iade ederdi. Halbuki kanun mucibince alması icap eden paradan iade edilmezdi. Bunu hatırlatan veznedara, Talât Paşa mevkiinden umulmaz bir şekilde cevap vererek:

-Ben hakkım olmayan parayı almam diyerek iade ederdi.

En büyük mevkii bile ona en küçük gurur vermemişti ve ekseriya halk arasında tramvayda seyahat ederdi.

Sadaret Konağına (Başbakanlık Konutu) Niçin Taşınmadı?

Onun en yakın bir arkadaşı diyor ki:

“Sadrazam olduğu zaman da Selanik’teki Talât kalmıştı. Hatta, alışırız belki sonra çıkmak güç olur diye sadaret konağına bile taşınmamıştı. Kendi evinde kalmıştı.

Belki bir gün paramız da bulunmayacağı günler olur diye çoğu zaman arabaya binmez, tramvaya binerdi.”

Talât Paşa memleketten ayrılmadan önce Sadrazam İzzet Paşa şu mektubu yazmış.

“Pek muhterem ve mübarek tanıdığım İzzet Paşa Hazretlerine;

Memleketin bir müddet ecnebi nüfuz ve tesiri altında kalacağını anladım. Buna rağmen memlekette kalmak ve millet huzurunda muhakeme olmak fikrinde idim. Bütün dostlarım bunu âtiye talik etmek(geleceğe ertelemek) için ısrar ettiler. Zât-ı fehimhaneleri ile istişare edemedim. Müşkül mevkide kalacağınızı çok düşündükten sonra bundan sarf-ı nazar ettim (vazgeçtim).

Bütün hayat-ı siyasimde hedefim, memlekete namuskarane hizmet etmekti. Bütün servetim zat-ı şahanenin ihsan ettiği otomobil esmaını (bedeli) ile her ay arttırdığım 20şer liradan 2600 liralık istikraz-ı dahili(bono) bedelinden ve bir de 4 arkadaşımla birlikte isticar ettiğimiz(kiraladığımız) çiftliğin devr-i icarından (kiraya verilmesinden) hasıl olan paradan ibarettir. Bundan başka nesneye malik değilim.

Millete karşı hesap vermek ve muhakeme olarak tayin edilecek cezayı kemal-i cesaretle çekmek isterim. İşte zat-ı fehimhanelerine söz veriyorum. Memleketin ecnebi nüfuz ve tesirinden azade kaldığı gün ilk telgrafımıza itaat edeceğim.

Baki kemali hürmetle ellerinizden öperim, muhterem paşa hazretleri”

2.Teşrin-i sani(Kasım) 1334

Mehmet Talât

Ben Aç Kalabilirim, Kıyamet Kopmaz, Fakat

Talât Paşa’nın Berlin’de parasız bulunduğu sırada Strauss adında bir zat paşaya 100 bin mark vermişti. Bu Strauss Umumî Harp’te Berlin Sefaretimizde katiplik etmiş, asker olmamıştı. Bu yüzden Talât Paşa’ya minnettardı. Talât Paşa parayı alır almaz bankaya yatırdı, kendi ihtiyacı için bir miktar bile ayırmadı:

“Vatan ihtiyacı için para lazım olursa ne yaparız? Ben aç kalabilirim, kıyamet kopmaz,” dedi.

Milli Mücadele Muvaffak Olacaktır!

Talât Paşa’nın bir sözü: “Milli Mücadele muvaffak olacaktır, çünkü milli sınırlar dışında Türk Milletinin hakikaten sahip olduğu topraklar dışında emel beslemiyor. Bu toprağın sınırları Milli Misak ile çizilmiştir.”

Bir Mektup

Hain bir kurşunla gözlerini yumduğu vakit cebinde yalnız on mark (Cemal Kutay’a göre 88 mark) bulunan Talât Paşa, tahammül edilmez bir yurt hasretiyle yanarak yabancı topraklara düştüğü günlerde İstanbul’a kayınbiraderine bir mektup göndermişti. “Sevgili kardeşim Şefkati’’ diye başlayan mektubunda annesinin parasızlıktan dolayı evinin haczedilmesinden duyduğu kederi anlatıyor kendisinin de gayet sıkıntıda olduğunu belirterek bir yerde emanet olan Osmanlı Avusturya Alman murahhas nişanlarını rehin olarak vermesini ve alacağı parayı kısa zamanda kendisine gönderirse şükran duyacağını ifade ediyor ve

‘’Hakiki dostlar senin zannettiğinden enderdir.” diyordu.

15 Mart 1921 tarihinde İngiliz istihbaratının teşvikiyle Ermeni militan Soğomon Tehliryan tarafından arkadan kurşunlanarak  şehit edildiğinde şahsi eşyalarını almak için karakola giden İttihat Terakki’nin Umumi Katibi Mithat Şükrü Bleda’nın   Almanya’da yüksek tahsil yapan ve Talât Paşa’yı sık sık ziyarete gelerek hatıralarını yazan oğlu Turgut Bleda, şehit sadrazamın şahsi eşyalarını cüzdanında 10 mark (Cemal Kutay’a göre 88 mark) bir Kuran-ı Kerim ve kendisine arkadan ateş edildiği için çekmeye fırsat bulamadığı bir Browning tabanca olarak teslim alıyor. İşte Devlet-i Aliyye’nin Berlin’de şehit olan sadrazamının yegane serveti bundan ibarettir.

Bu yazının devamına hiçbir yorum yazmayarak Şehit Sadrazam Talât Paşa’nın hayatıyla 2020 Türkiye’sinde karşılaştığımız bir virüs tehlikesi karşısında milletimizi fedakarlığa davet eden siyaset ve devlet adamlarının hayatlarını lütfen siz mukayese ediniz.

Faydalanılan Kaynaklar:

Cemal Kutay, “Talat Paşa’nın Gurbet Hatıraları”, 1., 2., 3. Cilt, 2.b., 1983

Hüseyin Cahit Yalçın, “Talat Paşa”, 2.b., Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.