Muğla esintileri

Ali AKSÜT

Çam ormanları diyarı...

Bal ormanları diyarı...

Bal- badem, kireç ve mermer ocakları bölgesi...

Eko- turizm, yaban hayatı ve endemik bitkiler memleketi...

Seracılık, meyve ve tufanda sebzecilik ambarı…

Odun, kereste vb. ürünler merkezi...

Meşhur  "Kerimoğlu " ve " Ormancı " türkülerinin yakıldığı ve pek çok iklim, doğa, tarih ve kültür zenginlikleriyle dopdolu bir ilimiz Muğla.

Muğla bir kelime...

Muğla deyince bir kelimeye sığmaz Muğla.

Değil bir kelime, cümlelere, kitaplara, şarkılara, türkülere sığmaz Muğla.

Hani derler ya, anlatılmaz, gezilir, görülür ve yaşanır diye.

Aynen öyle oldu.

Muğlalı muhterem dostlarımın daveti üzerine bir gün misafirleri oldum.

Baharın yeni müjdelendiği şu güzel havalarda, yettiğince çok güzel yerleri gezdim. Muğlalı hemşerilerimle tanışıp, sohbetler ettik.

Günlük uğraşları, geçim dertleri vb. yaşantıları ile dertleştik.

Gezdiğimiz köylerde, tanıştığımız vatandaşlardan hiç bir yabancılık çekmedim.

Çok cana yakın insanlar. Akdeniz, Ege bölgesi insanları... Aydın, Muğla, Denizli, İzmir, hemen hemen aynı sosyoloji, aynı kültüre ortak değerlere sahip illerimiz.

Aydın- Muğla arasında kız alıp veren, akraba olan pek çok vatandaşımız vardır.

Bizim Aydın'da yakın tanıdığım hayli Kavaklıdereli, Yatağanlı, Menteşeli, Köyceğizli, Fethiyeli kısaca Muğlalı hemşerimiz var.

Hem akraba, hem hemşerilik ve gönül bağımız olan bu güzel insanlarla bir günlük, yetebildiğince birlikte olduk.

Yerkesikli muhterem dostumuz Birol Bey bizi aldı.

Yerkesik'ten başlamak üzere o bölgenin orman köyleri olan Algı, Yeniköy, Kabalılar, Çatak, Bağyaka, Meke'nin kenarından geçip, Marçallı ve Zeytinköy'de mola verdik. 

Köylerden geçerken, orman içinde veya eteğinde yerleşmiş köyler hakkında da kısa öz bilgiler edindim.

Çatakbağyakası köyü muhtarı Emin Bey'le tanıştım.

Bir çay sohbetinde kendisinden bahsederken “en yaşlı köyün en genci benim” dedi. Çok merakla, niye? Hayırdır Muhtarım dedim.

Muhtar;

“Bu köy tam 120 hane idi. Şu an anca 20 hanesi burada yaşıyor, diğerleri hepsi dışarda” dedi.

Yani köy göç vermiş, ekmek davası için Muğla’ya ya da turistik tesislerin çok olduğu çevre ilçelere göç etmişler.

Birol bey dostumuz o bölgeyi çok iyi biliyor.

Bu sene bal verimini sorduk köylülere. Aldığımız cevap gerçekten hepimizi düşündürdü... “Balcılık bitti, balın da tadı bozuldu…” diye başlayan sözlerle bal üreticisinin mağduriyetiyle ilgili hayli dert yandılar. Sebebini sorunca, “malûm geçen sene bu bölgemizde çam ormanları yandı. Çamlar yanınca, arının çamın basasından emeceği öz su da olmuyor, zavallı arı nereden beslenip bal yapacak” dediler.

İkinci önemli dertleri de, iklim değişikliği etkileri. “Bu yaz çok sıcak geçti... Sıcaklar da, arı da verimi düşürüyor” diye dert yandılar.

Muğla'nın alın teri ile helalinden bal üretimi yapan bu orman köylülerimizin esas en büyük dertleri de, Muğla’ya başka illerden gelen bal üreticilerinin hileli üretim yapmaları imiş.

Diyorlar ki;

Arıya beslemek için şeker verildiğinde bal kesimi yapmak için en az 21 gün geçmesi gerekirken, adamlar arıya basıyor glikoz şurubunu her hafta bal kesimi yapıyorlar. Bu da hileli bal oluyor. Bizim adımızı lekeliyorlar diye epeyce dert yandılar.

Ben hem muhtara hem de Zeytinköy' deki kahveci Nihat'a sordum.

Orman eteklerinde, biraz meyilli, hafif te engebeli, çok düz olmayan bir arazi yapısında yerleşmiş doğal halinde bir Ege köyü. Yanan ormanın izleri belli. Avlusu, avlusunda üç beş ağaçları olan çoğu tek katlı köy evleri var. Bu doğal manzara güzel. Güzel de, o şehre göç eden köylü nüfusun yerine birer ikişer dışarıdan yabancılar gelip villa yapmaya başlamışlar. Zaten köy meydanı önündeki 06, 34 plakalı arabaların göze batmasından belliydi.

Zeytinköy'de denize hakim bir tepeye büyükçe bir turistik otel inşaatı başlamış. Sahibi “Denizlili bir siyasetçinin yeğeni” dediler

Gene Zeytinköy'ün iyice aşağı bölgesi üç yol ağzı bir kır kahvesinde de imar barışı bahanesiyle, birinci derecede doğal sit alanı olan o güzelim doğada beton, taş yapıların nasıl çoğaldığını tanıklık ettik.

Hatta bir köylü karşı dağın eteğindeki yolu, şu şebekesi ve elektriği dahi olmayan İngilizlerin yaptırdığı iki tane taş villayı gösterdi.

Bu çarpık, imar rantı uğruna o ciğerlerimizi yakan geçen seneki yangınlardaki orman yerlerindeki, orman köylerinin nasıl talan edildiğini, çılgınca paralar ödediklerini duyduk, öğrendik.

Neyse ;

Yazımızın başında dedik ya...”Bir kelimeye, bir cümleye, bir kitaba sığmaz Muğla” diye.

Gene biz kahvede çay içerken Çatakbağyakası muhtarım, yanında Jandarma Komutanı ile iki üç jandarma...

Yolda bize anlatıyordu elleriyle çam ormanlarını göstererek... “Alimallah adamı kıtır kıtır kesseler. Ormanın içine atıverseler kimsenin haberi bile olmaz. Kurtlara, kuşlara yem olursun” dedikten sonra “Allah devletimize, milletimize zeval vermesin” temennisinde bulundu.

Bu orman köylerinde “jandarmanın devriye gezmesi, şöyle bir arabasının, jandarmaların görünüvermesi yetiyor arkadaş” diyerek vatan sevgisinin, devletine bağlılığını gurur duyarak anlattı.

Demek ki dedim; Huzur içinde, sağlıkla yaşamak için güvenlik, asayiş ve sağlık hizmetleri olmazsa olmazmış...

Akşama doğru Muğla'da Aydın'a dönüşümüz başladı...

Muğla Bayır'da ömrünü, yıllarını eğitime vermiş, eğitim sevdalı bir dost, değerli meslektaşım, okul müdürü Süleyman Karaman hocamızın bir acı kahvesini içmeden olmazdı.

Orada da, Ülkemizin baştanbaşa, her yerini gezmiş, görmüş kamyonuyla nakliyecilik yapmış İsmet Bey'le tanıştık.

Adam Aydın'ı Aydınlıdan daha iyi biliyor. Sanayide iş yaptığı dostları var. Aydınlıların ne yapılacağı konusunda bilgi sahibi olmadığı hatta bir şey yapılması konusunda umudunu yitirdiği, daha kötü duruma düşmesin diye mevcut haline razı olduğu yere geldi muhabbet sırası. Efeler ilçesindeki eski otobüs garajı alanı için, “Orayı ne yapacaksınız” diye sormaz mı?

Ne diyeceğimi bilemedim.

Sustum.

Susmak zorunda kaldım.

Suskunluğum, bilgisizliğimden değildi elbette.

2014 yılından günümüze tam dokuz senedir mezbelelik bir görünüm sergileyen yer için CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun inadı yüzünden böyle oldu, diyemedim.

Belediye hizmet binası yapacaktı, başkan değişince proje iptal edildi, demeye dilim varmadı.

Başımı öne eğdim, gözlerimi kaçırdım.

Tam o sırada;

“Aydın'dan gelip geçiyorum. O mezbelelik hal Aydın'a yakışmıyor” sözüyle irkildim.

Yutkundum, yutkundum.

Çok mutlu bir şekilde Aydın'a dönerken çok memleketler gezmiş, çok şehirler görmüş Muğlalı hemşerimiz İsmet Bey'in golü, onuruma dokundu.

Kimsenin Aydınlının başını öne eğdirmeye hakkı yok!

Moralimiz bozulsa da;

Bal ormanları diyarından,

Çam ormanları diyarından...

Yeşil vatanımız, ormanlarla kaplı Muğla'dan kucak dolusu selamlar getirdim.

Keklik öten, kekik, nane biten o güzel kokulu endemik bitkiler diyarı Muğla'da sevgiler, muhabbetler getirdim Aydın'a...

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.