Patatesin başına gelenler

Metin AKOĞLU

Hikâye bu ya, eşekler köydeki semerciden çok şikâyetçilermiş.

Semerci hiç iyi semer yapamıyormuş.

Eşeklerin sırtları kanlı yaralarla doluymuş. Eşekler toplanıp yeni bir semercinin gelmesi için dua etmişler.

Duaları da kabul olunmuş ve gerçekten köye yeni bir semerci gelmiş.

Ne var ki bu semerci de eşekleri rahatlatacak semerler yapamıyormuş,  yaralar azalacakken artmaya başlamış.

Eşekler yine toplanıp, köye yeni bir semerci gelmesi için dua etmişler. Ve gerçekten mevcut semerci köyden ayrılmış, yerine başka bir semerci gelmiş. Eşekler her semerci değişikliğinde olduğu gibi yine çok  sevinmişler.

Ama çok zaman geçmeden yeni semercinin de çok farklı olmadığını, semerlerin gittikçe daha da kalitesizleştiğini, yaralarının ise kötüleştiğini görmüşler. Semerci gitmiş, semerci gelmiş. Her seferinde eşekler yeni semerci  gelmesi için dua etmişler.

Bu hikâye kaç semerci değişene kadar böyle devam etmiş bilmiyorum.

Nihayet bir gün eşekler toplanıp, eski semerciden kurtulmak için değil de eşeklikten kurtulmak için dua etmeye başlamışlar. 

Hani seçim dönemi yaklaşıyor da...

Tekrar bi hatırlayalım dedim.

Amacım kimseyi incitmek değil. Edebiyatımızda da var olan, mizahi anlatımın bir aracı olarak bu örmeği alıntıladım.

İtiraz edip, kabul etmiyorum diyen sesleri duyar gibiyim. Saygı duyuyorum.

Doksanlı yılların son çeyreğini yaşadığımız günlerdi.

Ülkenin yönetiminde Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, Başbakanlık Müsteşarı olarak Sayın Yaşar Yazıcıoğlu görev yapıyorlardı.

Özel bir konu ile ilgi olarak Müsteşarlık makamına çağırılmıştım.

Odaya girdiğimdeki manzara şu.

Makamda oturan Yaşar beyin, yakalarında Milletvekili rozeti olan iki misafiri vardı.  Hararetli bir şekilde “Nevşehir’de üretilmiş olan patates fazlalığından dolayı kilosunun 25 kuruşa satıldığını,  patatesin yerlerde süründüğünü, üreticinin sıkıntılı olduğunu,  tüketimimin artırılmasına yönelik bir proje ile denge fiyatın oluşturulması” konularını dile getirdiler.

Üretici lehinde düzenlenecek bir proje ile 40 kuruş aralığında bir denge fiyatın oluşması hedefleniyordu.

O gün Devletimizi idare edenler, patatesin fiyatını 15 kuruşluk yükseltme yollarını ararlarken, bugün 5 liradan nerelerde ne kadar indiğini veya indirilemediğini satın alırken görebiliyoruz.

Hakem sizsiniz. İster üretim, isterseniz tüketim noktasından bakınız.

Geçmişten günümüze devlet, planlama, üretim araçları, iş gücü ile mukayeselerini objektif olarak yapabilmemiz şarttır.  Az ekersen fiyat yüksek olur, çok ekersen fiyat düşük oluyor.

Ekonominin arz ve talep dengesi kuralı da böyle söylüyor.

Siz hangisinden mutlusunuz?

Suçu patates ve soğanı üretene yüklersek büyük günah işlemiz oluruz.

Üretici işini yapmış mı?

Evet.

Üretim az ise suç kimin?

Bu devletin, 1960 yılında 99 kişi ile kurduğu ve halen Yücetepe’de 22 katlı bir binada hizmet veren, DPT(Devlet Planlama Teşkilatı) uzmanlarının sözünün geçmiyor olması şaşırtıcı değil mi?

Kurulduğu yıllarda biz “planlama değil,  pilav isteriz” anlayışının günümüzde de geçerli olduğunu görmüyor musunuz?

Görmezden mi geleceksiniz.

Aracı, nakliyeci, hal sistemi,  Bakanlık kararıyla sıfır gümrükle 200 bin ton soğan ve patatesi yurt dışından ithal edenler de işlerini yapmışlar mı?

Yapmadı diyeni Allah çarpar…

Ne kaldı geriye…

Suçlu sensin.

Hala anlamadın mı?

Bu üretmeden tüketen sisteme nereden ve nasıl geldik diye sorgulama ihtiyacı duymuyor musunuz?

İtiraz veya düzeltme için 31 Mart Yerel Seçimlerinin bir fırsat olabileceğini görmeyeceksen eğer,

O zaman senin sırtında kırmızı güller çıksın!

Her gün Yeni Zelanda’dan ABD’ye savaşa dair demeçler verilmektedir. Savaş ile ilgili hamaset cümlelerine ihtiyacımız yoktur.  Onu yaşayanlara bırakınız… Kötü bir şeydir o.

Kazara iş gerçekleşirse, Askerlerimiz Ülker’in rasyoları ile 3 gün idare edebiliyor.

Patatesi ithal ederiz dediğinizde limanların kontrolü de sizde olamayabilir!

Siz öyle bir planlama yapın ki, en zor ve kötü günler için stratejik ürünler olan, patates ve buğdayı ambarlarınızda çürütme pahasına stoklatın.

Karnı aç askerlerin her tarafı tüfek, mermi olsa ne yazar!

Üretmeden savaşamazsınız…

Bunu yapana akıllı ve güçlü devlet denir.

Beğenmediğiniz "iki ayyaş"tan sonuncusunun, İkinci savaşta yaptığı tam da budur…

Bencilliğini, egolarını yenen insan en büyük savaşı kazanmış demektir. Bazen savaşmadan da savaşı kazanabilirler.

Bizim ihtiyacımız olan da budur…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.