Şairler ölüme gülerek gider

Asuman DOKUZLU

Yazıma başlarken değerli okuyuculara itiraf etmekten çekinmeyeceğim bir durum var. Ağlayarak yazıyorum yazımı. Şimdiye kadar hiçbir yazıda bu kadar etkilendiğimi sanmıyorum. O kadar ki, gencecik bir insanın, bir babanın çocuğunun gözleri önünde hiç yoktan o rezil insanlara göre bir sebep olup aslında hiçbir suç teşkil etmeyen. Üstelik duyguları olan bir insanın yapmaması imkânsız bir eylem yüzünden asılması; ŞİİR YAZMAK. Şiirin bu kadar önem kazanmış olduğu bir ülkede bir şairin böylesine cezalandırılmasını insanın havsalası almıyor… 

Pers İmparatorluğunun ünlü başkenti Persepolis’e ev sahipliği yapan Şiraz, şiir, şarap ve güllerin şehri diye tarihin yapraklarında yer etmiş. Geçmişte dünyanın en romantik şehirlerinden biri olarak adı aşk ile anılan Şiraz’da, ne Paris’teki gibi büyük meydanlar, ışıklı caddeler var, ne de Venedik gibi süslü köprüler ve gondollar. 2000 yıldan fazladır Pers kültürünün kalbi olan bu sofistike şehirde aşk; Hafız ve Sa’di’nin şiirlerinin süzüldüğü dudaklarda, Şah-e Çerağ Camii’nde türbeye yüz sürerek ağlayan çarşaflı kadının gözyaşlarında, İrem bağlarında tedirginlik içinde el ele dolaşan gençlerin yüreğinde, nargilesinin dumanını çayıyla yudumlayan Şirazlıların nefesinde yaşanıyor. Tarih, kültür, sanat, aşk ve şiirin evi olan Şiraz, tarihte, Dar-ul-Elm (Öğrenmenin Şehri), Güller Şehri, Bahçeler Şehri olarak anılmış. Her devirde, eğitim, gül, bülbül, şiir ve şarabın kendisiyle özdeşleştiği şehir, günümüzde de İran kültürünün kalbinin attığı bir kent. İslam mimarisinin öne çıkan hazinelerine sahip olan şehrin sarı tuğlaları arasında dolaşıldığında ihtişamını bugün de koruduğu anlaşılıyor. Şiraz’ın gururla bağrında taşıdığı, İran şiirinin en güçlü 2 şairi Hafız ve Sadî, halkı tarafından çok büyük saygı görüyor. İran’ın diğer büyük şairleri NesimîHayyam ve Firdevsî isimleri de eklenince Şiraz’ın neden şairler şehri ya da şiirler kenti olarak anıldığı anlaşılabiliyor.

İran uygarlığı mimaride geometri, matematik ve astronomiyi ilk kullanan medeniyet olmuştur. Mimarilerinde ana yapı cami ve saraylardır.

Böyle bir büyük ve medeni uygarlıktan ve şiirin ne kadar önemli olduğunu anladığımız önemli olduğunu yetiştirdiği şairlerden anladığımız kültür, medeniyet ülkesi İran nın geldiği duruma bakar mısınız bugün. Bundan da anlaşılıyor ki dinin insanlara verdiği vicdansızlıktan başka bir şey yok. İnsanlar dini kendi çıkarları ve menfaatleri için fevkalade kullanıyorlar. İnsanın en önemli dini vicdanı daha önce de yazdığım gibi. Bunca yapılanlardan sonra başka din tanımıyorum artık!!!

 

Bu mudur din? Bu mudur sizin dininiz? Eğer böyleyse din, ki böyle olmadığını biliyorum dini bu hale getiren sizlerin ve sizler gibi düşünen davranan, hareket eden cümlenizin Allah cezasını versin!  Böyle kepezelik vahşilik, acımasızlık hiç duydunuz mu siz hrıstiyan aleminde? (geçmişten bahsetmiyorum)şimdiden bahsediyorum. İnsanların fevkalade işlerle uğraştığı bu uzay çağında nedir bu çağ dışılık? Iranda asılan sadece şiir yazdığı için asılan yüce yürekli insan majid den bahsediyorum. Ve soruyorum; siz insan mısınız? Yoksa insan sıfatıyla dünyaya gelmiş canavarlar mı? Nesiniz söyler misiniz? Ben sizinle aynı dünyada yaşamak istemiyorum. Sizinle aynı dini paylaşmak istemiyorum. Allah sizin dininizin de kendinizin de cezasını versin milyonlarca defa hatta sınırsız, sayısız cezanızı versin! Acaba hiç insan olup insan gibi düşünmeyi, insan gibi yaşamayı, insan gibi değerlendirmeyi denediniz mi? Yaşadığınız o iğrenç süre içinde?  Asıyorsunuz yetmiyor. Çocuğunu gözleri önünde kimler verdiyse bu kararı aynısını yaşamadan sizde can vermeyin! O iğrenç cübbelerinizin ve sarıklarınızın içinde boğulun!!! Bunlara bu ahlaksızlara dur diyecek biri yok mudur ey ilahi adalet neredesin? Allah’ım duymuyor musun kulağını bize niye kapattın?

Şiir ki en naif duyguların dışa vurumu. Hegel e göre ‘’en soyut sanat’’ Bunlara göre düşünmeyecek, hissetmeyecek, sevmeyecek insan. Ya da bunların yaptığı gibi bir sürü sapkınlık içerisinde kendi düşüncelerini, kendi yaşam biçimlerini dayatarak kabul ettirecekler. (çocuklara tecavüz etmek gibi) Bu mudur insanlık? Bu mudur özgürlük? Bu mudur yaşamak? Ben insan olarak bir şiir bile yazamayacaksam, duygularımı yazıya, dizelere, mısralara dökemeyeceksem yaşamamın ne anlamı kaldı? Zaten öldürdüler…Hiç acımadan, zerre kadar insaf etmeden, o ip birgün kendi boyunlarınza dolanacak.

 Sanatın yerini tutabilecek başka bir güç yoktur. İnsan ruhunun güçlendiği dönemlerde sanatın da gücü artar. Çünkü sanat ve ruh sıkı sıkıya bağlıdırlar ve birbirlerini tamamlarlar.

Sanatta Ruhsallık Üzerine, Wassily Kandinsky. Siz insanlarla birlikte sanatı da öldürdünüz, öldürüyorsunuz. İnsanların içindeki bütün güzellikleri, umudu, yaşama sevincini öldürüyorsunuz. Ve biz de o sizin arkasına saklanarak din adına yaptığınız her şeyi kafamızda bir bir öldürüyoruz. Siz de bizim için ‘’YOK’’ hükmündesiniz. (Bu vicdansızlığa dair daha o kadar çok fotoğraf var ki yüreğim kaldırmadığı için daha kötülerini koymak istemedim) Biz izlerken kötü oluyoruz da bunların vicdanları nerededir çok merak ediyorum?

İşte biz bunu istemiyoruz. Sanatımızı özgür bırakın, tiyatrolarımızı, heykellerimizi, duygularımızla dokunduğumuz her şeyi bize bırakın! Zaten bir şeyimizi bırakmadınız. ATATÜRK’ün dediği gibi ‘’ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’’ SANATIMIZA DOKUNULMASINI İSTEMİYORUZ.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.