Salgın bir gün bitecek!

Metin AKOĞLU

Salgın nedeniyle hayat durdu. Peki, kriz ne zaman bitecek ve insanlar ne zaman normal yaşamlarına dönecek?

Tüm dünyadaki kentler hayalet şehirlere dönmüş durumda. İnsanlar evlerine kapanmış, adeta açık cezaevi hayatı yaşar duruma gelmiştir.

Dışarıdaki insanlar kendi kaderlerini kendileri belirleyecek. Aile içi karantinayla ayakta kalabilene ne mutlu!

Peki, ya devletin koruması altında olduklarını bildiğimiz cezaevlerindeki insanlarımız,  nasıl ve hangi tedbirlerle bunu başarabilecek.

Onlar bu toplumun bir parçası değil mi?

Çeşitli nedenlerle cezaevlerinde bulunan buradaki insanların, kolonyası, alkollü mendili, sabunu, lavobası, hijyeni ve genel temizlik kapsamında banyo ihtiyaçlarının ne kadarının karşılandığını tutuklu ve hükümlüler ile yakınları gayet iyi bilmektedirler.

Ülkeyi yönetenlerin, Guantanamo ve Alkatraz hapishanesinden daha güvenlikli olarak inşa ettirmekle övündükleri, yeni tip cezaevlerinin genel sağlık açısından çok da güvenli olmadığını belirtmek isterim.

Evet, belki kaçışları engelleme mekanizması çok güzel çalışıyor olabilir.  

Her canlının, her silahın, her uçağın, her tankın zayıf ve güçlü yönleri olduğunu biliyoruz.

İçine yanık yağ veya mazot doldurulmuş 1 şarap şişesini, yanar vaziyette 3 milyon dolarlık tankın kulesinden içeri attığınızda tank için geçmiş olsun…

Cezaevlerimizin de tank gibi kuvvetli inşa edildiğine şüphe yok. Salgının hızla yayıldığı ülkemizde her yer “Vuhan’dır.”   Salgın insanla alakalıdır. İnsan ile taşınıyor. İnsana bulaşıyor.

Şunu demek istiyorum. Bir cezaevinde virüs görüldüğünde,  yayılmaması mümkün müdür?

Sağlıksız şartların hüküm sürdüğü ve toplu ölümler riskiyle karşı karşıya bulunan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler,  infaz düzenlemesini bekliyorlar.

Salgının cezaevlerine girmesi halinde toplu katliama neden olacağını görebilmeliyiz.

Kapsamını siyaset kurumu çözecektir. Benim düşüncem, kadına şiddet, tecavüz ve çocuk istismarı suçunu işlemiş olanlar bu infaz düzenlemesi dışında tutulmalıdır.

Onların dışındaki bütün hükümlü ve tutuklular için şunu söylemek istiyorum. En iyi karantina yeri, herkesin kendi evidir.       

Alfabenin A’sından, T’sine kadar Tam 24 tip cezaevimiz var. Gördüğünüz gibi harf kalmamış. Bu cezaevlerinde 300 bine yakın insanımız tutuklu ve hükümlü kapsamında bulunmaktadır.

Buralarda, kamuda hizmet üretmiş, kamuya mal olmuş, gazeteciler, siyasetçiler, yöneticiler, bilim insanları ve aklınıza gelebilecek her meslekten kıymetli insanlarımız tutulmaktadırlar.

En kıymetli varlıklarını toplu ölümlerle kaybetme düşüncesi içindeki anne ve babalar, yemek sofrasındaki bir kaşığın eksikliğini her gün hisseden, yaşayan eş ve çocukların beklentileri de en üst seviyededir.

En verimli çağlarında, ülkelerine bir şeyler üretmesi düşünülen bu insanların içeride tutulmaları bize bir şey kazandırmıyor.

Salgınla mücadele için En iyi PCR test cihazı hangi ülkede, en etkili ilacı kim üretmiş, en iyi kit nerede, en etkili solunum destek cihazını kim üretmiş sorularının cevabı için dünyanın çeşitli ülkelerinde görev yapmakta olan büyükelçilerimiz talimatlandırılmıştır.

21.YY Türkiyesi bunları kendi dinamikleriyle yapabilmeliydi!

Yapamadık. Çünkü enerjimizi birbirimiz yiyerek, harcadık, harcıyoruz. Her devirde bir düşman yaratmada üstümüze yoktur.

Yakın tarihimiz dramlarla dolu. ABD, merhum Başbakan Adnan Menderes’in Rusya’ya yaklaştığını hissedince,  27 Mayıs ihtilalını sipariş etti.

Astık!

Sonrasında da Anıt Mezar yapmadık mı?

1965 seçimlerinden sonra tam demokrasiye geçiyoruz dediğimiz yıllardı.  Şimdi rahmetle andığımız, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in, Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alumünyum tesisleri ile İskenderun Demirçelik fabrikalarının inşasını Ruslara verdi diye, CIA senaryolarıyla 6 defa muhtıra ve darbelerle uzaklaştırmadı mı?

12 Mart’tan 12 Eylüle kadar Sağcı-Solcu 5 bin insanımızı toprağa verdik, binlercesi de yaralı, 50 bin insanımız yurt dışına ilticada bulundu. Her evde bir dram vardı. Hiç biri, Ermeni sevicisi Ozan Ceyhun gibi Büyükelçi olabilme şansına da sahip değildi.

ABD’nin Kürdistan projesi kapsamında, 36 yıldır PKK’ya karşı verilen mücadelede 3 stadyum dolusu insan kaybettik. 500 milyar dolar parayı da heba ettik.

Ergenekon ve balyoz operasyonları ile ordumuzu, savaşamaz duruma getirmedik mi?

17-25 diye bir milat yaratarak, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle 250 bin kamu görevlisinin(askeri lise öğrencileri dâhil) devlet ile ilişiğini kesmedik mi?

Bütün bunlar, devlet yönetiminde zafiyetler ortaya çıkarmadı mı?

İdlip “Başkomutanlık Meydan savaşında” bunu görmedik mi?

Savaş uçaklarımızı Malatya’da igloların içinde yatırırken, Serakin’de şehit düşen 36 vatan evladının gözleri, Reyhanlı semalarından süzülerek İdlip’e yönelecek Türk savaş uçaklarında değil miydi?

Üzülmek yetmez. Bunun adını siz biliyorsunuz!

Şimdiye kadar anlattıklarımla bir durum tespiti yaptık. Bu ülke bizim. Gidecek ve bizi kabul edecek bir başka ülke yok.

Çok ayrıştık çok parçalandık, çok bölündük. Bu topraklar bunu kaldıramaz. Toplumsal barışı, iç barışı, kardeşliği tesis edemez isek, savrulacağız.    

Jean Jacques Rousseau,  1742’de “Toplum Sözleşmesini” yazıp yayınlamıştır. Öngörüleri bugün bile geçerliliğini sürdürmektedir. İçinden geçmekte olduğumuz karantina günleri hiçbir zaman unutulmayacak. Bu günler bizim için yeni milad olamaz mı?

Yeni bir toplum sözleşmesini kendimiz yazalım. Toplumsal barışı sağlayalım. Barışmadan hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Çözemiyoruz.

Koronavirüs salgını bizim için yeni bir milad olsun.

Salgın yayılıyor. Birçok ülkede işler iyi gitmiyor. Buna paralel olarak uluslararası alanda güzel şeylerin de olduğunu söylemek istiyorum.

ABD kamuoyu ve Temsilciler Meclisi üyelerinden bazı isimler, İran’a karşı sürdürülen yaptırımların kaldırılmasını talep etmektedirler.

Neden?

Bütün insanlık aynı geminin içinde olduğu için. Varsayalım ki, Amerika’yı virüsten temizlediler. Ama sadece İran’da salgın devam ederken, dünya rahat olabilecek midir?

Düşünebiliyor musunuz? 41 yıldır süren düşmanlığı, salgın durdurabilecek. İnsanlığın geldi nokta çok düşündürücüdür. Sonunda, salgınla mücadele kapsamında yaptırımların kaldırılmasını isteyen insanlar da çıkabiliyor.  

ABD’liler bunu yaparken, İŞİD,  “Salgın nedeniyle fırsatları iyi değerlendirelim ve ateşkesi destekleyelim diye bir açıklamada bulundu.”

Salgın, ebedi düşmanları bile insafa getiriyorsa, birbirlerine göz kırpabiliyorlarsa, biz neden bunu denemeyelim.

Bizler de aynı geminin içindeyiz.

Çıkarılacak geniş kapsamlı bir infaz düzenlemesi, şüphesiz, iç barışın tesis edilmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Amaç, bu salgın ve salgının ikincil etkilerinden olması beklenen krizden, birlik ve beraberlik içinde, hasarsız çıkabilmektir

Bizi bekleyen tehlike çok büyük. Bunu görelim. Bu defa atlamayalım!

Salgının sonuçları olacaktır.  Ölümlerle birlikte, ekonominin kötüye gitmesi, üretimin düşmesi, işsizliğin artması, gelirlerin azalması toplumda derin yarılmalara gebedir.  

Bir defa da dış güçler dayatmadan, kendimiz için bir şey yapabilmenin tam zamanıdır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.