Ölümün düşündürdükleri

Ali AKSÜT

Okuyucularıma ölümden bahsederek asla bir korku ve ürperti vermek istemem. Ama ister korkalım, isterse kaçalım, ya da meydan okuyalım ölüm hayatın bir gerçeğidir, doğum ve yaşam gibi.

Bu hafta sonu 30 Kasım Cumartesi günü ailemizin büyüklerinden olan amcam Mehmet Aksüt’ü kaybettik. Ne yapalım emir Allah’ tan geldi. Genç- ihtiyar, kadın-erkek, fakir –zengin, işçi-memur, amir, patron demeksizin ölüm herkesin kapısını mutlaka çalacak. Mukaddes kitabımız Kur-an’ da “Her nefis, her canlı ölümü mutlaka tadacaktır” ifadesinde ki ilahi mesajla yaşamamızda pek çok defa karşılaştığımız ve karşılaşacağımız “ölüm” gerçeğinin tanığı olmamızın mecbur bırakıyor.

Toplum olarak insanlar acılarını dertlerini paylaştıkça üzüntüleri azalır ve küçülür. Sevinç ve mutlulukları paylaştıkça mutluluklar büyür, çoğalır. Acımızı duyan Aydın’dan, Nazilli’den, Sultanhisar’dan gelen dostlarımız, Denizli’den gelen Babadağlı akrabalarımız, Kuyucak İlçemiz, Horsunlu, Yamalak, Kurtuluş çevre mahalle  ve dağ köylerinden gelen, amcamın yakinen tanıyan pek çok eş dostumuz cenaze törenine katıldı. Son görevlerini yapmak için, cenaze namazında saf tuttu, tabutunu omuzladı. Pamukören Kasabası gene bozulmayan manevi havası, mayası ve güzelliği ile kadın-erkek, genç-ihtiyar, 7 den 70’ e cenazede tam bir dayanışma örneği gösterdi.

Amcamın vefatı nedeni ile uzaktan yakından cenazemize katılan bizzat telefonla arayan, sosyal medya da mesajla taziyelerini ileten bütün eş dost ve akrabalarımıza şükranlarımızı sunuyorum. Katılabilen ve katılamayan herkesten Allah razı olsun.

Bu cenaze merasimi esnasında taziye ziyaretine gelen dostlarımızın yaptığı konuşmalarda çok etkilendiğim konulardan 2-3 anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir tanesi benim yaşadığım tanıklık ettiğim amcamla aramızda geçen bir konuşmaydı. 15 Temmuz hain FETO darbe teşebbüsü sonrası Eylül- Ekim aylarında amcamı ziyarete gitmiştim. Henüz ülkede yaşanan olayların üzerinden 2-3 ay geçmişti. Yaşanan olaylar bütün sıcaklığı ile ülkemiz gündemini tesirleri devam ediyordu. Amcam sohbetimizin bir yerinde bu olaylardan bahsederken iyice duygulandı, gözlerinden yaş gelmeye başladı, derinden bir iç çekerek o ağlamaklı gözlerle bana doğru döndü ve "Oğlum Ali, Allah bu milleti çok seviyormuş, Allah bizleri büyük bir felaketten kurtardı. Türkiye uçurum kenarından döndü. Ocağı sönen, yuvası yıkılan aç-sefil haldeyken vatanımızda baktığımız 3,5 milyon Suriyeli yüzü suyu hürmetine Allah bizleri bu hain FETO belasından korudu” dedi.

İşte ilkokuldan başka hiçbir tahsili olmayan, hayatı çiftçilik, tarım hayvancılıkla geçen 90 yaşındaki amcam Mehmet Aksüt’ün söz konusu vatan olunca ülkemiz adına bakışından küçük bir anekdot.

Gene taziye ziyaretine gelen Pamukören’den Hacı Bakkal Şaban Uysal’ın oğlu Sefer Uysal anlatıyor:

“Ali kardeş, Mehmet amcanı ekmeğini yemeyen, çayını kahvesini içmeyen hemen hemen yoktur, Allah rahmet etsin” derken, dedem Osman Aksüt’ü de rahmetle anıyor. 1993 senesinde rahmetli olan dedemle ilişkisini başlıyor anlatmaya:

“Osman Aksüt dedenin de çok iyiliğini gördüm. Çocukluk yıllarında Pamukören Kurtuluş Cami’ sine Kur-an kursuna giderdik. 1964-1965 yılları ben 10-11 yaşlarındayım deden ise tahmini 65-70 yaşlarında. Deden rahmetli Osman Amca Kur-an kursu binasına gelir, dışarıda odanın kapısından bizi dinlermiş. Biz dışarıya çıkınca şadırvanda namaz kılmaya gelmiş gibi abdest alır, sonra gelin bakalım çocuklar der bizleri yanına çağırır. Güzelce “şu okuduğunuz sureleri bana da okuyuverin bakayım. Ben size okuyayım, eğer bir yanlışım olursa siz düzeltin. Sizin bir yanlışınız olursa ben düzelteyim, tamam mı çocuklar” derdi. Nur içinde yatsın Osman Amca’nın teşvik ve destekleriyle namaz surelerini öğrendim dedi. Neredeyse 50-55 sene geçmiş bir yaşanmışlıktan kalan tatlı bir hatırası ile Osman dedemi de hayır ve iyilikle anıyordu.

Son olarak Manisa Gördes İmam Hatip Lisesi (1977-1980) yıllarda okuttuğum öğrencilerimden Yaşar Çelik Pamukörene’e taziye ziyaretine geldi. Öğrencilik yıllarının anılarından bahsederken bizim ilk öğretmenlik aşkımız olan anılarımız da konuşuldu. Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirini, N. Fazıl Kısakürek’in “Sakarya”, Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitleri” şiirini nasıl coşkuyla, heyecanla okuyup, severek ezberlediklerini anlattı. Aradan 40 yıl geçmiş yüzünü bir defa görmediğin ara sıra telefonla görüştüğüm riya ve gösterişten uzak bu samimi anlatım beni can evimden kalbimin ortasından vurdu. Cenaze evinde duygularım katmer katmer oldu. Atlarımız: “ Ne ekersen onu biçersin” demişler. Hayırla anılan, geride hoş bir seda bırakan herkese selam olsun.

İnsan odaklı sosyal belediyecilik hizmetlerinde çok büyük gelişme gösteren belediyelerimizi tebrik ediyorum. Cenaze hizmetlerinde, araç-gereç, personel, taziye çadırı, oturma grupları vb. Her türlü insani sosyal hizmeti yerine getiren Kuyucak Belediye Başkanımız Metin Ertürk’e de teşekkür ediyorum.

“Kuyu çok derin ama ip kısa” demişler. Esas mesela kısacık ömrümüzde bu yalan dünyada hoş bir seda bırakabilmek olmalı. Ben çok eminim ki siz okuyucularımın da muhterem ataları ve büyükleri çok daha güzel hizmetler yapmışlardır.

Yazımı Baki ‘nin  şu mısra ve beyitiyle sonlandırıyorum.

“Ed dünya laibün ve lahvün”  günümüz Türkçesiyle dünya bir oyun ve eğlenceden ibarettir diyor.

“Cihan efsanedir aldanma Baki,

Gam-ü şadi hayal-ü haba benzer” günümüz Türkçesiyle açıklarsak cihan bir efsaneden ibarettir, sakın ona aldanma baki.

Gamlanmak da, neşelenmek de, çalışmak da hayal ve uykudan ibarettir demiş.

Yaşamın kıymetini bildiğimiz kadar, ölümün de yeni bir dirilişimiz olacağı müjdesinin idraki ile, gelmiş geçmiş bütün ölmüşlerimize rahmet diliyorum.

Kalın sağlıcakla…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.